Başbakan sert konuştu: "Eyvallah etmeyiz"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye olarak bizim PKK terör örgütüyle PYD'nin oradaki (Suriye'nin kuzeyi) işbirliğine tabii ki sıcak bakmamız mümkün değil. Bu oluşuma 'eyvallah' edecek halimiz yok" dedi.
Başbakan Erdoğan, bir televizyon kanalında gazetecilerin gündemdeki konulara ilişkin sorularını cevaplandırdı.
Erdoğan, Suriye'deki son gelişmelere ilişkin bir soru üzerine, Beşşar Esed'le yakın zamana kadar yakın ilişki içinde olduklarını hatırlattı.
Esed yönetimini, "Göreve geldiğimiz andan itibaren ailece hukuk geliştirdiğimiz bir yönetim" olarak nitelendiren Erdoğan, Arap Baharı sürecinin başlamasıyla birlikte Beşşar Esed'e uyarılarda bulunduğunu kaydetti.
Asi Nehri üzerindeki dostluk barajının temel atma töreninde kendisine Arap Baharı'nın Suriye'ye olası yansımaları üzerine uyarılarda bulunduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, "2011'in yılbaşında. Kendileriyle üç-üç buçuk saatlik baş başa görüşmemiz oldu ki bu gelişmeleri orada zaten görüyorduk yani Suriye için de olumsuz bir gelişmenin başı olabilir diye. Kendileri de buna hak vermiyor değildiler, hak veriyorlardı. Ne yapabiliriz bunları da kendileriyle konuştuk" diye konuştu.
Esed'e, "Bakın siz ön alın. Baas rejimiyle Suriye'yi yönetme gayreti içinde olmayın bunu bir defa ne yapın edin değiştirin ve halk kendi iradesini ortaya koyabileceği partileri kursun" uyarısı yaptığını söyleyen Başbakan Erdoğan, halkın kendisine ilgi gösterdiğini, kendisinin Nusayri eşinin de Sünni olmasının da bir avantaj olduğunu Esed'e anlattığını kaydetti.
Erdoğan, "O da kabul ediyordu bunu ama gel gör ki bu adımı atmakta çok çok gecikti. Fas bu yanlışa düşmedi. Fas bu adımı attı ve bir rahatlama için girdi. Tabii Suriye bunu yapamayınca gaz sıkışması oldu" ifadesini kullandı.
"Bu oluşuma 'eyvallah' edecek halimiz yok"
"Şu anda gelinen nokta itibariyle Esed artık bu işin hakimiyetini, yönetimini tamamen kaybetmiş durumda" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şu anda muhalif güçler duruma hakim. Türkiye'de de ne yazık ki malum medya özellikle Esed'in oradaki Kürtlere bırakarak terk ettiği yerleri, adeta 'orada da bir Kürdistan devleti kuruldu ve kuzeyde bir Kürt devleti' filan gibi yazmaya başladılar, hemen böyle bir adım atıyorlar.
Yapıya baktığımız zaman orada çok ilginç bir durum söz konusu. Özellikle de Afrin'e kadar bölge Kamışlı'dan o bölgede... Kobani bölgesi falan tabii buralar hassas fakat Türkiye olarak bizim PKK terör örgütüyle PYD'nin oradaki işbirliğine tabii ki sıcak bakmamız mümkün değil.
Buradaki yapılanma, oradaki Kürtlerin bir yapılanması olarak değerlendirilemez. PKK terör örgütüyle PYD'nin bir yapılanmasıdır ki bu tabii hassas dengelerimiz arasında yer alacaktır ve şu anda da yer almaktadır. Bunun değerlendirmesini yapmak durumundayız. Burada kalkıp da bu oluşuma 'eyvallah' edecek halimiz yok."
"Suriye'nin bölünmesini gerçekten arzu etmiyoruz"
Bu konuyu daha önce Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani'yle de konuştuklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, hassasiyetlerin kendisine hatırlatıldığını belirterek, Suriye Ulusal Konseyi'ne Kürtlerin de dahil edildiğine dikkati çekti.
Erdoğan, "Suriye Ulusal Konseyi'nin başında bir Kürt kardeşimiz var ama öbür tarafta Suriye Ulusal Kürt Konseyi oluşturmak suretiyle bir yeni adım atıldı" dedi.
Erdoğan, daha önce söylediği "Suriye'de bir kadastro çalışması yaptırmayız" sözünün hatırlatılması ve Suriye'nin bölünmesine yönelik senaryoların sık sık gündeme gelmeye başladığının anımsatılması üzerine, şöyle konuştu:
"Bizim bu konudaki hassasiyetimiz; Suriye'nin bölünmesini gerçekten arzu etmiyoruz. Böyle bir şeyi istemiyoruz. Bunu Irak için de söyledik. Eğer Suriye bir bölünmeye giderse bu yarın orada bir mezhepler çatışmasını getirebilir.
Bu mezhepler arasında hangisi daha güçlüdür o ayrı bir konu ama böyle bir mezhepler çatışması yarın etnik çatışmadan farklı bir şekilde gelişir ki Suriye'nin geleceği açısından şu anda ifade edilemeyecek zorlukları ortaya koyar böyle bir şeyi de arzu etmeyiz."
Başbakan Erdoğan, "Kuzey'de oluşacak bir yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır. Böyle bir terör yapılanmasına da sıcak bakmamız mümkün değildir" dedi.
