FETÖ'nün '5. kat' sırrı
FETÖ'nün finans kaynağı olduğu gerekçesiyle kayyum atanan Kaynak Holding iddianamesinde, eski kurucu ortaklardan Adnan Dinçer'in, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak verdiği ifade de yer aldı. Dinçer ifadesinde "Gülen ABD'ye gitmezden önce Altunizade'de FEM Dershanesi'nin en üst katında kalıyordu. Burası 5. kat olduğu için Türkiye ve dünya genelinde FETÖ'nün tüm kuruluşlarının en üst katları, bu şekilde dizayn edilir. Kuruluşlarda 8. veya 10. kat olsa bile 5. kat diye tabir edilirdi. Sohbet ve mütevelli toplantılarının tüm gündemlerini Türkiye'de bulunduğu zaman FEM Dershanesi'nin 5. katından belirlerdi" dedi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca, FETÖ'nün finans merkezi olduğu gerekçesiyle kayyum atanan Kaynak Holding'in yöneticilerine yönelik, aralarında darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü'nde olan örgütün "sivil imamları" Kemal Batmaz ve Harun Biniş ile sözde "Başyüceler Şurası Başkanı" Mustafa Özcan, eski Yönetim Kurulu Başkanı Naci Tosun'un da bulunduğu 36'sı firari, 47'si tutuklu 97 sanık hakkında hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıkmaya başladı.
İddianamede, Kaynak Holding'in eski kurucu ortaklarından sanık Adnan Dinçer'in 12 Aralık 2016'da etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyan ederek verdiği örgüte ilişkin itirafları dikkati çekiyor.
Sanık Dinçer ifadesinde, babasıyla birlikte 1982 yılında Güntaş AŞ'yi kurduklarını belirterek, 1988'de hac görevini yerine getirdiğini ve bu tarihten sonra gerek fabrikalarına gerek şirketlerine yardım için çeşitli vakıf, dernek ve cemaatlerden gelen kişilere yardım yaptıklarını anlattı.
Sanık Dinçer, 1990'lı yılların başlarında tanıştığı Çalışma Bakanlığı Müfettişi olan Faruk İlk'in aynı zamanda o dönem ''cemaat'' diye bilinen FETÖ'nün Malatya'nın sözde imamı olduğunu öğrendiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Benimle ilk irtibata geçen kişi Faruk İlk'tir. Daha sonra İstanbul'a geldiğinde o dönem FETÖ'nün önemli esnaflarından Hüseyin Dövme ve Ali Rıza Tanrıseven ile beni Faruk İlk tanıştırdı. Yani yavaş yavaş cemaat içine girmeye başlamıştım. O dönem sohbetlerde cemaatin içinde yetişmiş ehil kişiler tarafından Risale-i Nur okunarak onun açıklaması yapılıyordu. Gerçi bir müddet sonra artık risale okumak bırakılarak örgüt lideri Fetullah Gülen'in kasetleri ve kitapları ön planda tutulmaya başlanmıştı. Bu toplantılarda himmet ile alakalı talepler ve taahhütler toplantılarda bizden alınırdı."
Örgüte verilen himmetlere ilişkin detaylı anlatımlarda bulunan sanık Dinçer, örgüt elebaşısı Fetullah Gülen'in ABD'ye gitmeden önce Altunizade'de FEM Dershanesi'nin en üst katında kaldığını anımsatarak, şunları anlattı:
''Burası 5. kat olduğu için Türkiye ve dünya genelinde FETÖ'nün tüm kuruluşlarının en üst katları bu şekilde dizayn edilir ve 8. veya 10. kat olsa bile 5. kat diye tabir edilirdi. Sohbet ve mütevelli toplantılarının tüm gündemlerini Türkiye'de bulunduğu zaman FEM Dershanesi'nin 5. katından, ABD'ye gittikten sonra Pensilvanya'dan mutlaka Gülen belirler. Örgüt içerisinde bulunduğum sırada tespit ettiğim bir husus ise bir okul, hastane, yurt gibi bir bina yapılacaksa çok lüks ve gösterişli yapılırdı. Buradaki amaç insanları etkilemekti. Yine o binalarda mutlaka 5. kat mevzusu ile gizli bölmeler bulunurdu.''
Örgütün tiraj oyunu
Örgütte, yer alan bir esnafın mütevelli heyetinden ayrılmak istediği zaman Maliye tarafından çökertildiğine dair örneklerin verildiğini, bunun da örgütün kamuda ne kadar güçlü olduğunun bir göstergesi olduğunu anlatan sanık Dinçer, mütevelli grubundan ayrılmak isteyenlere "Şefkat tokadı yersin, çoluğuna çocuğuna zarar gelir, bu dava Allah davasıdır, biz altın nesil yetiştiriyoruz, Allah çarpar." diyerek de manevi baskı uyguladıklarını söyledi.
