Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkmenler topraklarında kalmalı
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kazakistan ziyareti dönüşünde uçakta aralarında Doğan TV Ankara Temsilcisi Hakan Çelik'in de bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeme dair yaptığı açıklamalar;
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Değerli Arkadaşlar , Kazakistan ziyaretimizin dört ana ayağı vardı. Bunun birinci ayağında Kazakistan’a resmi ziyaretimiz, ikinci ayağında İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Zirvesi. Üçüncü olarak Astana-EXPO 2017 enerji ana temalı zirve. Dördüncüsü ise, zirve marjında, Arakan Bildirgesi. Kazakistan resmi ziyaretimizde ilk gün Sn. Cumhurbaşkanı Nazarbayev ile sarayda görüşmemizi yaptık Baş başa, heyetler arası görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Bunda ikili, ticari kültürel, askeri, ekonomik, siyasi, diplomatik bir çok konuyu ele alma fırsatımız oldu. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı’nın üçüncüsünü 2018’in başında, Türkiye’de yapacağız. Bunu da karara bağladık.
'Sadece kamulaştırmayla yetinilmemeli'
FETÖ ile mücadelede, okulların kamulaştırıldığını söylediler. Biz dedik ki okulların kamulaştırılmasıyla yetinilmemeli, bu konunun daha ileri götürülmesi lazım. Öğretmenler konusu halledilmesi. Zira okullar kamulaştırılıyor ama öğretmenler halen onların takımından. ‘Bizim devletimiz tarafından kurulmuş olan Maarif Vakfı var, öğretmen ihtiyacınızı oradan karşılayın’ dedik. Bu önerimiz, kendilerini biraz rahatlattı. Bunun bir devlet kuruluşu olması, bunu sizin milli eğitim bakanlığınızla işbirliği halinde buralardaki eğitim ve öğretimi sağlıklı bir biçimde gerçekleştirileceklerdir dedik. Kendileri de bu noktada, ‘O zaman talimatı verelim, yetkililer bir araya gelsinler ve bu çalışmayı yapsınlar’ dediler.
Böylece FETÖ ile mücadelede somut bir adım daha atılmış oldu. Ayrıca terörle mücadelede daha yakın işbirliği halinde olma kararı verdik. Kendilerinin bu noktada bazı talepleri var. Aynı şekilde, bizim de bazı taleplerimiz var. Bunları karşılıklı olarak not aldık. Cumhurbaşkanı Nazarbeyev, ‘Türk firmalarının Kazakistan’da aldığı işler, bağımsızlığımızdan beri 20 milyar doları aştı’ diyor. Gerçekten de Türk firmalarımızın, özellikle müteahhitlik işlerinde orada ciddi bir performansı var. Astana’da gezdiğimiz EXPO bizim Türk firmaları yaptı. Bunun Türk firmaları tarafından yapılmış olması tabi sayın Cumhurbaşkanının Türkiye’ye karşı güvenini de perçinledi. Ulaşım ve liman işletmeciliği, enerji işbirliği gibi konularda da dayanışmamız önem arz ediyor.
'Adımları beraber atacağız'
Herhangi bir itilaf söz konusu değil, bu konuda da gerekli adımları beraber atacağız. Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin güçlendirilmesini konuştuk. Ayrıca ortak bir Türk Dünyası Üniversitesi kuralım teklifini getirdik. Buna Azerbeycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Türkiye, Tacikistan hep birlikte dahil olabiliriz. Böyle bir çalışmayı başlatırsak çok isabetli olur dedik. Bu konuda gerekli ön çalışmayı yetkili ve ilgili arkadaşlarımız yapacaklar. Yerinin nerede olacağı da belirlenecek... Bir Türk firmasının yaptığı Hazret Sultan Camii’ni bu vesileyle ziyaret ettik. Bu camiyi, EXPO’yu yapan müteahhit firmamız yaptı. Kapasitesi 10.000 üzerinde olan bir camii. Buranın da en büyük camisi konumunda.