Erdoğan, "sıcak bakmamak ne demek, yani ne yapılabilir?" sorusu üzerine, "Bu konuyla ilgili olarak şu anda bizde 45 bine yakın göçmen var. Bu konuda atılacak adımlarda değerlendirmelerde, şu anda muhalif güçler Kuzey'de bir yapılanmaya sıcak bakmadıkları gibi biz orada muhalif güçlerin bu yaklaşımını destekleriz. Olacak olan budur" karşılığını verdi.
"Kürt halkı da Türk halkıyla kardeştir"
Başbakan Erdoğan, İran, Suriye, Irak'taki Kürt varlığının hatırlatılması ve "Bu üç ülkedeki Kürt varlığı bizim için can sıkıcı bir hal alabilir mi?" sorusunun yönetilmesi üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye'nin patronajında ifadesini paylaşamam. Böyle bir patronaj derdimiz yok ama Türkiye'nin şu anda kendi bünyesinde sıkıntı oluşturacak bir terör eyleminin eğer bir yeri kaşıyan yapısı bir yerde oluşuyorsa oraya da tabii ki müdahale etmek bizim en tabi en doğal hakkımızdır.
Çünkü sonunda kendi iç bünyemizi, iç huzurumuzu tehdit eden bir adım olur ki böyle bir adıma bizim 'eyvallah' dememiz mümkün değil. Şu anda attığımız ve atmakta olduğumuz adımlar buna yöneliktir. Örneğin ben önümüzdeki hafta Dışişleri Bakanımı Kuzey Irak'a gönderiyorum. Gidip orada bu durumları onlarla en üst düzeyde görüşmek suretiyle bu hassasiyeti kendileriyle daha önce de görüştük ancak durum şu anda çok farklı bir noktaya gelmiştir.
Bu konudaki hassasiyetler, verilen sözler veyahut da yol haritası istikametinde yürümesinin gereğini onlarla paylaşmak... Eğer bu böyle paylaşılırsa bölge o zaman bir huzur bölgesi olur ama aksi takdirde 'Kürt varlığı yok edilsin, Kürt varlığına tahammül edemiyoruz' Türkiye olarak asla bizim böyle bir endişemiz, sorunumuz yok. Kürt halkı da Türk halkıyla kardeştir.
Şu ana kadar iç bünyemizde olan bu kadar benim Kürt kardeşim var vatandaşım var. Bunlarla bizim aramızda yaşanan bir sıkıntı yok ki terör örgütünün dışında. Terör örgütü de zaten bunu iyi bildiği için sürekli dikkat ederseniz, terör örgütünü sahiplenemediği için terör örgütünün temsilcisi konumunda olan parti Kürtlerin temsilcisi olduğunu söylemek gibi bir adımla ortaya çıkıyor. Veya terör örgütü bunlar ortaya çıkıyor."
Değerlendirmesinin devamında "Suriyeli teröristler" konusuna değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suriyeli teröristler, işte şu anda ortada. Şu anda Suriye'ye gönderilen teröristler, ağırlıklı olarak Suriyeli teröristler ve bu Suriyeli teröristler de Kuzey Suriye'ye gelmiş durumda. Son olarak söylenen şu ifade çok daha çirkin; 'Biz Kuzey Irak'ta bunlara eğitim verdik ve bu eğitim neticesinde şimdi onları geri gönderiyoruz' yaklaşımları bu işin çok daha farklı boyutlara doğru gittiğini gösteriyor. Buraya da seyirci kalmak mümkün değil."
"AB hedefine kilitlenmişti ama... "
Erdoğan, "Hükümetinize yönelik devamlı olarak eleştiriler var. Bunlardan bir tanesi, 'AK Parti kurulduğu yıllarda AB hedefine kilitlenmişti ama son dönemde bu hedefi biraz boşlar gibi oldu' eleştirisi. Siz bu değerlendirmelere ne diyorsunuz" sorusunu, "Bu mümkün mü? Bunun en güzel örneği ilk defa bizim hükümetimizde salt görevi AB olan bir bakanlık kuruldu ve bu bakanımın tek görevi var, AB üyesi ülkeleri fellik fellik dolaşacak ve bu işin sürekli propagandasını yapacak" diye yanıtladı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Türkiye'de de biz bunu çalışırken, özellikle isim vereceğim burada, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya'dan Merkel bu süreci baltalayan iki lider olmuştur ve bunu acımasız yapmışlardır. Sarkozy ve Merkel gelene kadar ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak liderler zirvesine AB'ye katılıyordum ve onlar geldikten sonra, kalktılar bunlar 10 yeni ülke aldılar ve bu ülkelerin alınışı tamamen siyasidir.
AB müktesebatına uygun oldukları için değil ama Türkiye'yi bunlar yine kapıda bekletmeye devam etmişlerdir ve Sarkozy ile Merkel geldikten sonra zirveye bizim ve Hırvatistan'ın katılmaması kararı aldılar. Oradaki müzakerelerde dahlimiz olur ya da olmaz, bu endişeyle aldılar.
Müktesebatta olmadığı halde fasılları açma ve kapama söz konusu. Kapamayı kaldırdılar, sadece açmaya müsaade ettiler. Burada da bize hendek atlatıyorlar. Bütün bunlar ortada, konuşuyorsun hiçbir cevapları yok. Bize cevap veremiyorlar, savunamıyorlar kendilerini. Ama kalkıyor, diyor ki 'boşladılar'. Neyi boşlamayacağız kardeşim ya?