Zaman gazetesi ve Sızıntı dergisinin tirajlarının çok abartılı olduğunu, özellikle Sızıntı dergisinin örgütte sadece para kazanma amacı olarak kullanıldığını anlatan Dinçer, aynı şekilde örgüt elebaşısı Gülen'in kitaplarının da çok satmadığı halde satış rakamlarının, toplanan himmet, kurban ve burs paralarından satın alınarak mütevelli heyetine ya da dışarıdaki kişilere ücretsiz olarak üçer beşer dağıtılmasından kaynaklandığını aktardı.
Böylece normalde 1-2 baskı yapabilecek Fetullah Gülen kitaplarına 8-10 baskı yaptırarak propaganda vesilesi olarak kullanıldığını vurgulayan Dinçer, "Hatta Gülen'in kitapları ya da örgütün çıkardığı film ya da herhangi bir yayın kendi yayın evleri dışında örnek vermek gerekirse D&R'la anlaşma yapılarak oradan satışını sağlıyorlar. Cemaat kendi üyelerine ve mütevelli heyetine talimat vererek özellikle oradan alınmasını istiyor, bu sayede diğer satış kanallarında da Gülen'e ait kitap ve diğer yayınlar çok satmış gözükerek halk nezdinde algı oluşturmaya çalışıyorlardı.'' ifadelerini kullandı.
"Kurban derisi toplamak Arafat'ta vakfe durmaktan daha önemli''
''Nerede para kaynağı var ise örgüt mutlaka oraya el atmıştır.'' diyen sanık Dinçer, himmet ve bağış toplantılarının bir benzerinin de kurban için yapıldığını anlatarak, kurban parası veren kişilerin ihlassızlık ve samimiyetsizlikle suçlanacağı korkusuyla kurbanların kesilip kesilmediğini sormaya cesaret edemediğini kaydetti.
Kurban ve deri toplama ile ilgili bilgiler veren sanık Dinçer, Gülen'in bu konuyla ilgili yaptığı bir toplantıdan bahsetti. Dinçer, ''Ben hususi olarak Gülen ile hiç görüşmedim. Yalnız üç dört kez grup olarak FEM Dershanesi'nin 5. katına gittik. Grup olarak bize sohbette bulundu. Bir Kurban Bayramı öncesinde gittiğimizde kurban ve deri toplayan cemaat üyelerinin Arafat’ta vakfeye duran hacılardan bile daha önemli bir iş yaptığın söyleyerek cemaat üyelerini motive ediyordu.'' bilgisini verdi.
Hüdavendigar Üniversitesi kurulduğunda örgütün kendisine bu üniversitesinin mütevelli heyetinde görev verdiğini, hiçbir şekilde sorgulamadan görevi kabul ettiğini anlatan sanık Dinçer, şunları aktardı:
''Üniversitenin rektörünü örgüt belirler, üniversitenin mütevelli heyeti Harun Küçük isminde bir bölge imamına bağlıydı.Yani bu üniversitenin rektörü, öğretim görevlileri ve tüm çalışmaları Harun Küçük'e bağlıdır. Dershanelerde zeki ve yüksek puan alacak öğrenciler tespit edilir. Örneğin Boğaziçi, Bilkent ya da ODTÜ gibi yüksek puanlı üniversiteleri kazanacak kişiler Fatih, Hüdavendigar ve Süleymanşah gibi üniversiteler tercih ettirilerek çok yüksek puanlı öğrencinin o okula girmesi sağlanır ve o okulların puanları bir anda inanılmaz derecede yukarı fırlardı. Örgüt mutlaka kaz gelecek yerden tavuk esirgemez, önemli bürokratların, hakim ve savcıların ve mülkü idare amirlerinin çocuklarını ücretsiz olarak okuturlar. Daha sonra bir şekilde bunlardan faydalanırlardı."
Şirketin esas müdürleri, örgütün imamları
Sanık Adnan Dinçer, örgüt tarafından kurulan şirketlere, genel olarak örgütün çok içinde olmayan fakat güvenilir insanların ortak ve yönetici olarak atandığını fakat bunların hiçbirinin kıymetinin olmadığını belirterek, o şirketlere örgütün imamlarının genel müdür olarak atandığını, tüm iş ve işlemlerin bu genel müdür tarafından yürütüldüğünü, esasında şirketlerin genel müdürlerinin tespit edilebilirse örgütün önemli imamlarının da tespit edilmiş olabileceğini iddia etti.
