Çanakkale Destanı'nın pek bilinmeyen ayrıntıları: Tunca Bengin yazdı
Çanakkale Destanı, 1915-1916 yılları arasında, Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri'ne karşı verilmiş bir destandır. Tarihin akışını değiştiren bu savaşta düşman kuvvetleri insanlık suçları da işledi. Sivilleri, hasta taşıyan gemileri dahi hedef aldılar ancak Çanakkale'yi geçemediler. Milliyet yazarı Tunca Bengin, Çanakkale Destanı'nın pek bilinmeyen ayrıntılarını köşeye taşıdı. İşte o satırlar...
Çanakkale savaşları hakiki bir vatan savunmasıdır. Türkiye’nin ayakta kalmasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’i mümkün kılmıştır. Ve sadece yaşadığımız toprakları değil, dünya tarihini etkileyen, daha doğrusu, tarihin akışını değiştiren bir olaydır. Yokluklar içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına topyekûn direnişinin gerçek bir destanıdır.
Bu destanın her satırında vatan duygusuna inanç üstünlüğü ve insanlık onuru vardır. Bu onur sadece silahlı mücadeledeki kahramanlıklar değil, yaralı düşman askerini canı pahasına sırtına alıp karşı sipere taşıma ya da kendi öğün yemeği olan çavdar ekmeği ile çorbasını esir alınanlarla paylaşma gibi Türk askerinin verdiği insanlık dersleri örneklerinden de kaynaklanmaktadır. Yani Türk askeri savaşın sadece öldürmekten ibaret olmadığını tüm dünyaya bir defa daha göstermiştir. Hem de itilaf devletlerinin her türlü savaş hukuku kurallarını dahi yok sayarak sadece kan ve katliam hedeflemelerine rağmen... Çünkü Çanakkale’de bu bağlamda sivil yerleşim yerlerini, hastane ve sağlık ünitelerini vurma ya da yaralıları İstanbul’a taşıyan gemileri torpilleyip batırma gibi yaptıkları sayısız insanlık dışı örnek var. Üstelik de bunlar münferit gelişen değil, doğrudan en yetkili ağızlardan bizzat savaş talimatı şeklinde gerçekleşen ve hepsi de tarihi belgelerde yer alan alçakça saldırılar. Yani aleni “savaş suçları” kapsamındaki olaylar.
İşte 18 Mart 1915’te sahip oldukları son sistem seri ateşli ve uzun menzilli toplarına rağmen geldikleri Çanakkale’de hiç ummadıkları bir dirençle karşılaşanların ne gibi insanlık dışı yöntemlere başvurduğunu gösteren, gazeteci Erkan Özmen’in “Son Kale Çanakkale” kitabında yer alan bazı detaylar:
İNGİLİZ AMİRAL EMİR VERDİ
18 Mart 1915... Günlerden cuma. Deniz hafif dalgalı. Saat 8.30... İşgalci birleşik düşman deniz filosunda İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri’ne ait 15 zırhlı, Fransız Deniz Kuvvetleri’ne ait 4 zırhlı, 3 kruvazör, pek çok torpidobot, birçok mayın arama tarama gemileri, nakliye gemilerinden oluşan birleşik donanması bütün gücü ile Çanakkale Boğazı’na geldi.
.....İngiliz Amiral John de Robeck Amiral gemisi Queen Elizabeth’in kaptan köşkünde dürbünü ile Anadolu sahilini dikkatlice inceliyordu. Gemiden iyi bir hedef şeklinde görünen Çanakkale yakınlarındaki Çimenlik Kalesi’ni görünce durdu. Kararını vermişti. Sağ elini göğsüne götürdü, haç işareti yaptı. Sonra ‘Atış serbest’ emrini verdi. Saat 11.25’te gemiler Anadolu Hamidiye Tabyası ve Çimenlik Kalesi’ne 14 bin yardadan (yaklaşık 16 kilometre) mesafeden ateş kusmaya başladı.
.....16 kilometreden ateş açan birleşik düşman gemilerine cevap veremiyorduk. Çünkü sahip olduğumuz elimizdeki topların hepsi kısa menzilliydi, mermiler bu uzaklıktaki gemilere ulaşamıyordu. Yaklaşık bir saat süren bu atışlarla tabyalarımızın birçoğu tahrip oldu. Bir kısmı toprak altında kalarak kullanılamaz hale geldi. Yer yer yangınlar çıktı. Türk vatanını binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerinden kalkıp gelerek işgal etmeye çalışan saldırgan emperyalist birleşik düşman deniz kuvvetlerine karşı vatanını savunan Mehmetçik birbiri ardından şehit oluyordu.