Şu anda bütün fasılların hepsi bizde hazır, kurumsallaşmamızı biz hep buna göre yapmışız ve şu anda AB üyesi olan ülkelerin müktesebata uygun olmayan birçok yönleri var ki bunların en önemlisi Kıbrıs'tır. Bir defa sen Kıbrıs diye Güney Kıbrıs'ı alamazsın. Çünkü ortada yeşil hat var.
Kuzey Kıbrıs'ta Güney Kıbrıs'ın herhangi bir tasarrufu yok ki. Buna karşı sizin de duruşunuz önemli. Biz de bu duruşumuzu sergiliyoruz. Niye? Bu millete yakışan duruş budur da onun için. Biz ezilemeyiz. Ama şu anda AB ile ilgili bakanlığımız çok güzel çalışıyor. Bütün kurumsal yapısını kurmuş vaziyette ve bütün ülkeleri devamlı dolaşıyor ve anlatıyor. Biz de anlatıyoruz ama buna rağmen Türkiye'deki iç muhalefet kalkıp, 'AB'yi dışladık' diyor. Hiçbir şeyi dışlamadık."
2023'e Avrupa kalır mı?
"2023'e Avrupa kalır mı sizce" sorusu yöneltilen Erdoğan, "Kalır, kalmaz ama AB'nin hali ortada şu anda" yanıtını verdi.
"Ekonomik anlamda AB'nin Türkiye'ye katılması söz konusu olabilir mi" yönündeki soruyu yanıtlayan Başbakan Erdoğan, "İnşallah, rakamlar biraz daha büyüsün de..." yanıtını verdi.
Erdoğan, şunları söyledi:
"Geçenlerde Rusya seyahatimde Putin'e şöyle bir latife yaptım. Dedim ki 'Zaman zaman bize takılıyorsun. AB'de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi'ne dahil edin, biz de AB'yi gözden çıkaralım... Mesajı ben devamlı veriyorum oraya. 'Başka arayışlara bizi götüreceksiniz' diyorum."
"Suriye'de takvim belirlememiz mümkün değil"
Esed yönetiminin bu kadar direnebileceğini, sürecin bu kadar uzayabileceğini düşünüp düşünmediğinin ve bundan sonraki takvime yönelik düşüncelerinin sorulması üzerine Erdoğan, "Şu anda da yine Suriye ile ilgili olarak 'Şu kadar zamanda bu iş biter' diye bir takvim belirlememiz mümkün değil. Sosyal hadiselerde kalkıp da böyle bir takvim ortaya koyamazsınız. Kaldı ki siz bu işin direkt olarak içinde değilsiniz. Nasıl olacak da böyle bir takvim koyacaksınız" cevabını verdi.
"Bizim bütün arzumuz, çok açık, net söylüyorum; bir an önce oradaki zulüm bitmeli. Bu bir gün, bir hafta ne kadar kısa zamanda olursa şüphesiz ki Suriye'deki kardeşlerimiz de o kadar kısa zamanda huzura, refaha kavuşacaktır" diyen Başbakan Erdoğan, Suriye'de yaşananların televizyonlardan izlendiğini, tüm ülkenin "neredeyse yerle yeksan olduğuna" dikkati çekti.
Ülkede 20 bini aşan ölümün olduğunu, yaralıların bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "Göçe baktığımız zaman şu anda Türkiye, Lübnan, Ürdün sadece bu üç ülkede olan 200 binin üzerinde, 250 bine varan bir göç olayı var. Bizim şu andaki planlarımız, mesela biz 100 bine göre hazırlık yapıyoruz daha da bize gelebilir diye" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bütün bunların ne kadar kısa zamanda bitmesi mümkün olursa, inanıyorum ki şu anda muhalif güçler artık kendileri de finalin adımlarını atıyorlar. Halep'ten gelen başkonsolosumuzun da ifadesiyle 'Halep'ten Türkiye'ye yol boyu tamamıyla muhalif güçlerin hakim olduğunu gördük' diyor. Kırsal kesimde filan tamamen.
Şu anda Esed yönetimi Şam merkeze toplanma noktasında, oraya sıkışmış vaziyette, kısmen de Lazkiye tarafına böyle bir durumu söz konusu. Diğer yerlerde muhalif güçlerin artık görünen bir hakimiyeti var. Zaten kuzeyde de 5 tane ili orada Kürtlere teslim etmiş, terör örgütüne teslim etmiş.
Onlar da bölücü terör örgütünün malum başının resimlerini koymak suretiyle orada kendilerine göre şu anda bir durum ortaya koymaya çalışıyorlar. Böyle bir yapı var. Dolayısıyla bu yapı içerisinde bu ne kadar sürer, ne kadar burada daha can kaybı olur bunu tabii kestirmek mümkün değil. Ama en kısa zamanda bunun bitmesi bizim temennimizdir, duamızdır."
"Onu zaten konuşmaya bile gerek yok"
"Terör örgütünü konuşlandığı illerden Türkiye'ye herhangi bir taciz olursa sıcak takip gündeme gelebilir mi?" sorusuna Erdoğan, "Onu zaten konuşmaya bile gerek yok, tabii ki. O zaten görevdir, yapılması gerekendir" yanıtını vererek, şunları söyledi:
"Kaldı ki bizim zaten değişen angajman kuralları içinde bunlar. Böyle bir şey olduğu zaman bu şundan gelmiştir, bundan gelmiştir böyle bir şeye zaten bakmak söz konusu değil. Zaten sizin en doğal en tabi hakkınızdır. Nitekim bunu Irak'ta da aynı şekilde yaptık, hala da yapıyoruz. Eğer bizim bugün zaman zaman Kuzey Irak'ta malum o terör bölgelerine hava saldırılarımız, oralara gidişimiz bir savunmanın gereği olarak atılan adımlardır.