'İslam ülkeleri bilim ve teknolojiye daha fazla yatırım yapmalı'
İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Zirvesi’ne gelince. Zirvede İslam ülkelerinin bilim ve teknolojiye daha fazla yatırım yapması, ve insan yetiştirmeye odaklı programlar, müfredatlar oluşturulmasının gereği üzerinde durduk. İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem başkanı olarak, bu çalışmalara Türkiye olarak destek vermeye devam edeceğimizi vurguladık. OECD ülkelerinde milli gelirden eğitime ayrılan paya baktığımızda, ortalama yüzde 5,2 iken, maalesef İslam dünyasında bu oran yüzde 1’in altında. Tabi bunun muhakkak kapatılması lazım. Çok ciddi adımların atılması lazım. Bunu işledik. Zira, bizim özellikle mukaddes kitabımızın ilk emri ‘İkra’/Oku’ olduğuna göre, bunun gereğini yerine getirmemiz lazım. Bizim cehaletle savaşımızın çok daha farklı olması gerekir. Eldeki paralar, bize kuru kuruya bir şey kazandırmıyor; insana, eğitime, öğretime yapacağımız yatırımlar önemli. Türkiye olarak son 15 senede bu hususta attığımız cok kararlı adımlar var ve bu adımlarımıza arttırarak devam ediyoruz. Fiziki şartlar konusunda da, eğitim öğretime bütçeden ayrılan payın artırılması hususunda da önemli mesafeler aldık; nitekim bütçemizde en fazla payı eğitime ayırıyoruz. Öğretmenler noktasındaki açığımızı büyük oranda kapadık. Eskiden öğretmensiz olan okullarımız vardı. Hamdolsun şimdi böyle bir durum söz konusu değil, daha iyiye gidiyoruz. Bundan sonra da çok daha iyi olacak.
'Türk standını ziyaret ettik'
Astana EXPO 2017’ye gelince. Bu EXPO’nun teması enerjiydi. Bununla ilgili olarak, en üst katı solar enerji dahil dünyadaki gelişmelerin sergilenmesine ayırmışlar. Bu sergilenme tabi, alışılmış bir biçimde masaüstü değil, çeşitli görüntülerle yapılan bir sergilenmeydi. EXPO alanını, oradaki Türk standını ziyaret ettik. Astana EXPO’yu 3 milyondan fazla kişi ziyaret etmiş. Kazak kardeşlerimiz de, bu alanda başarılı bir organizasyon gerçekleştirmişler. Tebrik ediyoruz.
Arakan gündemimize gelince, girişimimiz sayesinde zirve marjında bir Arakan toplantısı planlandı. Orada 19 maddelik bir bildirge yayınlandı. Bildirge, ittifakla oybirliğiyle kabul edildi. Bu konuyu, görüştüğüm bütün hükümet ve devlet başkanlarına anlattım. Konuyu BM Genel Kurulu’nda da özellikle gündeme getireceğim. Sayın Trump ile yaptığım telefon konuşmasında, bu konuyu ona da söyledim. ‘Myanmar’da Arakanlıların yaşadığı dram ile ilgili ABD’nin hassasiyetini önemsiyoruz’ dedim. Akabinde ABD Dışişleri Bakanı bu konuyla ilgili olumlu bir açıklama yaptı. Bu da konuyla ilgilenmeye başladıklarını gösteriyor.
'9 ikili görüşme gerçekleştirdik'
Zirve sırasında ikili görüşmeler de yaptım. Pakistan Cumhurbaşkanı ile bir görüşmem oldu. İran Cumhurbaşkanı ile bir görüşmem oldu. Afganistan Cumhurbaşkanı ile bir görüşmem oldu. Bosna-Hersek Konsey Başkanıyla görüşme fırsatım oldu. Venezuela Devlet Başkanıyla, Bangladeş Cumhurbaşkanıyla görüşmem oldu, Özbekistan Devlet Başkanı ile görüşmem oldu. Gine Cumhurbaşkanıyla görüşmem oldu. Ayrıca Gine Bisao Başbakanı da kabul ettim. Böylece toplam dokuz ikili görüşme gerçekleştirmiş oldum. Temenni ediyorum ki sonuç bildirgesiyle de inşallah bu İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesi de hayırlara vesile olur.
Myanmar'da katliamın durması
-Bangladeş’te kamp ziyareti, Myanmar’da sizin daha önceden bir görüşmeniz oldu. Ve şu anda oraya yönelik yardım, kamp kurma gibi konular var. Geleceğe yönelik olarak Myanmar’da katliamın durması yönünde bir ümit var mı? Bangladeş’e yönelik yardımlar da bundan sonra devam edecek mi? Oradaki kampın tablosu çok kötüydü...
-Bangladeş’teki kampı eşimle beraber ziyaret eden gazeteci arkadaşlarımızın bazıları şu an zaten buradalar... Sizin de gördüğünüz yer, Bangladeş sınırı içerisinde olan yer. Arakan tarafındaki manzara, orayla mukayese edilmeyecek düzeyde kötü. Myanmar’ın Devlet Başkanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Suu Çii ile yaptığımız telefon görüşmesi, aslında oldukça müspet bir görüşmeydi. Kendisine, ‘Önümüzü açarsanız, özellikle Arakan’daki bu mağdur insanlara yardım ulaştırabiliriz, oralarda barınabilmeleri için en azından çadırlar kurabiliriz’ dedik. Bunları aynı şekilde Bangladeş yönetimine de söyledik. ‘Bize yer tahsis edebilirseniz, bizim Kızılay’ımız ve sizin Kızılay’ınız müşterek olarak, size herhangi bir yük getirmeden, oralarda çadırlarımızı kurabiliriz’ dedik..
