Ermenek davasında ölen madencilerin yakınları konuştu
Ermenek'te 18 işçinin öldüğü maden faciasına ilişkin 3'ü tutuklu 16 sanığın yargılandığı davada, ölen madencilerin yakınları konuştu. Hayatını kaybeden işçilerden Mehmet Tokat'ın eşi, Uğur İlhan'ın ablası Zeynep Tokat, "Bunlar zevklerini, sefalarını sürerken eşlerimizin cebinde sigara paraları bile yoktu" diyerek kendilerine davadan vazgeçmeleri için para teklif edilmesine tepki gösterdi. Tokat, "Madem bu kadar paraları çoktu da eşlerimizin üç ay maaşlarını, aylık bin lirayı veremediler, şimdi bize niye para teklif ederler?" dedi.
Ermenek Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın bugünkü oturumu, müştekilere söz verilmesiyle başladı. Faciada hayatını kaybeden işçilerden Mehmet Tokat'ın eşi, Uğur İlhan'ın ablası Zeynep Tokat, suçluların hepsinden şikayetçi olduğunu söyledi.
"Bunlar zevk sefa sürerken eşlerimizin cebinde sigara parası yoktu"
Madencilerin, işten çıkartılacakları korkusuyla düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldıklarını savunan Tokat, işçilere faciadan önce üç ay maaş yatırılmadığını dile getirdi. "Bunlar zevklerini, sefalarını sürerken eşlerimizin cebinde sigara paraları bile yoktu" diyen Tokat, kendilerinden davadan vazgeçmeleri yönünde talepte bulunulduğunu ileri sürdü.
"Madem bu kadar paraları çoktu da..."
"Madem bu kadar paraları çoktu da eşlerimizin üç ay maaşlarını, aylık bin lirayı veremediler, şimdi bize niye para teklif ederler?" diye soran Tokat, evden götürdükleri ekmekleri işçilerin kömür karası içinde yediklerini bildirdi. Tokat, eşlerini mecbur oldukları için ocakta çalıştırdıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Sanıklar, 'esas mağdur biziz, devlet onlara bakıyor, diyorlarmış' Bize gelen tüm yardımı, eşimin kömürden tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı parayla yaptırdığı evi de vereyim, canlarımızı geri verin. Yerin dibinde kendileri çalışacak değil, nerede gariban, nerede çocuğuna bir kuruş ekmek parası getirecek zavallılar var, onları soktular. Mecbur olduğu için ocağa giden eşlerimizin getirdiği ekmekte kömür karası çıkıyordu, biliyor musunuz? Eşlerimiz mecbur oldukları için ekmeği kömüre dürdüler de yediler."
Ermenek’te ilk duruşma gergin başladı
"Yeğenim kime 'baba' diyecek?"
Faciada cansız bedenine ulaşılan işçilerden Hüseyin Gültekin'in ablası, Tezcan Gökçe'nin eşi Ayşe Gökçe, kızına "baban nereye gitti?" diye sorulduğunda "mama almaya gitti" diye cevap verdiğini vurguladı. Olay olduğu gün kardeşinin "baba" olduğunu anımsatan Gökçe, şöyle konuştu:
"Kayınvalidem, 'Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı' deyince herkesten yardım geldi. Türkiye'nin her yeri benim olsun gözüm yok, yeter ki canlarımız geri gelsin. Türkiye'nin her tarafı bana bağışlansa ne olacak, evlatlarımız geri gelecek mi? Makinen yoksa, niye bize söylemediniz? Alırdık. Üç ay maaş alamazsanız, geçim yapabilir misiniz? İneğimi sattım da eşimin borçlarını ödedim. Ölüme attılar yiğitlerimizi, ciğerimiz yanıyor. Yeğenim kime 'baba'diyecek?"
Ermenek faciası davasında ikinci duruşma
Duruşmada, henüz bir yaşındayken evlat edindikleri İsa Gözbaşı'nın yaşamını yitirmesinin ardından verilen evi ve hayvan desteğini almayan, yardım için verilen 105 bin lirayı da bağışlayan Nazmiye Gözbaşı'ya da müşteki olarak söz verildi. Maden kazasının ardından arama kurtarma çalışmaları sırasında "su çabuk boşaltılsın" diye toprağı elleriyle kazarken çekilen görüntüsüyle de hatırlanan Gözbaşı, oğlunun, müfettişler denetime gelmeden ocak içinde önlem alındığını birkaç kez kendisine söylediğini vurguladı.
"20 bin dolarlık makine olsaydı 18 işçi ölmezdi"
"Nefes bile alamazlarmış..."