Buna da bugüne kadar Irak yönetimi herhangi bir şey söyleyemediği gibi Kuzey Irak'taki yerel yönetim de bunu doğal karşılamaktadır. Çünkü terör örgütü buralara farklı yerlerden giriş yapıyor. Son zamanda olan olaylarda yine maalesef yine bunlar var."
"Türkiye olarak bu tahrikin başından itibaren farkındayız"
Esed yönetiminin tahrik edici çıkışlarının olduğu, rejimin Türkiye'nin sıcak çatışma içine girmesini ister gibi davrandığını belirterek, değerlendirmesinin sorulmasına Erdoğan, "Türkiye olarak bu tahrikin başından itibaren farkındayız" ifadesini kullandı.
Amanoslar'da yaşanan son gelişmelerde Suriye'nin tahriklerinin olduğunu bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"O zaman bu işi lokal yapıyordu, mevziydi ama şimdi bu yerleri onlara terk etmek suretiyle işi genellemeye ve tamamıyla kuzeyi onlara terk ederek çekilme yoluna gittiler. Şöyle bir durumda yarın için söz konusu olabilir; bu aynı zamanda Kuzey Irak'taki yapılanmanın Akdeniz'e açılımı noktasında kendilerine göre bir plan da olabilir. Fakat bizim burada tabii bazı şeylere sıcak yaklaşımımız asla mümkün değildir.
O da nedir, biz buradaki bu terör yapılanmasını, burada PKK, PYD yapılanmasına asla sıcak bakamayız. Buradaki bu gelişmelerde bize yönelik ki bunu biz böyle kabul ediyoruz bir uygulama karşılığını bizden kesinlikle bulacaktır. Aksi takdirde bizim Suriye rejiminden öte halka karşı muhabbetimiz var. Onlar bizim kardeşlerimiz ama rejim şu anda bizim için adeta düşman noktasındadır.
Çünkü zalim bir rejim orada söz konusu ve bu 7'den 70'e herkese zulüm ediyor. Türkiye bu konuda, terör örgütüyle olan bu yapılanmadaki hassasiyetimiz zaten bellidir. Bu hassasiyetimizi kimse göz ardı etmemelidir. Kamışlı bölgesi ile yani Afrin, bu bölgeyi kuşatan bir yapılanma Türkiye'yi rahatsız edecektir. Orada da Halep ciddi manada Türklerin, Arapların da olduğu, Sünnilerin olduğu bir bölge. Kürtlerin de zaten ciddi bir kısmı burada tamamıyla Sünni. Dolayısıyla bu yapılanma eğer terörle tehdit altına alınırsa orada tabii ki bize düşen de bir görev olacaktır. Çünkü ülkemiz bir yerde bir tehdit altına giriyor. Buna karşı da tabii seyirci kalmak mümkün değil."
"İran bile ümidini kesmiş vaziyette"
"Esed'i düşündüğünüzde sonunu daha hafifletmekle ilgili bir öneriniz oluyor mu' sorusu üzerine Erdoğan, "Şu anda o süreç tamamıyla bitti. İran bile ümidini kesmiş vaziyette. Ruslar da verdikleri mesajlarda aslında farklı mesajlar vermiyorlar. Kaldı ki bugün yaptıkları açıklamada 'Bir kimyasal silah kullanma yoluna giderlerse asla tasvip etmeyiz' diye bugün Rusya'nın resmi açıklaması var" diye konuştu.
Bu sorunun çözümü için uluslararası camianın ne gibi bir formül üretebileceğinin sorulması üzerine ise Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şu çok hassas ele alınmalı, böyle bir çözümde, gelişmeler de biraz da bunu belirleyecek ama İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi'ne çok büyük görev düşmekte. Burada özellikle Suriye halkı İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi buraların yaklaşımını, aynı şekilde bu yaklaşımda Esed'den sonraki süreci de hesap ederek yapılan bir yaklaşımdır.
Çünkü yıkılmış bir adeta Suriye var. Buranın imarına kim el atar? Atsa atsa yine Arap Ligi atacaktır, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler atacaktır ve bu şekilde Suriye tekrar ayağa kaldırılacaktır. Bunu bildikleri için birinci derecede bunların rolü çok önemli."
"Türkiye olarak üzerimize düşeni yapacağız"
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın devlet başkanları zirvesi çağrısı olduğunun hatırlatılması üzerine Erdoğan, Mekke'de yapılacak zirveye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılacağını belirtti.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu sürecin içerisinde de tabii ki biz Türkiye olarak üzerimize düşeni yapacağız. Fakat Batı şu anda yaklaşımda bazı şeyler ortaya sürüyor. Mesela BM Güvenlik Konseyi'nde bu 7. maddenin 41'i uygulansın dendi. Orada Rusya ve Çin, daha önce Çin'in söylediklerinden farklı bir adım atıldı. Mesela 'Biz bir daha veto kullanmayacağız Suriye'yle ilgili' Çin bunu söylemişti bize maalesef tekrar orada vetoyu kullandı.