Arakan’da tam bir insanlık dramı yaşanıyor. O insanlar günlerdir aç susuz, yollarda perişan durumdalar, çoğu Bangladeş’e kadar bile ulaşamadılar. Yolda maalesef vefat edenlerin sayısı yüksek. Tabii Bangladeş’in de sıkıntıları var. Ama biz Bangladeş’i bu noktada yalnız bırakmayız. Umudumuz, onların bir an önce yer tahsisini yapmları. Bu yer tahsisini yaptıkları anda, Kızılay’ımız, AFAD’ımız, onların Kızılay’ı ile süratle inşallah orada çadırları tesis edebiliriz. Bizim teknik anlayışımız, böyle beton bir zemin, ve çadırlar arasında da çamur bataklık olmasın diye, buraya yönelik bazı çarelerimiz, tedbirlerimiz var. Bunlarla beraber oralarda o insanlara çok daha farklı bir yaşam imkanını sağlayalım istiyoruz. Bu çalışmayı başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ile birlikte inşallah yürüteceğiz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da bununla ilgili bir oturum talebimiz var, o da kabul gördü.
'Yardımları Bangladeş'ten satın alacağız'
-Kampları ziyaret etmiş olan Hanımefendi’nin (Emine Erdoğan) size aktardığı izlenimler nasıl? Size nasıl aktardı?
-Yaşanan felaketi aktardı. Orada gerçekten çok büyük bir felaket yaşandığını anlattı... Onlara biz bu gıdaları, ilaçları, giyecek vesaireyi nasıl ulaştıracağız? Bunu bir çok hassasiyeti göz önünde bulundurarak gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Örneğin, Türkiye’den oraya gıda, giyecek, ilaç göndermeyelim; tüm bunları Bangladeş’ten satın alalım. Yiyecekleri, giysileri, Bangladeş’ten satın alalım ve böylece Bangladeş ekonomisine de katkı sağlamış olalım. Bunu Bangladeş Cumhurbaşkanına da söyledim. Şimdi ilk etapta malum 1000 tonluk bir alım yapıldı, bunların dağıtımı devam ediyor. İkinci etapta, 10.000 ton alım yapılacak. Bunun devamı da gelecek. Ben bu konuyu İran Cumhurbaşkanına da söyledim. ‘Dayanışma içinde beraber bir şeyler yapalım’ dedik. O da olumlu bir yaklaşım sergiledi; ‘Bu konuda Myanmar yönetimi ile bir adım atmayı deneyelim, eğer başarılı olamazsak o zaman Bangladeş yönetimi ile bunu deneriz’ dedi. Temennimiz odur ki, eşimin de orada tespit ettiği şeyleri göz önüne alarak, inşallah bu dramı en kısa zamanda -sona erdiririz diyemiyorum- en azından hafifletmeyi başarırız.
Çağlayan ve Zarrab dosyası
-Kazakistan’a hareket etmeden önce eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın adının ABD’deki Reza Zarrab dosyasına eklenmesine tepki gösterdiniz. ‘Buradan çok pis kokular geliyor’ dediniz. Bu açıklamalarınızın üzerinden birkaç saat geçmemişti ki bu kez Çağlayan ile eski Halk Bankası Müdürü hakkında tutuklama kararı çıktı. Keza yine koruma polisleriniz ile ilgili tutuklama kararı var. Bunlar, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri nasıl etkileyecek? Nereye gidiyoruz, bundan sonraki ilişkilerin geleceği, istikameti ne olacak efendim?
-Kazakistan’a hareket etmeden önce hava limanındaki basın toplantımda, sorduğunuz hususlarda söylenmesi gerekenleri söyledim...
Trump ile yüz yüze görüşme
-Kazakistan’da olduğunuz esnada Trump’la bir telefon görüşmeniz de oldu. Neler konuştunuz?
-İkili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi gerektiğine değindik. İki ülkenin stratejik ortak olduğuna, bunun ilişkilere de yansıması gerektiğine işaret ettik. Ayrıca bölgesel konuları konuştuk. Myanmar’ı konuştuk. Arakanlıların yaşadığı drama ABD’nin hassasiyet göstermesinin önemli olacağına dikkati çektim. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu esnasında tüm konuları yüz yüze görüşmemizin faydalı olacağı, bunu gerçekleştirme hususunda da mutabık kaldık.
