Baykal, Darbe Komisyonu'nu terk etti
CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda sunum yaptı. Sunumunda, "Komisyonun, İçtüzük sınırlarını aşan keyfi çağrılar yaparak, yetkisini sorgulama olarak kullanması hukuk devleti anlayışı ile de insan haklarına ve demokrasiye saygı anlayışı ile de bağdaştırılamaz" diyen Baykal, toplantı salonunu terk etti.
Baykal, sunumunda, Araştırma Komisyonlarının, kimleri muhatap alabileceklerinin TBMM İçtüzüğü'nde belirlendiğini ifade etti.
Komisyonun, İçtüzük'teki söz konusu kurum ve kuruluşların ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine sahip olduğunu belirten Baykal, "Araştırma Komisyonlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının ilgilisi durumunda bulunmayan vatandaşları, sivil toplum kuruluşlarını, basın mensuplarını, televizyoncuları, eğlence dünyasının şöhretlerini, özel banka ve şirket sahip, yönetici ve mensuplarını, siyasi parti mensup ve yöneticilerini, siyasetçileri ve genel olarak tüm vatandaşları komisyon toplantılarına çağırıp bilgi talep etme yetkisine sahip değildir. Araştırma Komisyonu marifeti ile milletvekilleri, bazı vatandaşları ya da bazı milletvekilleri başka bazı milletvekillerini sorgulayamaz" dedi.
Baykal, şöyle devam etti:
"Bir yazı ile komisyonunuza katılma ve bilgi verme çağrısının, bana, TBMM İçtüzüğü'nün 105. maddesinde sayılan, hangi kamu kurum ve kuruluşunun ilgilisi kimliği ile yöneltilmiş olabileceğini anlayabilmiş değilim.
Hem askeri muhtıraya yol açan yozlaşma ve çürüme sürecinin içinde hiçbir sorumluluğu bulunmayan, üstelik, yaşanan bu siyasi yozlaşma ve siyasi çürümeye karşı mücadele vermiş, hem de koalisyona katılma önerilerini reddederek muhtıraya itibar etmeyi, ondan yararlanmayı aklından bile geçirmemiş insanların bu dönemle ilgili söyleyecek çok sözü vardır.
Fakat böyle bir görüşmenin gerçekleştirileceği ortam herhalde TBMM İçtüzüğü'ne aykırı bir çağrı ile oluşturulacak bir komisyon toplantısı ve onun ifade alma ve sorgulama yöntemi değildir. Sizlerle ve ilgi duyan herkesle, askeri darbe ve demokratikleşme sorunlarının tümünü, resmiyetten uzak dostça bir ortamda müzakere edebilmeyi gerçekten isterim."
"TBMM İçtüzüğü'ne uygun değil"
Bugün yaşanmakta olan demokrasi ve hukuk-yargı sorunlarının da kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini belirten Baykal, "Geçmiş dönemlerdeki darbelere ya da darbe girişimlerine gösterilen hassasiyet, bugünkü demokrasi ve hukuk-yargı ihlallerine sergilenen duyarsızlıkla çelişmemelidir. Darbe konusu, geçmiş dönemlerdeki komünizm ve irtica saplantıları gibi bir topyekun suçlama, sindirme ve soruşturma mekanizmasına dönüştürülmemelidir" dedi.
Siyasi hesaplaşma niteliğindeki davaların, yargılamanın her aşamasında ortaya çıkan hukuk zaaflarıyla artık inkar edilemez hale geldiğini savunan Baykal, "Belli davalar için özel yetkili mahkeme uygulamasının sürdürülmesi, çifte standartlı bir yargılama sistemi oluşturmuştur. Siyasi kasta dayalı uzun tutukluluk halleri ve tutuklu milletvekilleri uygulaması, savcı ve hakimlerin aldıkları kararların iktidarın siyasi tercihlerine göre değerlendirilerek, terfilerinin, atamalarının ve soruşturmalarının yapılması, Deniz Feneri davasının acıklı görünümü Türkiye de yargının artık tarafsız da bağımsız da olmadığını ortaya koymaktadır" diye konuştu.
Komisyonun uygulamasının, TBMM İçtüzüğü'ne uygun olmayan bir yönde sürdürüldüğünü iddia eden Baykal, "Buna gerekçe olarak da toplumda demokrasi bilincinin artırılması, darbelere karşı bir duyarlılık geliştirilmesi, yanlışlıkların hesabının sorulması gibi iyi niyetli bekleyişler ifade ediliyor. Fakat unutulmamalıdır ki insanların kamu otoritesi ile ilişkilerinin hukukilik, öngörülebilirlik ve kesinlik taşıması, hukuk devleti ve demokrasi için yaşamsal önemdedir" dedi.
Deniz Baykal, şözlerini şöyle sürdürdü:
"TBMM adına görev yapan bir komisyonun, İçtüzük sınırlarını aşan keyfi çağrılar yaparak, sadece kamu kurumlarının temsilcileri için söz konusu olabilecek bilgi isteme yetkisini, sorgulama olarak kullanması ve bunun teşhir edilmesi suretiyle tek tek insanları, bireyleri fiilen suçlama ve yargılama kapsamına alması, hukuk devleti anlayışı ile de insan haklarına ve demokrasiye saygı anlayışı ile de bağdaştırılamaz.
Eğer bu yöntemle, yargı organlarında yürütülmekte olan bazı davalara kamuoyu desteği sağlamak ve dava kapsamını belli kesimlere doğru genişletme çabalarına destek vermek amaçlanıyorsa bunun açık bir anayasa ihlali olduğu da bilinmeli, eğer biliniyorsa bu durum daha ciddiye alınmalıdır.