Halbuki yapılan neydi? Sadece Suriye'ye bazı yaptırımların uygulanmasıydı. Bir dış müdahale değildi. Buna bile tahammül edemediler. Böyle bir durum var. Bu süreç içindeki gelişmeler de bazı şeylerin belirlenmesine etki yapacak ama benim ilk el olarak İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi'nin burada çok hazırlıklı olmasının gerektiğini, onlar vasıtasıyla bunlar yapılmalı diye düşünüyorum."
Erdoğan, Esad yönetimine yaklaşımının mezhepten kaynaklandığı iddialarının hatırlatılması üzerine ise, şöyle konuştu:
"Böyle bir şey kabul etmemiz mümkün değil. Biz bir defa mezhep öncelikli dünyayı kabul etmemişiz ki biz insan öncelikli bir dünyayı kabul etmişiz. Bir defa bizim mensubu olduğumuz dinimizin bir defa mezhep öncelikli tavsiyesi bize yok. İnsanı öne çıkarıyor bizim dinimiz. Bizim dinimiz insan katlinin ne kadar ağır olduğunu, 'bir insanın ölümü insanlığın ölümü gibi' diyen bir dinin mensubuyuz biz. Orada bir Müslüman'ın ölümü demiyor, bir insanın ölümü diyor.
Dolayısıyla böyle bir şeye nasıl eyvallah deriz? Olur mu böyle bir şey. Biz oradaki zulmün karşısındayız, zalim bir rejimin karşısındayız. Yoksa o halk, onlar bizim kardeşlerimiz. Bugüne kadar oraya verdiğimiz bütün destekleri, burası Nusayri'dir, burası Müslümandır, burası Hristiyandır, burada Dürzi vardır... Asla böyle bir şey düşünmedik. Mesela Velid Canbolat ile görüşmemiz oldu, "Asla biz Esed ile beraber olamayız" dedi. Onlar Dürzi'dir ama şu anda müşterek hareket ediyorlar. Niye? Bir zulüm var orada."
"Öğrenci alkolü alıp kafayı mı bulacak?"
Erdoğan, kamuoyunda bira tartışmasının sürekli gündeme geldiğinin hatırlatılması üzerine, yaşanan son tartışmanın içinde yer alan medya mensuplarının işin gerçeğini bilmediklerini söyledi.
Müzik festivali yapılacak üniversitenin içinde bulunan restoranların Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu'ndan alkollü içki satışına yönelik izin aldıklarını kaydeden Erdoğan, "Bir üniversitenin içinde, restoranlarında alkollü içki satılmasına müsaade edilebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Biz bunu Bakanlar Kurulu'nda da görüştük. Üniversitenin içinde böyle bir şey nasıl olur? Öğrenci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak? Üniversitenin dışında malum yerlerde gider alkolünü alır ki biz bu noktada meyhane falan kapattığımız yok, hepsi ortada. Burada bazı uyarılar kendilerine geldi. Ben de ilgili arkadaşlarımı, oranın yönetiminde olanları aradım; 'Nedir bu hal, biz buna üzülüyoruz' dedik. Sağolsun onlar da o ana kadar işin farkında olmadığını söylediler" diye konuştu.
Anayasa'nın "Gençliğin korunması" başlıklı 58. maddesinde "Devlet, istiklal ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" ifadelerinin yer aldığını hatırlatan Erdoğan, bu düzenlemeyi kendilerinin yapmadığını, iktidarlarından önce bunun yapıldığını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu ortada dururken, ben anlamıyorum bu köşe yazarları nasıl oluyor da hala bu işi savunuyor? Bizim gençliğimizin bunlar tamamen alkolik olmasını istiyorlar. Biz de muhafazakar demokrat bir parti olarak Anayasa'nın gereği neyse bunun gereğini talep ediyoruz, yaptığımız budur. İlla içecekse onun da yerleri var ki ben onu da teşvik eden birisi değilim, ondan da rahatsızım, onu da söyleyeyim. Çünkü ben gencimin bu noktada alkolik bir genç olarak yetişmesinden yana değilim.
Sezaryen, kürtaj olayı olsun, bizim bunları sağlığın esasları neyse buna göre tedbirlerimiz var. Biz şimdi kürtajı yasaklamıyoruz ki. Kürtajı belli esaslara bağlıyoruz. Diyoruz ki 'Kürtaj şu, şu şartlar dışında yapılamaz'. Bunu getiriyoruz.
Niçin? İnsanımıza olan saygımız için. Bugün ABD, Vatikan bunu yapıyorsa batı yapıyorsa bunu biz de yapacağız. Ama kalkıp da insan haklarına saygıdan bahsederken ikinci bir can olarak, annenin evladı durumunda olanı kalkacaksın, ki cenin diyoruz, onu katledeceksin. Bunu savunmak mümkün değil."
"Milleti bu şekilde bitirmeye çalıştılar"
Özel hastanelerdeki sezaryenle doğum oranının yüzde 90 olduğuna, devlet hastanelerindeki oranlar göz önüne alındığında ortalama rakamın yüzde 50'ye indiğine işaret eden Erdoğan, kolaycılık ve parasal imkanlar gibi nedenlerle sezaryenle doğumun arttığını ifade etti.
Sezaryenle doğumun bir nüfus planlaması adımı olduğunu da söyleyen Erdoğan, "Uzun yıllar 'sezaryen 1-2 kez olur' diye propaganda yapıldı. Halbuki sezaryenle doğum 4 de olur, 5 de olur. Bunu hep sakladılar. Çünkü nüfus planlaması mantığının gereği de buydu. Bu milletin nüfusunu yaşlandırarak çökertmeye ve bu milleti bu şekilde bitirmeye çalıştılar" diye konuştu.