Astana Zirvesi İdlib için önemli
-Astana süreci çerçevesinde, diğer İdlib ve Afrin konusunda Rusya ve İran ile aramızda mutabakat konusunda ne durumdayız şu an? İkinci bir harekat söz konusu mu bu konuda herhangi bir değişiklik var mı?
-Özellikle İdlib hakkında şunu söyleyebilirim. Ayın 14'ünde yapılacak Astana Zirvesi önem arz ediyor. Şu anda İdlib’te Rusya ile daha önce mutabık kaldığımız gibi süreci işletiyoruz ve bu şekilde süreç şu an çalışıyor. Rusya ile bu konuda aramızda herhangi bir ihtilaf söz konusu değil. İran ile de yaptığımız görüşmede ihtilafa konu olabilecek herhangi bir başlık gündeme gelmedi. Öyle zannediyorum ki Astana zirvesi sonrasında da aramızdaki sağlıklı görüşmeler bu şekilde devam edecektir. Gelişmeler olumlu istikamette devam ediyor.
Esad ile görüşmeye niyetim yok
-Sosyal medyada bir şeyler dolaştı, siz ile Esad arasında bir görüşme olduğu yönünde. Özel olarak birileri mi dolaştırıyor bu tür iddiaları?
-Herhalde birileri özel dolaştırıyor. Ben Esad ile görüşmedim, görüşmeye de pek niyetim yok.
S-400'ler için imzalar atıldı, kapora verildi
-Efendim, S-400’lerin satın alınmasıyla ilgili nihai durum nedir? Dış basında Türkiye’nin bu satın almadan vazgeçebileceğine ilişkin bazı haberler, yorumlar yer alıyor. Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?
-Arkadaşlar S-400 ile ilgili arkadaşlarımız imzalarını attılar. Bildiğim kadarıyla kaporayı da verdiler. Bundan sonraki süreç de zaten Rusya’dan bize aktarılacak kredi ile ilgili devam edecek bir süreçtir. Gerek Sayın Putin, gerekse şahsımın bu konuda kararlılığımız var. Türkiye Cumhuriyeti’nin savunma sanayi veya savunmasıyla ilgili bağımsızlık ilkelerini veya bağımsız kararını herhalde kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. Biz kendi bağımsızlığımızla ilgili kararımızı kendimiz veririz; ülkemizi savunmak için koruma tedbirlerini de, güvenlik tedbirlerini de kendimiz almakla mükellefiz. Eğer bir yerlerden bu noktada herhangi bir savunma unsurunu tedarikte zorluk çekiyorsak, girişimlerimiz çoğu kez engellemelere takılıyorsa biz ne yapacağız, başımızın çaresine bakacağız. Mesela, silahsız hava araçlarını maalesef dostlardan alamıyorduk biz, çok da yüksek paralar istiyorlardı, bedava da istemiyorduk üstelik. Ama terör örgütüne tank, top, zırhlı araçlar veriyorlar; ama biz parasıyla istediğimiz halde bazı ihtiyaçlarımızı tedarik edemiyoruz. Sonuçta ne oldu? Hamdolsun insansız hava aracını da kendi ülkemin insanı üretir hale geldi, silahlısını da üretir hale geldi. Son bir haftada 90 terörist öldürüldü. Ama bakıyorsun bir milletvekili çıkmış ana muhalefet partisinden bundan rahatsız oluyor! Kazakistan’a gelirken de söyledim: Sen kimden yanasın? Teröristten yana mısın yoksa benim güvenlik güçlerimden yana mısın? Ne yapacaktık, benim bu kadar vatandaşım, güvenlik gücü, askerim, polisim, subayım şehit edildi; adamın takındığı tavra bak. Tabi ki bunların üzerine gideceğiz, kusura bakmasınlar. Bu konuda savcılarımızın soruşturma açmasını da takdirle karşılıyorum. Böyle bir durumda, ana muhalefetin başındaki zat, kalkıp o milletvekilini bizzat kendi uyarmalıydı, sen ne yapıyorsun, ne diyorsun diye.
-Parti içi disiplin mekanizmasının çalıştırılması gerekiyor değil mi?
-Elbette, kendi disiplin kurullarını çalıştırılmaları lazım. Bunun ötesinde, dediğim gibi, bu konuda ilk uyarıyı bizzat onların kendilerinin yapması lazım.