Örgütün sözde İstanbul imamı olan Ahmet Kara'nın 2000'de kendisine hitaben ''Cemaatin işleri artık büyüdü, işleri daha iyi organize edebilmek, ihtiyaç sahiplerine daha fazla ve hızlı ulaşabilmek adına Kaynak Holding'i kuracağız, senin de ortak olmana karar verdik." dediğini anlatan sanık Dinçer, holdinge ilişkin şunları anlattı:
''Artık cemaat içerisindeki mutlak itaat kültürü bizde de oluştuğu için hemen 'tamam' dedim. Bana getirilen kağıtları imzaladım. Hiçbir şekilde ortaya finans koymadım. Şirketler ile ilgili anlattığım olayların hepsi Kaynak Holding için de geçerlidir. Yönetim kurulu göstermeliktir. Kendi imamlarını genel müdür olarak çalıştırırlar. Genel müdür fiiliyatta yönetim kurulunun üstündedir. Yaklaşık 15 yıl ortak olmama rağmen 3-4 kez ancak gittim. O dönem yönetim kurulu başkanı İzzet Akyar idi. İzzet, İzmir'de temelden yetişmiş iyi bir cemaat adamıdır. Fakat o dönem İstanbul imamı olan Ahmet Kara daha etkili ve yetkiliydi. Cemaat hangi alanda bir iş yapacaksa mutlaka kendi şirketlerini kullanırdı. Nuans Turizm'i cemaatin propagandasını yapmak ve reklam olması amacıyla kurdular. Nüans Turizm ile geziler organize ederek cemaate adam kazandırmayı ve finans temin etmeyi amaç edindiler.
Kaynak Holding'in kuruluşu bu şekilde cereyan etmiştir. Ortaklardan hiçbirisi sermaye koymadığı için elde edilen karlar hiçbir şekilde ortaklara dağıtılmaz 'Sermaye artırımı yaptık.' diyerek ortaklardan imza alınır, talimatlar bu şekilde yerine getirilirdi. Dikkat edilirse Kaynak Holding'in aşağı yukarı her iş alanında bir şirketi mevcuttur. Kargo, Yayın, Matbaa, Yemek, Kağıt gibi Türkiye çapında hatta dünya çapında okullarına ve diğer kuruluşlarına yapılan işlerde kendi işlerini kullanmaktadırlar. Çalışanlar canhıraş bir şekilde Allah rızası için çok az parayla çalıştıkları için iş gücü noktasında sıkıntı çekmeyen holding kısa sürede çok büyük karlar yapmıştır. Kazanılan bu paralar piramitsel olarak İstanbul imamından başlayarak Fetullah Gülen'e kadar uzayan zincir içerisinde örgütsel amaç ve faaliyetlerde kullanılmaktadır. Bir dönemde holdingin genel müdürü Naci Tosun'du. Tosun, örgütün önemli imamlarından olduğu için Kaynak Holding ondan sorulurdu. İzzet'ten önce de Mustafa Özcan holdingde genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı yapmıştır. Naci Tosun ve Mustafa Özcan örgütün kara kutusu gibi önemli insanlardır. Talimatları bu kişiler gerek FEM Dershanesi'nin 5. katında gerekse Prensilvanya'dan getirirler.''
"Devlete savaş açtılar"
Sanık Dinçer, örgütün 17/25 Aralık'taki tutumuna ilişkin beyanlarda bulundu. Söz konusu dönemde örgütün gazeteleri, televizyonları, diğer yayın organları kurum ve kuruluşları ile devlete savaş açmış durumda olduklarını anımsatan sanık Dinçer, şöyle devam etti:
''2014 yılından sonra cemaat denen örgütle tamamen ilişkimi kestim. Cemaatte yer aldığım dönemde, Kimse Yok mu Derneği'ne bağışta bulunmuştuk. Bank Asya'nın kuruluşunda 800 bin mark vererek ortak olmuştuk. 2001 krizinde kendi şirketimiz ciddi zarar gördü. Cemaatin önde gelen imamlarına hisselerimi birisine satalım diye söylememe rağmen başkalarına o iyiliği yaptıkları halde bizim hisselerimizi satmadılar. 2004 yılında Ali Akbulut beni aradı, hisselerime talip bulunduğunu söyledi. Hisselerimi 800 bin mark vererek aldılar. Bir hafta sonra hisselerin 12 kat arttığını öğrenince bunda Ali Akbulut'un bir oyunu olduğunu öğrenmiş oldum. O dönem bu olayı cemaate mal etmediğim için kimseye söylemedim.''
Kaynak Holding ve diğer kurumlardan bağını koparmaya çalıştığını ancak hemen koparamadığı için sürekli örgütü üyelerinin yanına gelip gittiğini anlatan sanık Dinçer, örgütün 15 Temmuz'daki darbe kalkışmasından sonra şirketine kayyum atandığını söyledi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Ankara'da korkunç kaza! Önüne gelene çarptı
KABİNE TOPLANTISI GÜNDEM MADDELERİ | Kabine Toplantısı ne zaman, YARIN MI? Asgari ücret, Suriye’deki gelişmeler...
Kayak Merkezlerinde Yılbaşı Yoğunluğu
100 Binde 1 Görülüyor: Doktorlara Ameliyatta 'Mide' Şoku!
Bu Kaçıncı? Fenomenin 'Estetik' Ölümü Sonrası Aynı Soru Gündemde: Her Estetik Güvenli Mi?