Zenginliğin genç nüfusta olduğunu vurgulayan Erdoğan, çoğalmanın bugünkü gibi devam etmesi halinde 2037-2038'de nüfusun yüzde 60-65'inin 60 yaşın üzerinde olacağını söyledi. Erdoğan, emeklilik yaşının 40'a indirilmesinin de büyük bir yanlış olduğunu dile getirdi.
"Türkiye'nin demokrasi tarihinde olan bir şey miydi"
Başbakan Erdoğan, "2014 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili yeni ittifak arayışına girdiği" yönündeki yorumların hatırlatılması üzerine de, en büyük ittifakı milletle yaptıklarını kaydetti.
Osman Gazi gibi beylikleri toplayarak hareketlerini çok daha büyük bir güç haline getirebileceklerini bildiklerini söyleyen Erdoğan, kamuoyu araştırmalarında AK Parti'nin konumunun yüzde 50-55 arasında değiştiğini, muhalefet partilerinin durumlarının da seçim neticelerinin aynısı gibi göründüğünü belirtti.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"AK Parti hizmetleriyle, teşkilatıyla, halkıyla iç içe. Ama bizim muhafazakar demokrat anlayışı paylaşabilecek kim olursa olsun hepsiyle beraber yola devam etmeye ahdimiz var, gayretliyiz. Çünkü bölmek veya bölünmek, bunlar bizim ilkelerimizin arasında yer almıyor. Biz isteriz ki sağın da solun da merkeze yakın olanlar bizimle yola devam edebilir. Bu konuda kapımız herkese açık, kimseye kapımızı kapamadık.
Fakat bizim, cumhurbaşkanlığı, 2014 Ağustosu... Buna yönelik bir hesabımız asla söz konusu değildir. Kaldı ki daha süre ortada. Geldiğinde zaten şartlar bellidir, bu şartlar içerisinde partiler artık adaylarını çıkaracağına göre, bizim partimiz de kendi adayını çıkaracaktır. Bu, şu olur, bu olur, bunlar önemli değil.
Düşünün Abdullah Bey Dışişleri Bakanımızdı, ben de Başbakandım. Ne oldu? Dışişleri Bakanımızı biz kalktık, cumhurbaşkanı adayı olarak ileri sürdük. Bu Türkiye'nin demokrasi tarihinde olan bir şey miydi? Biz bunu yapmış bir partiyiz. Bazı partilerin bundan ders alması lazım. Burada kalkıp da ana muhalefetin 'Şu olmalı veya olmamalı'...
Sen bizimkini belirleyemezsin ki bunu partimiz belirler. Senin adayın varsa sen de adayını çıkartırsın. Bayan olacakmış, o senin sorunun, AK Parti'nin sorunu değil. Biz bütün adaylara saygı duyarız, AK Parti de adayıyla çıkar ortaya, yarışır, halkın teveccühü kimeyse ona da saygı duyarız. Şu anda yaklaşım tarzımız bu.
Bunlar daha demokrasiyi öğrenemediler, bunlar bir seçim sistemi içerisinde nasıl yaklaşılır bunu öğrenemediler. Bir taraftan demokratik haklardan bahsediyorlar, şahsımla ilgili olduğu için söylemek zor ama söylemek zorundayım; "Tayyip Erdoğan aday olmasın' diyorlar.
Sen kimsin ki Tayyip Erdoğan aday olsun veya olmasın diye kanaat belirtiyorsun. Olur veya olmaz. Sen daha siyasette yokken biz siyasetin içindeydik. Dur bakalım, dün bir, bugün iki. Şimdi kalkıyorsun demokrasiyle ilgili süreç belirliyorsun."
"Harcı kaldırma kararını verdik"
Erdoğan, üniversitelerde harç alınmayacağına ilişkin haberin hatırlatılması üzerine, Türkiye'de kimin ne söylediğine çok dikkat edildiğini söyledi.
Konunun Bakanlar Kurulu ve AK Parti'nin yetkili organlarında gündeme geldiğini, 1,2 milyar liralık harcın zaten öğrencilere kredi olarak verildiğini belirten Erdoğan, "Devletten çıkıyor bu. Buna rağmen ideolojik yaklaşımlarla gösteriler yapılıyordu" dedi.
Üniversite harçlarının tamamen kaldırılması, yükün kabullenilmesini benimsediklerini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Harcı kaldırma kararını verdik. Arkadaşlar çalışmalarını yapıyorlar. İnşallah önümüzdeki dönemde harç almayı düşünmüyorum. Bu benim bütün arkadaşlarıma teklifim. Onlar da nihai çalışmasını yapıyorlar. Dolayısıyla burs, krediyi aynı şekilde devam ettireceğiz, harcı da inşallah almayacağız ve böylece bunu gündemden tamamen düşüreceğiz. Tabii o malum çevreler yine bir başka pankartı açacaktır o ayrı mesele. Veyahut da üzerine farklı şeyler yazılır, yumurtaları da atacaklardır, onlar ayrı konu."
Erdoğan, gösteri yaptığı için cezaevlerinde olan öğrenciler ve cezaevindeki gazeteciler konusuna yaklaşımının sorulması üzerine, bazı gerçeklerin iyi görülmesi gerektiğini söyledi.
Üniversite öğrencisinin katil olabileceğini, teröre bulaşabileceğini ifade eden Erdoğan, "Bunun önünde bir öğrencilik var diye bunları temize çıkarmaya kalkarsak, üniversitelerde 1980 öncesinde yaşananlar hiçbir zaman unutulamaz" diye konuştu.