'Kuzey Irak referandumu için duygusal çıkış yapmak doğru olmaz'
-Türkiye’nin ısrarına veya uyarılarına rağmen Kuzey Irak’taki yönetimin referandum kararının üzerine bir de Türkiye’ye yönelik savaş planları ortaya çıktı. Barzani’nin Türkiye’ye savaş beyanı basında yer aldı. Bu herhalde Sayın Bahçeli’nin konuşmasının üzerine söylenen bir beyan oldu. Suriye ve Irak Kerkük bölgesi de dahil, Türkmenlerin bulunduğu bölgelerde Türkmenlere ABD’de kalma veya vatandaşlık taahhüdü ile göç için teşvik söz konusu diyorlar. Bu da Türkmen kaynaklardan gelen bir iddiaydı. Böyle bir ortamda, tüm bunlara karşı, Türkiye’nin alternatif formülleri var mı?
-Duygusal çıkışlar yapmak doğru olmaz. Bu dediklerinize dair bir değerlendirme için, o iddiaları etraflıca bizim Dışişleri’nden dinlememiz, doğru bilgileri almamız lazım. İddialar nedir, ne değildir, ne derece doğrudur? Bunları bir görmemiz lazım. Okumamız lazım. Değerlendirme ancak ondan sonra yapılabilir. Böyle duygusal çıkışlarla açıklamalar yaparsak, bu yanlış olur. Ama bizler Türkmen kardeşlerimize oraları terk etmelerini asla tavsiye etmeyiz. Onlar kendi topraklarında kalmalıdır. Geçen ziyaretime geldiler. ‘Biz, bu topraklarda doğduk, bu topraklarda ölürüz’ dediler; ‘Dedelerimizin bize vasiyeti var’ dediler. Ben onların o duygulu ifadelerini unutamam. Biz de tabii ki üzerimize ne düşerse sonuna kadar onu yaparız.
İçişleri Bakanlığı Suriyeliler konusuna hakim
-Türkiye’ye Suriye’den gelenler 3,5 milyona ulaştı. Türkiye süreci iyi yönetti ama yavaş yavaş Suriyeli göçmenlerin güvenlik sorunlarına yol açtığı gibi eleştirilere rastlanıyor. AK Parti tabanında dahi Suriyeli göçmenlere karşı tavıra rastlanıyor. Bu konuyu daha farklı ele almak üzere bir Göçmen Bakanlığı’nın kurulması söz konusu olabilir mi? Nasıl bir yol izlenebilir?
-İsminin büyük olması, bir meseleyi çözmez. Şu anda İçişleri Bakanlığımız bünyesinde göç işleri ile alakalı bir genel müdürlüğümüz var zaten. Orası en ince teferruatına kadar çalışmalar yapıyor. Niteliklerine varıncaya kadar mülteciler üzerinde duruyor. Hangi vilayetimizde ne kadar mülteci var, bunları arkadaşlarımız inceliyor. Aralarında mühendisi, avukatı, doktoru, ebesi, sanatkarı, birçok vasıflarda insan var. Arkadaşlarımız bunları yakın takip ediyor. Vatandaşlık çalışmalarını da zaten bu çerçevede yürütüyoruz. Bu konuyla ilgili olarak halkıma, vatandaşlarıma özellikle tavsiyem, tavsiyeden öte ricam, meseleye daima duyarlı yaklaşmalarıdır. Bu bir insani mesele. Allah göstermesin böyle bir durum bizim de başımıza gelebilirdi. O zaman biz ne yaparız? O duruma düşenlerin tutunacak dal aramaları normal, Bu insanlar nereden geldi? Bombalardan kaçtılar.
İşte malum, Arakan... Orada kaçan insanların hangi şartlarda kaçtığını eşimin seyahatini takip eden gazeteci arkadaşlarınız gördü. Bunların içerisinde 100 kilometre yol yürüyenler olduğunu söyledi Emine Hanım. Yaralı olanlar, ölenler, aynı aileden 5-10 kişi ölmüş. Ölülerini bırakarak kaçanlar var. Şimdi bu insanlara biz insani, vicdani, hepsinin üstünde İslami bir görevi yapmak bizim sorumluluğumuz değil mi?
Ben, benim ülkemdeki halkımın, vatandaşımın bu hassasiyetlerden taviz vereceğine inanmıyorum. Elinden geldiği kadarını yapacaktır. Biz de Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak elimizden geldiği kadarını yapıyoruz zaten. Bir kısmını konteynerlerde ağırlıyoruz, bir kısmını çadır kamplarda ağırlıyoruz, büyük bir kısmı da şehirlerimize dağılmış vaziyette, oralarda kiracı vesaire oturuyorlar.
'Ahıska Türkleri'ni Erzincan'a yerleştirdik'
-Muhalefetin de bu konuda üslubuna dükkat etmesi gerekmiyor mu?