Gözbaşı, bir kişiden günde 22 vagon istendiğini belirterek, "Nefes bile alamazlarmış. Maaşlarını alamıyorlardı. Sondaj makinesi yoksa 'siz birer aylığınızdan vazgeçin' deselerdi de bu 18 kişi sondaj makinesi alsalardı. Bunların da onların da hayatı kurtulurdu. 22 yıl emek verdim, hayatım bitti" diye konuştu.
Faciada oğlu İsmail Gürses'i kaybeden anne Ayşe Gürses de konuşmasına, "Sizin evladınız var mı, siz evlat acısı yaşadınız mı?" diye sorarak başladı.
"Bunları cezaevinde eşleri, çocukları görecek, ya biz..."
Her gün öldüğünü, bir gün evdeyse, 10 gün hastanede olduğunu anlatan Gürses, şunları kaydetti:
"Bunlar elbiseleriyle kravatlarıyla yemek yiyor da bizimkiler niye kömür karasının içinde yemek yiyordu? Çocuklarımızı su kuyusuna attılar. Bunlar cezaevinde yatacak, eşleri, çocukları gidip görecek. Biz nereye gideceğiz? Toprağa bakıp, dua eder gelirim. Evlat acısı başka bir şeymiş. İçerim yandı. Eşimin olmadığı yerde ağlıyorum. Çocuğumun penceresine bakıp ağlıyorum. Türkiye'nin başı sağolsun, bize yardım edenlerin hepsinden Allah razı olsun. Hepsinden şikayetçiyim."
Ermenek faciası... Ayşe Teyze'nin eşi yürekleri burktu
Faciada oğlu İsmail Gürses'i kaybeden baba Mustafa Gürses ise madenci ailelerinin talebi üzerine olaydan sonra ocağa indiğini söyledi. Madende, kötü koşullarda, nefes bile alınamayacak yerde işçilere yemek yedirildiğini gördüğünü savunan Gürses, "Oğlum olaydan iki gün önce 'baba, ocağındurumu, çalışma şartları açısından çok kötü' demişti. Ama 'Burayı bırakırsan başka ocakta çalışamazsın' gibi tehditler edildiği için bırakamadı. Herkesin bir hekim seçme hakkı olduğu ülkede, işçilerin hangi maden ocağında çalışacağını seçme hakkı yok mu? Hepsinden şikayetçiyim" ifadelerini kullandı.
"Oğlumun mekanı cennet olsun yeter"
"Bir topak kömür kadar değerimiz yok muydu?"
Oğlu Kamil Yaman'ı kaybeden Havva Yaman da diğer mağdur yakınları gibi konuşmasında duygulu anlar yaşadı. "Bir topak kömür kadar değerimiz yok muydu? Madem bu ocak tehlikeliydi, niye evlatlarımızı buraya girdiriyorlar?" diyen Yaman, "İçerim yanıyor. Oğlum engelli kardeşine bakıyordu. Gelinim üç çocukla kaldı" ifadelerini kullandı.
Yaşamını yitiren Uğur İlhan'ın eşi Zeynep İlhan, hayatta tek kocası olduğunu, onu da kaybedince kimsesiz, yalnız kaldığını belirterek, şikayetçi olduğunu bildirdi.
Avukatlar: "Delil karartanlar da tutuklansın"
Duruşmada, müşteki ve mağdurların ardından vekillerine söz verildi. Avukat Anıl Akkuş, "İyi ki daha önceki su patlamaları öğle arasına denk gelmiş. Yoksa buraya ilk gelmemiz olmayacaktı" diyerek, konuşmasına başladı. Madeni defalarca su bastığını, bağ atamaz hale gelindiğini aktaran Akkuş, olası kastın söz konusu olduğunu savundu. Olayı "katliam" olarak değerlendiren Akkuş, şunları söyledi:
"Ocaktan gelen suya tadılarak mı bakılır? Bu kişi, bizim zekamıza hakaret etmiyorsa akıl sağlığı raporu alalım. MİGEM eksikliklerden dolayı 'insan ölür' diye kapatmasına rağmen, 'sen aç çalışsın, sonucuna biz katlanırız' denildiğini görüyoruz. Sondaj makinesi alınmamasında ise tek gerekçe para. Basit yaralama, hırsızlık ve hakaretten insanları tutuklayacağız, 18 işçinin öldüğü, 450 yılla yargılanan insanları serbest mi bırakacağız? Delil karartma ihtimali olduğu için tutuksuz yargılananlardan bazıları da tutuklansın."
Avukat Mehmet Kasap, sanık Abdullah Özbey'in "dört madenden aylık 100 bin lira gelirim var" dediğini hatırlatarak, para olmadığından bir sondaj makinesi alınmadığını ama işçi yakınlarının ineğini, yüzüğünü, maaşlarını verip alabileceklerini söylediğini bildirdi.
Avukat Tarık Taşcı, kazanın nedeninin imalat haritası ve sondaj makinesi olmamasına bağlandığına işaret ederek, "Ama bu iki unsur olsa bile ifadelerden, kullanılmayacağı anlaşılıyor. Amaç azami kömürü alabilme gayretidir" dedi.