"Aylarca okula gidemedim"
Üniversite döneminde kendisinin aylarca okula gidemediğini anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Gidemeyişimin sebebi, karşıt gruplar silahlarla, satırlarla tehdit ediyordu. 'Ya bizim yanımızda olacaksın ya yok edeceğiz'. Ben de bir siyasi partinin gençlik kolları başkanıyım. Biz tabii, 'en iyisi gitmeyelim' diyorduk, imtihan dönemi gidiyorduk. Bunları yaşadık.
Biz şimdi üniversitelerimizin aynı duruma düşmesini istemiyoruz. Çok açık söylüyorum, bir üniversitemizde bilim kurulunu topluyoruz TÜBİTAK'ın ağırlıklı olarak başını çektiği. 6 ayda bir bu toplantıyı yapıyoruz ve bu toplantıda geliyorlar taşlarla, yumurtalarla toplantının yapıldığı alanda bağırıyorlar, çağırıyorlar, şu oluyor, bu oluyor ve saire.
Şimdi bunlara eyvallah mı edeceksiniz? Bunlara karşı herhangi bir yaptırım olmayacak mı? Burada yapılan bilim toplantısı. Burada bakanlar var, rektörler var, çeşitli bakanlıkların en üst düzey yetkilileri var ve burada yapılan toplantıların hepsi bu ülkenin geleceği için. Ve siz orada toplantının yapıldığı mahalle taşlarla, yumurtalarla adeta taarruzda bulunuyorsunuz. Ve bunların sıfatı öğrenci.
Bir kısmı o üniversitenin değil, farklı yerlerden gelme. İçlerinde ajan provokatörler de vardır. Bunlara karşı tabii ki emniyetin alması gereken tedbirler var. Bunlar yapıldığı zaman güvenlik güçleri seyirci kalırsa, ben bir Başbakan olarak, bu işin sorumluluğunu taşıyan bir insan olarak güvenlik güçlerine, 'sen görevini niye yapmıyorsun' derim. Ben inanıyorum ki o tabloyu yaşayanlar da 'sen görevini niye yapmıyorsun' der."
"Dosyalarından çok şeyler çıkıyor"
Erdoğan, sadece harç protestosunda bulunduğu için tutuklanmış, hüküm giymiş öğrencilerle ilgili değerlendirme yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine, bu kişilerin dosyasında, iddianamesinde neler olduğunu bilemeyeceğini belirtti.
"Sadece harç protestosunda bulunduğu için içeride olduklarına ihtimal vermiyorum" diyen Erdoğan, bu kişilerin dosyasından çok şeyler çıktığını, bunu bilemediği için iddialı konuşmayacağını dile getirdi.
Kendisinin önüne gelen şeyleri gördüğünde hayrete düştüğünü vurgulayan Erdoğan, "Bunu devletin kademelerinde görüyoruz. Bakıyorsun devlette önemli yerde bir memur ama çok çok farklı ilintiler, bağlantılar içinde olanlar var. Bunları gördüğünüzde şaşırıyorsunuz, 'nasıl olur bu iş' diyorsunuz" ifadelerini kulandı.
Başbakan Erdoğan, tutuklu gazetecilerin durumuyla ilgili bilgileri Adalet Bakanı'ndan istediğini belirterek, basın kartı almanın zor olmadığını, dolaylı yollardan alındığını, gazete mensubu olmanın da çok zor olmadığını söyledi.
Bu kişilerin terör örgütüyle bağlantıları olduğunun altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Terör örgütü adına bunlar birçok şey yapıyorlar. Ortada bir terör örgütü var ve siz bu terör örgütüne yönelik bağlantılarınız ve onların şu veya bu şekildeki eylemlerinde rol almışsınız ama sıfatınız gazeteciymiş. Girmeyecek mi içeri? Bunları da görmemiz lazım. Türkiye bunun bedelini bugüne kadar çok ağır ödedi ve hala ödemeye devam ediyor. Şu anda yine birilerinin çok savunduğu içeride olan gazeteciler var ki bunların da Türkiye'de hükümet devirme, iktidar devirme gibi gayretlerin içinde olduğu çok açık, belgelerle ortada. Dosyaları, iddianameleri gördüğüm zaman ben de şoka girdim."
"Katsayı haksızlık değil miydi?"
Başbakan Erdoğan, imam hatip liselerinin önünün açılması, kürtaj ve sezaryen tartışması anımsatılarak, "Nasıl bir Türkiye tasarımı içindesiniz" sorusu üzerine, 2023'te dünyanın ilk 10 ülkesi içinde olan Türkiye hedeflediklerini belirtti.
Erdoğan, bu hedefin kapsamında ekonomik gelişmişlikten, özgürlüklere kadar her alanın bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda da özgürlükler demetine baktığımızda bu yazıları yazan köşe yazarları, bize yaptıkları hakaretleri bugüne kadar kaç tane Başbakan'a, Cumhurbaşkanı'na, Bakan'a yapmışlar? Ne tür hakaretler var. Yargıda da 'ağır eleştiri' diye bir şey uyduruldu, 'ağır eleştiri'ye sokulmaya başlandı. 'Bunlar ağır eleştiriye girer, siz siyasetçisiniz, buna katlanacaksınız'. Verilen karar bu. Bu karar millet adına veriliyor. O da enteresan.
