"Balyoz"da damga vuran sözler
"Balyoz Planı" davasında son savunmasını yapan emekli Orgeneral Ergin Saygun, "Son nefesime kadar bize isnat edilen suçlamaların hepsinin yalan olduğunu ispat edene kadar mücadele edeceğim" dedi.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, Mahkeme Heyeti Başkanı Ömer Diken, mahkemeye sunulan bazı dilekçelerde savunma sınırlarının aşıldığını belirterek, "Mahkemeyi dürüst olmamakla suçlamak, savunma hakkı değildir. (Savunmanın dediğini yapan dürüst, yapmayan dürüst değil) böyle bir yargı dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Biz sanık değiliz, yargılama makamıyız" ifadesini kullandı.
Sanıklardan bazılarının adil yargılama yapılmadığını söylenmesi üzerine Diken, "O sizin düşünceniz, biz adil yargılama yapıyoruz" diye konuştu.
Diken, dilekçelerdeki savunma sınırlarını aşan ifadelerle ilgili gereğinin yapılacağını söyledi.
Bir önceki celse aldıkları kararı hatırlatan Diken, bu karar uyarınca iddianamedeki sıraya göre sanıkların son savunmalarını alacaklarını bildirdi.
Buna göre söz verilen emekli Orgeneral Çetin Doğan, son savunma anlamında değil ama delilleri değerlendirme anlamında konuşacağını söylemesi üzerine Diken, "Sizin ne yapmak istediğiniz değil, mahkemenin ne söylediği önemli. Sanıklara son savunma hakkı veriyoruz. Bundan sonra son sözünüz sorulacak. O da birkaç cümle olur. Bunun dışında konuşma hakkı tanınmayacaktır" dedi.
Doğan'ın beyanda bulunmak amacıyla hazırlıklarını yapmak için 5 dakika süre istemesi üzerine, duruşmaya kısa bir ara verildi.
Aranın ardından sağlık sorunları nedeniyle öncelik verilerek son savunması alınan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Ergin Saygun, yarın 1999 Marmara Depremi'nin yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, depremde hayatını kaybeden vatandaşlara ve donanma mensuplarına tekrar Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı dilediğini söyledi.
"Belki son sözlerimi söylemek istiyorum"
Saygun, "Söylenecek bir şeyler var ise söylenmeli, yoksa zaman bitiyor. Bitince de tam bitiyor. Kimin ne kadar zamanı kaldığını sadece Allah bilir ama benim gibi yıllardır sağlığı ile uğraşanlar bazı şeyleri anlayabiliyor ve hissedebiliyor. Sağlık durumum sonraki duruşmaların ne kadarına katılmama müsaade eder bilmiyorum, onun için bu celsede bazı şeyleri anlatıp belki de son sözlerimi söylemek istiyorum" dedi.
Sağlık durumuna ve bu konuda alınan raporlara değinen Saygun, cezaevi yönetiminin hapishane ortamında bu sağlık durumunun gerektirdiği şartların yerine getirilmesinin mümkün olmadığını bildirdiğini, buna rağmen hapishanede tutulmaya devam edildiğini söyledi.
Bu şekilde en temel hakkı olan "yaşam hakkının" gasp edildiğini savunan Saygun, cezaevi şartlarında rahatsızlıklarını nasıl kontrol altında tutmaya çalıştığını anlattı.
Yassıada hatırlatması
Saygun,"Tecavüzcülerin, bilmem kaç yüz ton uyuşturucu ile yakalananların, polis dövenlerin tutuksuz yargılandığı ülkemizde, TSK mensuplarının kanunlara aykırı gerekçelerle 18 aydır tutuklu yargılanmaları fevkalade hazin bir durumdur. Yine Yassıada'yı hatırlıyorum ister istemez. Sizi buraya getiren irade, burada kalmanızı istiyor. Rövanş alma iddiaları yine ağırlık kazanıyor. Rapor çok da dinleyen yok." diye konuştu.
Günde 32 adet ilaç aldığını, bunların bazılarının dozlarını kendisinin ayarladığını belirten Saygun, yanlış bir ayarlama yapması durumunda bundan kimin sorumlu olacağını bilmediğini kaydetti.