-Onların dili kendine ait. Biz bir şey yapamayız. Onlarla ilgili değerlendirmeyi halkımız, zamanı geldiğinde elbette yapacaktır diye düşünüyorum. Bakın, biz ne söz verdiysek yaptık. Bir örnek vereyim. Erzincan’da TOKİ’nin yaptığı konutlar vardı. Boş duruyordu. Biz Ukrayna’daki Ahıska Türklerini oradan aldık, Erzincan’daki konutlara yerleştirdik. Şu anda 600-700 aile oraya yerleşti. Aynı şekilde TOKİ konut yapımlarını devam ettirip, İçişleri Bakanlığımızın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın, TOKİ’nin ortak çalışmalarıyla inşallah bu adımları yoğunlaştırarak devam edeceğiz. Çadırlarda, konteynerlerde olanları oralardan peyderpey kurtarmanın gayreti içinde olacağız.
'Bizim Alman halkıyla sorunumuz yok'
-Türkiye ile Almanya arasındaki gerginliğin seçim süreci ile de alakalı olduğunu düşünecek olursak, Almanya’da seçimler yaklaşıyor, seçim sonrasında ilişkilerde bir normalleşme bekliyor musunuz? İlişkiler eski iyi düzeyine ulaşabilir mi? Bu süreçte artılması gereken adımlar neler? Türkiye bir adım atabilir mi? Biz karşı taraftan hangi adımları bekliyoruz?
-Bizim Alman halkıyla, Almanlarla hiç bir sorunumuz yok. Almanya’da 3 milyonu aşkın soydaşımız yaşıyor. Orada Almanlarla entegrasyon içerisinde yaşıyorlar. Sorun, Almanya yönetimindeki yetkililerin yanlış tavırlarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla yanlış tavırlara son verilmesi lazım. Referandum döneminde neler yaptıklarını gördük. Saldırılar sürdürmeleri halinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak elbette onurumuzdan taviz veremeyiz. Almanya’nın şu anda teröre yataklık yapan bir ülke haline gelmesini normal karşılayamayız. Dediğim gibi bizim Alman halkıyla hiç bir sorunumuz yok. Sadece hatalı tavırlar dolayısıyla, Alman yönetimine kırgınlığımız var. Evet, seçim dönemindeler. Ama, seçimde şu kazanmış, bu kazanmış, bu da bizi pek ilgilendirmiyor. Bu Almanya’nın kendi iç meselesidir.
-AB’deki kilit ülkelere bakınca onların 3 gündem maddesi var deniliyor: Recep Tayyip Erdoğan...
-Yani Recep-Tayyip-Erdoğan... (Gülüşmeler...)
-Evet... Siz AK Parti İl Başkanları toplantısında, “Erdoğan size ne yaptı?” dediniz. Sahi, siz ne yaptınız? Avrupa neye veya hangi diziye reaksiyon gösteriyor sizce?
-Diriliş dizisine... (Gülüşmeler...)
-Cevabınızı alsak?
-(Gülerek) Bence yeterli... Her şeyi anlatmıyor mu?
'CHP'nin yürüyüşü 'sözde adalet yürüşü'dür'
-Ana muhalefet partisi ile yargı arasında son günlerde devam eden bir polemik var. Esasen Danıştay Başkanı’nın açıklamaları ile başladı. CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” dediği yürüyüşe yönelik, “Yargıyı bu şekilde yıpratmak bütün Türkiye’ye zarar verir” şeklinde açıklamaları var. Danıştay Başkanı, “Sözde adalet yürüyüşü” deyimini kullandı. CHP de ona, “Sözde Danıştay Başkanı” yakıştırması yaptı. Siz bu polemiği nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Şunu bir defa inanarak, bütün samimiyetimle söyleyeyim: CHP’nin bu yürüyüşü gerçekten “Sözde adalet yürüyüşü”dür. Zira CHP’nin öncelikle adalet kavramını, mefhumunu anlaması lazım. Bunu bir defa bilmiyorlar. Adalet mefhumunu biz partimizi kurarken öyle tahlil ettik, öyle inceledik ki, partimizin adını geldik, Adalet ve Kalkınma Partisi koyduk. Bunu yaparken de biz 42 bin denekle çalıştık. Cezaevinden çıktım, o zaman 42 bin denek üzerinde bu çalışmayı yaptık. Nasıl bir parti? Partinin adı ne olmalı? Bir parti kurulmalı mı? Bu partinin kurucuları arasında kimleri görmek istiyorsunuz? 81 vilayette bunu yaptık. Buradan Adalet ve Kalkınma Partisi çıktı. Logomuz ampul de oradan çıktı. Ampulün yanında kurucu ekip olarak yaptığımız çalışmada, o gördüğünüz 7 tane ışık, o da Türkiye’nin 7 siyasi bölgesini ifade ediyor.