‘ÇANAKKALE ŞEHRİNE ATEŞ’
Saat 12’de Çimenlik istihkâmlarımız tahrip edilmiş ve toplarımız susmuştu. Amiral de Robeck Fransız Amiral Gepret’e Suffren ve Charlamenge zırhlılarının öne geçmesi emrini verdi. Böylece Fransız filosu yelpaze şeklinde açıldılar ve arkadaki İngiliz gemilere ateş etme açısı sağladılar. Anadolu Hamidiye Tabyası önemli isabetler almıştı. Bu sırada Fransızların Gaulois ve Bouvet zırhlıları Anadolu sahillerine fazlaca yaklaşmışlardı.(14 kilometreden daha yakına) Anadolu ve Rumeli Hamidiye bataryaları bu iki gemiyi ateş altına aldılar. İşgalci birlik düşman deniz kuvvetleri kumandanı İngiliz Amiral John de Robeck, bu sırada hiç insani olmayan bir emir veriyordu. Bu emir: “Çanakkale şehrine ateş” idi.
TOPLAR SİVİL HALKA ÇEVRİLDİ
Dünyadaki hiçbir savaşta, hiçbir komutan bilerek halkın yaşadığı bir şehre ateş açılması için emir vermemiştir. Ama maalesef insanlıktan nasibini almayan, gözünü kan bürümüş emperyalist işgalci birleşik düşman deniz kuvvetleri komutanı bu acımasız emri veriyordu. Queen Elizabeth zırhlısı 38.5’lik alev kusan toplarını bu kez tarihi Çanakkale şehrimize yönelterek bombalamaya başladı. Bunun arkasından da Türk yurdunu işgale gelen diğer gemiler de bu insanlık dışı katliam atışlara katıldılar. Dünya savaş tarihinde hiç benzeri görülmemiş bu insanlık dışı top atışlarından sonra Çanakkale şehri yerle bir oldu. Taş üstünde taş kalmadı. Yangınlar çıktı, şehir sabaha kadar alevler içinde kalarak yandı. Yüzlerce çocuk, kadın, ihtiyar öldü. Sağ kalan sivil halk perişan bir halde şehri terk ediyorlardı. Bütün bir gece boyunca kırmızı ve turuncu renkteki alevler gökyüzünü sabah kadar aydınlattılar. 16 bin kişinin yaşadığı Çanakkale şehri ıssız bir harabeye dönüyordu.
İNSANLIK DIŞI BİR ÖFKE
Dardanos bataryalarının bulunduğu bölge ise bir yanardağın krateri görüntüsünü andırıyordu. Her yer delik deşik olmuş, toprağın altı üstüne gelmiş vaziyetteydi. Hatta eski zamanlardan kalma küpler, sikkeler ve bazı ziynet eşyalarının gün ışığına çıktığını söyleyenler bile vardır. Savaş artık askerlerin çarpıştığı savaş olmaktan çıkmış, sivil halkın yaşadığı şehir insanlık dışı bir öfke ile bombalanmıştı.
Bu yetmiyormuş gibi, birleşik emperyalist devletler daha önce uçakları ile keşif yaparak Zığındere’deki yaralı askerlerimizin tedavi gördüğü sağlık çadırlarımızı tespit ettiler. Daha sonra bu bölgeyi de insafsızca bombaladılar. Bu sırada çadırlarda tedavi görmekte olan yaklaşık 15 bin askerimiz bu bombalama sırasında şehit oldu. Ancak emperyalistlerin bilmediği bir şey vardı. Bu da çadırlarda tedavi görmekte olan yaralıların bazıları kendi askerleriydi. Onlar da bu çirkin saldırı karşısında hayatlarını kaybettiler.
Çünkü Çanakkale geçilmezdi...
O günün sonrasında yaşananlar ise malum. Yurdunu işgal etmek için gelen düşman askerlerinden korumak için canını seve seve veren Mehmetçik’in attığı çelik topların tadına Queen Elizabeth dâhil bakmayan hiçbir gemi kalmadı. Ayrıca çok zekice ve iyi döşenmiş olan mayınlar da düşman gemilerinin sonunu hazırladı. Ve 7 saatin sonunda bozguna uğrayan emperyalist, işgalci birleşik Fransız ve İngiliz donanmasının güçleri geri çekildiler. Çünkü Çanakkale geçilmezdi...
Dolayısıyla, dememiz o ki bugün hâlâ kirli ittifaklarla ülkemize dönük alçakça planlar, peşinde olanların ve hele de insan hakları konusunda ahkâm kesenlerin öncelikle tarihi iyi okumaları, sonra da bugünkü Türkiye’nin de kararlılığını görmelerinde yarar var. Çünkü bizim cephede vatan duygusuna inanç üstünlüğü dün neyse bugün de o ve sonsuza dek öyle olacak. Yani hiç kimse, hiçbir ülke sakın aklından dahi geçirmesin, hayale kapılmasın... Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Çanakkale destanını yazanları, Kurtuluş Savaşı’nda işgal altındaki topraklarımızı kurtaran atalarımızı, dedelerimizi, ninelerimizi ve dün olduğu gibi bugün de gerektiğinde gözünü kırpmadan bu ülke için canını veren tüm vatanseverleri şükran ve saygıyla anıyoruz...