"18 işçinin hayatı düşünülmemiştir"
Tüm olumsuzluklara bir şekilde göz yumulduğunu ileri süren Taşçı, "(Bu kaza olacak ama ne zaman olacak? İnşallah olmasın da alabildiğimiz kadar kömürü alıp maddi sıkıntılara çözüm bulalım) denilmiş. Tehlikeli çalışmayla azami kömürü alabilmek için gayret gösterilirken, 18 işçinin hayatı düşünülmemiştir" ifadelerini kullandı.
Avukat Gülşen Uzuner de diğer tutuksuz sanıkların da mahkeme huzuruna getirilmesini talep etti. Ara verilen duruşmaya öğleden sonra devam edildi.
Sanık avukatları savunma yaptı
Öğleden sonraki oturumda, müşteki ve mağdur vekillerinin ardından sanık avukatlarına söz verildi. Tutuklu sanık Abdullah Özbey'in akrabası ve aynı zamanda avukatı olan Abdullah Özbey, 49 yıl zarfında Ermenek Kömür İşletmesi sahasında 30'un üzerinde ölümlü kaza olduğunu, son olayla 44 kişinin vefat ettiğini ifade etti.
İşletmenin altı aylık veya bir yıllık gibi yeni bir işletme olmadığını, 900 ile bin arasında kişinin çalıştığını aktaran Özbey, "50 yıllık sahanın, olayın olduğu güne kadarki dönemini görmez ve tek 28 Ekim'i görürsek 'büyük bir facia' olarak olayı algılarız" dedi.
"Ortada sahte bir bilirkişi raporu var"
Bilirkişi raporuna bakıldığında kusurların hepsinin kural hatası olduğunu, bu hatalardan sorumluların ise suçsuz bulunduğunu belirten Özbey, müvekkilinin başkalarının kusur ve kastından dolayı tutuklu olduğunu iddia etti.
Cenne Şirketi'nin Hukuk Müşaviri ve Abdullah Özbey'in avukatı Tevfik Buğdaycı da ortada sahte bir bilirkişi raporu olduğunu öne sürerek, bilirkişiler hakkında "adil yargılamayı etkileme" ve "görevi kötüye kullanma"dan şikayette bulunduğunu bildirdi.
"Ölürlerse ölsün' denmiş, bu da olası kasttır"
Müşteki avukatlarından Mehmet Kasap, Adliye bahçesinde gazetecilere yaptığı açıklamada, sanık sorgularının bittiğini, müştekilerin ifadelerinin alındığını söyledi. Kasap sanıklar hakkında istenen cezanın üst sınırının 15 yıl olduğunu, bilinçli taksir hükmünün uygulanması durumunda verilecek cezanın 22,5 yıla tekabül edeceğini belirterek, "Biz, 'Bunlar bu insanları öldürdüler' diyemeyiz. Fakat burada çok açık olan bir şey var. 'Ölürlerse ölsün' denmiş. Bu da tam olası kasta tekabül ediyor. Böyle olduğu taktirde bizim iddialarımız, gerekçelerimiz ortaya konulduğunda sanıkların 450 yılla yargılanması söz konusu olacak" dedi.
Bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu ifade eden Kasap, yeniden bilirkişi incelemesi talep ettiklerini söyledi.
Karar açıklandı
Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 3'ü tutuklu 16 sanığın yargılandığı davanın üç gündür devam eden ilk duruşmasının tamamlandığını belirterek, kararını açıkladı.
Sanık Ahmet Dağdeviren'e yönelik müştekilerin duruşma sırasındaki saldırlarıyla ilgili tutanak düzenlenerek savcılığa bildirileceği, tutuksuz yargılanan Naci Özsoy'un zorla mahkemeye getirileceği belirtildi.
Tutuksuz yargılanan daimi nezaretçi maden mühendisi Yavuz Özsoy'un tutuklanmasına, maden ocağının sahibi Saffet Uyar, maden sahasının ruhsat sahibi Abdullah Özbey ve teknik nezaretçi Ali Kurt'un da tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Duruşma, 7 Temmuz'a ertelendi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Dikkat! Meteoroloji il il uyardı: Lapa lapa kar geliyor! Don, tipi, buzlanma...
KENDİ ELLERİYLE YAPTI! Yatağa bağımlı 47 yıllık eşi için binanın dışına asansör
Yolda yatan köpeği ezdi: 10 saatlik kamera incelemeleri sonucu yakalandı!
HABER || İzmir'de 3 polisi yaralamışlardı! Adliyeye sevk edildiler
İstanbul'da yıkım sırasında şok! Yan binanın duvarının olmadığı ortaya çıktı: Yatak odası açıkta kaldı