Şimdi “Sözde adalet yürüyüşü” ile, Ankara’dan 29 günlük yürüyüşle, sen kalkıp da bir vatandaşın izni olmadan arsasına el koyarsan bunun adaletle izahı olur mu? Oraya gel, karavanını koy, ondan sonra oradan poz ver, şunu yap, bunu yap. Nerede adalet? Öbür taraftan Şişli’de temizlik işçileri ne dediler, adalet arayışına onlar da çıktılar. İzmir’de belediye çalışanları adalet arayışına çıktı. Dolayısıyla o yürüyüş “sözde adalet”. Oysa adalet, sözle olmaz, ancak icraatla olur... Ama bunlarda icraatta adalet yok.
Danıştay Başkanımızın, Yargıtay Başkanımızın, ana muhalefetin söylemlerini yargıya, hukuka adeta müdahale gibi gördüklerini; bundan rahatsız olduklarını düşünüyorum. Muhtemelen bu sebepten dolayı, o yakışıksız söylemler karşısında, bunlara bir hukuk dersi verme noktasına gelmiş olmalılar..
Herhalde Kılıçdaroğlu’nun kalkıp da Zerrin Hanım’a hukuk dersi verecek hali yok. Onların daha çok mürekkep yalaması lazım. Aynı şekilde Yargıtay’a böyle birşey verecek hali yok. Daha çok mürekkep yalaması lazım. Ama bunlar (Kılıçdaroğlu) tabi haddini bilmiyor. İşte yanında bir hukukçusu var. Görüyorsunuz, öldürülen teröristlerin hakkını savunuyor. Ne hakkı ya? Bunlar terörist. İşte bir tanesi de Kılıçdaroğlu’nun Artvin’de kendisine eylem hazırlığında olan terörist ya... Bak, onu vurdular. Yahu teşekkür etmen lazım senin. Bırak teşekkürü, tam aksine gelip üzerine saldırıyorlar.
'Adalet, adalet diye seçim kazanılmaz'
-Bir kez daha AK Parti’nin kuruluş süreciyle ilgili konular gündeme geldi. Kapatma süreci Mehmet Ali Şahin, parti kapanırsa yeni bir parti kurulması yönünde çalışmalar var mıydı?
-(Gülerek...) Siz bize niye geceyi hatırlatıyorsunuz? Biz şu anda gündüzü konuşuyoruz.. Ben onu, partimizin kuruluşunda o yaşadığımız bilimsel süreci ifade etme bakımından anlattım. Sayın Kılıçdaroğlu’nun öyle parti kurmak veya böyle bir şeyin kuruluşunda bulunmak gibi bir geçmişi yok. Onun nerden geldiği belli, bizim de nerden geldiğimiz belli. Bizim ta 20 yaşımızdan bu yana hayatımız gençlik kollarından bu yana siyasetin içinde yaşayarak geçti. O olaylar farklı temayüz eder, sonunda da evelallah bugüne kadar hiçbir seçim kaybetmeden geldik, bu beyefendinin ise kazandığı seçim yok, devamlı kaybediyor. “Adalet adalet” diye seçim kazanılmaz. Adaleti yaşayarak ve dağıtarak seçim kazanılır.
Eğer bizim milletimiz AK Parti’ye bu oyları verdiğiyse, iktidarın, eğitimde, sağlıkta, emniyette, ulaşımda, dış politikada enerjide bütün bu yaptıklarını gördü ve onun için de devam dedi. Bak şimdi ikinci çeyrekteki büyüme oranımız açıklanacak. İnşallah üçüncü çeyrekte de tırmanış devam edecek. Böyle bir Türkiye tabii hazmedilir mi? Tabii hazmedemiyorlar. Nüfus 80 milyon hala büyüyor. Birileri de azaltıyor nüfusu. Özetle büyüme beklentimiz 7’ye yakın.
'Bankaları sıkıştıracağız'
-Kredi Garanti Fonu (KGF) 250 milyar civarında Türkiye’de esnafı rahatlatıcı bankaların kredi vermemesini aslında önünü açmış oldu. Gelecek 2018 yılı için böyle bir düşünce var mı, KGF çalışması gibi? Bir de 180 günlük program planınız vardı, o gecikiyor mu?
-Bütün bakan arkadaşlarım hazırlıklarını Başbakanımıza getiriyor. Başbakanımız da çalışmalarını bitirip bana takdim edecek. Ben de çalışmaları bitirip inşallah adımlarımızı atacağız. Gelişmelerdeki güzelliklere baktığımızda bankaların kredi olayındaki tutuculuğunu kesinlikle aşacağız. Kesinlikle sıkıştıracağız. Devlet bankaları başta olmak üzere üzerine gideceğiz.