İmam hatiplerin önünün açılması meselesi... Sadece imam hatipler meselesi değil, tüm meslek liselerinin önünde böyle bir bariyer vardı. Buralardaki yavrularımızın katsayı engeliyle önlerinin kesilmesi bir haksızlık değil miydi? Bunu getirenler hiçbir zaman eleştirilmedi bu yazıları yazanlar tarafından.
Biz böyle bir yanlışlığı 9 sene sabırla ancak düzeltebildik. Niye? Yine bir gerilim olmasın. Dedik ki 'Bırakın, milletin önünü açın, milletin çocukları nereyi tercih ediyorsa orada okusun. Niye bundan rahatsız oluyorsunuz?' İmam hatibi tercih ediyor, bırakın gitsin imam hatipte okusun. Motor meslek, ticaret, nereyi okuyacaksa okusun, önünü kesmeyin.
Düze gidecek, Anadolu'ya, fene, nereye gidecekse gitsin. Biz hiçbirinin önünü kesmiyoruz. Tam aksine Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde 79 senede yapılanlara bakın eğitimde, bir de bizim şu son 9 senede yaptığımıza bakın. Mukayesesi kabil değil. Bütçemizin yarısını eğitime ayırıyoruz, öbür tarafta yüzde 50 kadroyu milli eğitime veriyoruz.
Artık sınıflarımızı 30'a ve daha aşağısına indirelim, öğretmen açığımızı minimize edelim, tamamen yok edelim, buraya doğru yürüyoruz. Ama onlar maalesef hiçbir zaman görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Mesela artık 81 ilimizde üniversite var."
Cami tartışmaları
Erdoğan, siyasi parti olarak ortaya muhafazakar demokrat bir kimlikle çıktıklarını vurgulayarak, bunun aksini söylemenin mümkün olamayacağını belirtti.
Aldığı rakamlara göre, Konya'da 3 bin, İstanbul'da 3 bin 300 cami olduğunu dile getiren Erdoğan, geçen hafta açılışını yaptıkları Mimar Sinan Camisi'nin bulunduğu 100 bine yakın nüfuslu yerde hiç cami olmadığını söyledi.
Mimar Sinan Camisi için kullandığı "selatin cami" ifadesini "cuma cami" ile eş anlamlı kullandığını kaydeden Erdoğan, cuma camilerinin insanların haftalık olarak yoğunlaştığı yerler olduğunu anlattı.
Bir köşe yazarının Anadolu yakasında selatin camiler olduğunu belirterek, padişah ya da sultanlar adına yapılmış camilerin isimlerini verdiğini aktaran Erdoğan, "Cuma camisini önce öğrenmen lazım. Nerelerdir, nasıldır, bunların özellikleri nedir? Bu konularda muhafazakarlığımızın da içinde bulunduğumuz yapının da demokratlığımızın da gereği bu olduğu için bu adımı attık, Mimar Sinan Camisi'ni inşa ettik. Çevresinde ufak mescitler ayrıca yapılıyor" diye konuştu.
Türkiye'nin nüfusunun yüzde 99'unun Müslüman olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede 'cami noktasında ihtiyacımız yoktur' ifadesini paylaşmak mümkün değil. Mimar Sinan Camisi'ni devlet olarak biz yapmadık, tamamen hayırseverlerimiz yapmıştır. Allah onlardan razı olsun. Devletten para çıkmadı. Aynı şekilde Çamlıca Camisi ile ilgili 'Benden şu kadar, benden bu kadar' diye derneği hemen aramaya başlayanlar var.
Biz temel atmadan caminin parası herhalde toplanmış olacak, öyle gözüküyor. Şimdi konuyla ilgili bir yarışma açıldı. Bu yarışmayla birlikte de inşallah en güzel eseri hangi mimarımız çizerse o eseri oraya yerleştireceğiz. Fakat o gördüğünüz televizyon antenleri falan, bunların hiçbirisi orada kalmayacak. TRT'nin televizyon kulesi de dahil hepsini yıkacağız."
"Vericiler tek kulede toplanacak"
Ulaştırma Bakanlığı'nın, bölgede yapılacak ve projesi yarışmayla belirlenen kulenin yapımı için ihale hazırlığında olduğunu anlatan Erdoğan, bütün vericilerin tek kulede toplanacağını, kulede restoran, amfitiyatro ve seyir teraslarının da bulunacağını dile getirdi.
"İnşallah camimiz ve yeni verici kulesiyle birlikte Çamlıca, İstanbul farklı güzelliğe kavuşacak" diyen Erdoğan, şehirlerin camilerle oluştuğunu belirtti.
Erdoğan, "Köşe yazısını okumuşsunuz, devamında şöyle bir şey vardı, padişahlar kendi sağlığında cami yaptırırlar, Sultan Recep Tayyip Erdoğan'ın da camisi yapıldı gibi... Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna ise "Elhamdülillah bizim öyle bir derdimiz falan yok. Biz fakir Tayyip Erdoğan..." yanıtını verdi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Batman'da terör propagandasına tokat gibi cevap: Burası Türkiye!
İzmir için KRİTİK uyarı: Su seviyesi yüzde 10'ların altına inebilir!
EN SON HABER | Kayıp iş insanının cansız bedeni ormanda bulundu: Ortağı tutuklandı!
Henüz 17 yaşında 70 suçtan kaydı var: Defne Hakim 'Ah' ederek paylaştı!
SON DAKİKA | Abdulkadir Selvi yazdı: Yeni bir 'kara harekatı' yolda mı?