Saygun, şöyle devam etti: "Mahkemenizin vermiş olduğunuz tutuklama kararı ile GATA'da devam etmekte olan tedavim, yarım kalmıştır. Aceleniz neydi? Neden beni hastane odamda telefonla arayıp 'bugün savcılığa gelmeniz gerekiyor' dediler? 'Bütün bu rahatsızlıklarım bilinirken, tutuklanmam neden gerekli görüldü' diye salim kafa ile düşündüğümde, bunun da Balyoz kurgusunun bir parçası olduğunu görüyorum. Bu dava için bir icra planı, bizim tabirimizle cereyan tarzı planı yapılmış, kimler bilirkişi olacak, kimler tanık olarak dinlenecek, hangi bulgular delil olacak, yargılama ne zaman bitecek ve bunun gibi, hepsi önceden tespit edilmiş.
Bu plan sadakatle uygulandı, planı bozabilecek taleplerimizin hiçbiri kabul edilmedi.
Benim tutuklanmam, bu plandaki zamanlamaya uymanız için şarttı. Sorgum yapıldı ve önceden hazırlanmış olan esasa ilişkin mütalaa okundu. İnsan hayatına hiç önem vermediğinizi bir kere daha ispat ettiniz. Ne yapmak istediğinizi bilmiyorum. Bunları neden yaptığınızı da. Ancak yaptığınızın TCK 81. ve 82. maddelerinde tarif edilen 'Kasten adam öldürmek' suçu kapsamına girdiğini düşünüyorum. Ama beni öldüremeyeceksiniz. Son nefesime kadar, tam bir kurgu olan bu davaların 404 muvazzaf personeli çeşitli davalarda yargılanmakta olan Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı kurulmuş, öç alma amaçlı bir linç komplosu, bir kıyım olduğunu, bize isnat edilen suçlamaların hepsinin yalan olduğunu ispat edene kadar mücadele edeceğim."
"Nevi şahsına münhasır dava"
Nevi şahsına münhasır bir dava ve yargılama süreci yaşandığını söyleyen Saygun, öncelikle yargıda bazı sorunlar yaşandığını savunarak, "Gerçekten de yargılanmamızın değişik safhalarında karşımıza çıkan yargı içindeki ve özellikle de özel yetkili mahkemeler arasındaki bölünmüşlük, kutuplaşma, aynı mahkeme mensupları arasındaki dargınlık ve hatta savcıların bağlı oldukları başsavcının telefonlarının dinlenmesi için mahkeme kararı aldırması, mahkemelerin bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma konularında ve neticede adaletin tecelli edeceği yolunda büyük endişelerime yol açmaktadır." dedi.
Özel Yetkili Mahkemeler'in lağvedildiğini belirten Saygun, özel yetkili mahkemelere ilişkin siyasilerin eleştirilerine değindi.
Saygun şunları söyledi: "Peki yetkilerinizi nasıl aştınız? Bu kadar ciddi ve sonunda
kapatılmanızla sonuçlanan eleştirileri hak etmek için neler yaptınız? Yetki alanlarınızı nasıl genişlettiniz? Ama daha da önemlisi, bu mahkemeler haklarındaki hukuka aykırılık tartışmalarına, görev ve yetkileri ile ilgili tereddütlere ve lağvedilmiş olmalarına rağmen, yargılama yapmaya devam edecekler ve bizi yargılamak görevleri bitince dağılacaklar, hukuken mevcut yanlışlıklar da ancak bizim davalarımız bittikten sonra düzeltilecektir. Konu bizatihi mahkemenizle ilgili olmamasına rağmen adil yargılanma açısından akla çeşitli sorular getirmektedir. Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır? Nasıl bir hukuk uygulamasıdır? Nasıl bir hukuk faciasıdır? Lağvedilmiş mahkemelerle yargılama yapılması dünyanın neresinde görülmüştür?"
"İki ayrı düğme..."
Esas suç unsuru oldukları belirtilen 11, 16 ve 17 nolu CD'lerin sahte olduğunun savunma ve bilirkişiler tarafından defalarca ispat edildiğini savunan Saygun, "Lütfen anlayınız. Hala CD'lerin gerçek olduğunda direnerek, bunlarla yargılamada ısrar etmek artık bir anlam ifade etmemektedir. Şimdi yapılacak iş, bunları kimin hazırladığının bulunmasıdır. Bu konuyu açıklığa kavuşturacağına inandığımız bazı tanıkların dinlenmesi taleplerimiz mahkemenizce kabul görmemiştir" dedi.
Basında 2003 yılında yer alan bir haberde, bir yapılanmadan söz edilerek "organizasyonun çalışmaları belli bir noktaya geldiğinde, iki ayrı düğmeye aynı anda basılacağı ve bazı kişilerin doğrudan yargıya gideceklerinin" yazıldığını ifade eden Saygun, "İki ayrı düğmenin Ergenekon ve Balyoz olduğu açıktır" şeklinde konuştu.