Siyasi güç sahipleri, seçimle işbaşına gelen iktidar dönemlerinde zaman zaman, darbe dönemlerinde daima, yargıyı, geçmiş dönemlerle hesaplaşmak onlardan intikam almak ya da kendi geleceklerini güvence altına almak için şekillendirmişlerdir.
Ne yazık ki bu çerçevede, Yassıada Mahkemeleri de Silivri Yargılamaları da adalet tarihimizin mahcubiyet sayfalarını oluşturmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki siyasetimizi, hiçbir gücün adaleti kendi özel hesaplarına göre kullanmasına izin vermeyecek bir noktaya ulaştırıncaya kadar, mücadeleye devam etmek durumundayız.
Ne yazık ki dün de öyleydi, bugün de öyledir. Dün, hiçbir yargı kararı olmadan sürgüne gönderilmiş bir siyasetçi olarak yapılan hukuksuzlukları Zincirbozan'dan Kenan Evren'e yazılı olarak bildirmiştim. Bugün de Darbeleri ve Askeri Müdahaleleri Araştırma Komisyonu'na yetkisiz ve hukuksuz siyasi sorgulama girişiminin yanlışlığını ifade ediyorum.
Bu fiili uygulamanın bir parçası haline gelmeyi kabul etmem mümkün değildir. Komisyonunuz bir siyasi heyet olarak, gazete yazarlarını, televizyoncuları, gazete patronlarını, eğlence dünyasının şöhretlerini ve diğer siyasetçileri çağırmadan önce kendi yetkisini sorgulamak durumundadır."
Baykal sunumu tamamladıktan sonra, Komisyon Başkanı Nimet Baş'ın, "Sayın Baykal, bizim de konuşmamıza müsaade eder misiniz Parlamento çatısı altında?" şeklindeki ifadesine rağmen, Baykal, toplantı salonunu terk etti.
"Hukuki değil siyasi"
Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Nimet Baş, Baykal'ın değerlendirmelerinin hukuki değil siyasi olduğunu söyledi. "Eğer komisyonu terk etmeseydi bunu kendisine söyleyecektik" diyen Baş, Baykal'ın itirazlarına ilişkin bir yanıt vereceklerini kaydetti.
Nimet Baş, TBMM İçtüzüğü'nün 105. maddesine göre komisyonun gerektiğinde uzman görüşüne başvurabileceğine işaret etti.
TBMM'de 2003 yılında yolsuzlukları araştırma komisyonu kurulduğunu anımsatan Baş, o dönemde Baykal'ın CHP Genel Başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun da söz konusu komisyonun üyesi olduğunu anımsattı. Komisyonun çalışmalarında dönemin bakanlarına da başvurulduğunu belirten Baş, o zaman herhangi bir itirazda bulunulmadığını, Kılıçdaroğlu'nun bu yönde bir muhalefet şerhi de koymadığını söyledi.
Baş, komisyona davet etikleri konuklarının bu davete katılıp katılmamalarının yine konukların inisiyatifinde olduğunu, ayrıca komisyonun şimdiye kadar hiçbir konuğu sorgulamadığını kaydetti.
Komisyon Turhan Tayan ve Mehmet Keçeciler'i de dinledi
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu 28 Şubat döneminin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan'ı dinledi. Tayan da Baykal gibi Komisyonun Anayasa ve Meclis İçtüzüğü'ne aykırı olduğunu savundu ama "Bunu bilerek geldim yasaları öne sürerek kaçınmayı uygun bulmadım" dedi.
Tayan, 28 Şubat sürecinde demokrasi dışı bir uygulama olduğuna dair bir değerlendirme duymadığını, Erbakan'ın istifasını sunmadan önce Bakanlar Kurulu'na bu yönde bilgi vermediğini vurguladı.
Türkiye'nin o dönemde siyasi bir stres yaşadığını savundu.
MGK bildirisinin de diğerlerinde olduğu gibi devlet terbiyesi içinde hazırlandığını belirten Tayan, "Sanki bir ihtilal beyannamesi sunulmuş da sonradan düzeltilmiş diye bir şey söylemek doğru değil.ÖYle olsa bunu ben imzalamam. Bunu söylemek, o günkü komuta kademesine de haksızlık olur" dedi.
"Komutanların ihracını istedik ama Turhan Tayan imzalamadı" iddiasının ise doğru olmadığını söyleyen Tayan, Batı Çalışma Grubu için de "Bakanlığım döneminde hiçbir toplantıda bu ifade yer almadı" dedi.
Keçeciler: "Konya mitinginde ajan provokatörler vardı"
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu eski Bakanlardan Mehmet Keçeciler'i de dinledi. 12 Eylül darbesi sırasında Konya Belediye Başkanı olan Keçeciler, 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak gösterilen 6 Eylül 1980'deki Konya mitinginde İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayanların "devletin provokatör ajanları" olduğunu belirterek, "Bunlar hiç bulunamadı ve kim oldukları halen meçhuldür" dedi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Yangın tatbikatında Oscar'lık performans! Hastane çalışanları zor durumda kaldı
Son dakika haberi: Meteoroloji uzmanı hafta sonu için uyardı: Sağanak, sel, su baskını...
SON DAKİKA! Van'da kaybolduktan sonra cansız bedeni bulunmuştu: Rojin Kabaiş'in ölüm nedeni belli oldu
Etki ajanlığı nedir, ne demek? Etki ajanı kime denir?
Feci ölüm: Tamir ettiği asansörün altında kaldı | SON HABERLER