Özellikle yatırımcımız krediye rahat erişebilmesi lazım ki bu adımlar atılabilsin. Bunun önünü devlet olarak açalım dedik açıldı ama bu yeterli değil. Bankaların da bu işi kolaylaştırması lazım böyle yüzde 15, 16’lara varan faizlerle olmaz. Aşağı çekilmesi lazım. Bu konuda sinyallerimizi verdik. Sayın Başbakanımızla beraber ilgili bankaları konuşacağız. Diyeceğiz ki, bunu aşağı çekeceksiniz ona göre biz sürümden kazanacağız. Yatırımcıyı köşeye sıkıştırarak değil. Bunu yapınca hem yatırımda farklı bir süreç olacak. İnanıyorum ki Türkiye farklı bir kalkınma performansını elde edecek. Mesela Merkez Bankası döviz rezervi 106’ya düştü bir ara, şimdi 112 milyar dolara ulaşmış vaziyette. Biz biliyorsunuz biz döviz rezervini 27,5 milyar dolardın teslim aldık 15 yıl önce. O zaman IMF’ye olan borcumuz 23,5 milyor dolardı. IMF 2013’te bitti. Merkez 135’e kadar bir ara çıktı. Tam o Gezi noktasında oldu faiz 4,6’ydı. Zaten orada çılgına döndüler ve darbeyi vurdular. Bu ülkelerin adını vermeyeceğim, mercilerin adını siz de biliyorsunuz. Aynı şeyleri başka yerlerde yapıyorlar ama Türkiye’de başarılı olamadılar. Bugün işte Venezuela devlet başkanı ile konuşurken o da bu noktada aynen bizde oynanan oyun neyse orada da aynı oyunu oynadılar. Aktörler aynı aktörler. İnşallah bunları aşmış olacağız.
FETÖ mağduriyetleri hakkında neler yapılacak
-28 şubat haksız yargı kararları hakkında bir soru sormak istiyorum. O dönem birçok insan mağdur edildi. 22 yıldır içerde olanlar var. Bunlar FETÖ’cü hakimler ve savcılar tarafından mahkum edildi. Ergenekon ve Balyoz’a yeniden yargılama verilirken maalesef 22 senedir içerde olanların yeniden yargılama talepleri bir türlü gündeme alınmıyor. Bu konuda Adalet Bakanlığında çalışma var mı? Cezavindeki insanlar, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın mağduriyetlere ilgi göstermediğini düşünüyor. Mağduriyetler hakkında neler yapılmalı?
-Ben öncelikle bu sorunuzdan dolayı teşekkür ediyorum. Mağduriyetlerin giderilmesini hatırlatma hususunda tabii ki medyaya da önemli görev düşüyor. Yakup bey, bu ülkede üzerinde hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir durumu anlattığı kitabını bize hediye etti. 14 yaşında bir çocuğun idama mahkum olması düşünülecek birşey değil. Benim de idama mahkum edilmem istendi ama son anda yırttım. Bizi de apar topar götürüyorlardı. Niye şu yatırımı yaptık diye idamımızı istediler. O meşhur savcı vardı, Nuh Mete Yüksel.
Baktık bizim idamımızı istedi, Allah’tan adil bir hakime rastladık da, bir de nöbetçi mahkeme çıkardılar. Dedim tezgahı kurdular herhalde. Gerçek adalet sahibi olan Allah. Orada kararı verdi ve işi yırttık.
Şimdi Yakup’un kitabına bakınca çok üzüldüm, bir hakim bir savcı böyle bir 14 yaşındaki masumu ne yaparda idama mahkum eder. (Kendisi 11 yıl cezaevinde yatmış) O FETÖ denilen ahlaksız takımı, o namussuzlar nelere imza atmadılar. Sadece onlar değil. Yani beni de oraya götürenlerin verdiklerini size kimliği hakkında bilgi versem şaşarsınız. Adalet diye isteyenlerin şu anda kimlikdaşları bunlar. Aynı kimliği taşıyanlar o kararları verdiler. Bir tanesinin ismini verdim size...
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Henüz 17 yaşında 70 suçtan kaydı var: Defne Hakim 'Ah' ederek paylaştı!
SON DAKİKA | Abdulkadir Selvi yazdı: Yeni bir 'kara harekatı' yolda mı?
Yapay zeka destekli MR cihazı! İki kat daha fazla hastaya hizmet verecek
SON DAKİKA HABERİ... Bölge bölge yeni uyarı: Sıcaklıklar 9 derece düşecek!
İstanbul'da öldürülen küçük Şirin Elmas Hanilci gözyaşlarıyla defnedildi