Arınç'tan "HSYK" yorumu: "Bana göre anayasaya aykırı değil"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HSYK Kanunu'nda değişiklikle ilgili, "Bir şey çıkmazsa biz geri kalan maddeleri de çıkarırız. Çünkü yaptığımız şey bana göre anayasaya aykırı değil" dedi.
Arınç, özel bir televizyon kanalında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye edilen BDP'li 5 milletvekiliyle dün yaptığı görüşme sorulan Arınç, kendisine verdiği söz gereği cezaevinden çıkıp görevine başlayan milletvekillerini ziyaret ettiğini söyledi.
Milletvekillerinin 2-3 yıldır tutuklu kalmasını hazmedemediğini dile getiren Arınç, tutukluluğun istisna olduğunu her zaman savunduklarını, özellikle 3. yargı paketinde bu kapsamda hükümler getirdiklerini anımsattı.
"2010 referandumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu iyi ki getirmişiz" diyen Arınç, milletin seçtiği insanların parlamentoda görev yapması gerektiğini düşündüğünü vurguladı.
Ziyaret ettiği BDP'li milletvekillerinden özellikle cezaevi şartları, yargılamanın adilliği konusunda bilmediği pek çok şey öğrendiğini anlatan Arınç, Fatih Hilmioğlu'nun ön plana çıktığı ama emsallerinin onlarcası olduğunun ifade edildiğini, cezaevinde kalması sağlık şartları bakımından çok zorlanan bazı tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesi gerektiğini söyledi.
Çıkardıkları 2. yargı paketinde bunu kolaylaştırdıklarını belirten Arınç, "Faysal Sarıyıldız, bahsetti. Adli tıp raporu da olmasına rağmen bazı savcılar şöyle bir not düşmüşler mütalaa olarak, 'Evet sağlığı bakımından çok zor durumdadır, tahliye edilmesi gerekir ama tahliye edildikleri takdirde dışarı çıkarlarsa dışarıda çevresindeki insanlar huzur ve güvenlik bozucu bir eyleme kalkışabilirler' veya buna benzer bir cümle. Bu hukuki değil. Duyduğumda inanamadım. Kendilerinden de yazılı olarak varsa ulaştırın takip edelim dedim" ifadelerini kullandı.
Varsayımlara dayalı olarak böyle bir karar verilemeyeceğini vurgulayan Arınç, "Güvenlik bozucu eylemlere karşı güvenlik güçlerinin de elbette alacağı tedbirler vardır. Kaldı ki insan hayatı önemlidir. İnsan hayatının söz konusu olduğu yerde hiçbir mütalaanın geçerli olmaması gerekir" dedi.
BDP'li vekillerle çözüm sürecini de konuştuklarını anlatan Arınç, verimli bir görüşme olduğunu söyledi.
Arınç, "Cezaevinde sağlık açısından zor durumda olanlarla ilgili bir şeyler yapılabilir mi" sorusuna "Elbette yapılabilir" karşılığını verdi.
Cezaevi şartlarının son yıllarda çok iyi noktaya getirildiğini ifade eden Arınç, "Ancak sağlık şartları bakımından içeride kalmalarının mahsurlu görüldüğü her tutuklu ve hükümlünün tahliye edilmesi lazım. Sadece hastane şartları önemli değil. Bir insanın evine gitmesi, aile ortamı içinde bulunması,
arkadaş ortamı içinde bulunması aynı zamanda tedavisinin de devam etmesi gerekiyor" diye konuştu.
Ağır hastalığı olduğu bilinen Güler Zere ile ilgili hükümetin harekete geçtiğini, Zere'nin 1 ay içinde tahliye olmasına karşın 3 ay sonra vefat ettiğini anlatan Arınç, aynı durumda başka kişiler de olabileceğini söyledi.
Arınç, "Bu çığlığa hiç kimsenin kulağını kapatmaması lazım. Biz hükümet olarak yaptığımız yeterli değilse onun için mutlaka yeni hükümler getiririz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyu konuşacağım. Ama yazılı olarak da nerede kim var, hangi şartlar altında? Bunu da bugünden itibaren toplamaya
çalışıyoruz" dedi.
Yeniden yargılama
Yeniden yargılamaya ilişkin soru üzerine Arınç, mevcut hukuk düzeninde bunun şartlarının zaten olduğunu anımsattı.
Yeni delil bulunması, esasa dayanak teşkil eden delilin sahteliği, yalan şahitliğin tespiti, AİHM kararıyla bozulması gibi durumların yargılamanın iadesi sebebi olduğunu anlatan Arınç, "Bu varken yeni olarak ne yapılabilir? Bu konuda ben şahsen yeni olarak bir şey yapılmasının çok zor olduğunu, mevcut hukuk sistemine bunu adapte etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum ancak üzerinde konuşmamız lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Barolar Birliğinin (TTB) bu konuda inisiyatif aldığını, TTB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun siyasilerle görüşerek bitmiş davaların yeniden görülmesiyle ilgili önerilerini anlattığını hatırlatan Arınç, "Doğrusu ilk planda baktığımda bugünkü mevcut hukuk sisteminde buna çok imkan olmadığını gördüm" dedi.
"Yargı üç erkten biriyse onun verdiği kararların yasamanın yapacağı bir şeyle ortadan kaldırılması, geçersiz sayılması nasıl mümkün olabilir" diyen Arınç, "Yargılamanın iadesi yönünden değil ama bir af çıkartılırsa bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırabilir. Af çıkarmanın da Anayasa içinde yeri
belli. Büyük bir çoğunluk olması lazım. Ama ben Feyzioğlu'nun şüphesiz bir hukukçu olarak, Barolar Birliğini temsil eden kişi olarak düşüncelerinin saçma olduğunu söyleyemem. Tartışılması gerekir" diye konuştu.
TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporu tartışmalarına değinen Arınç, "Bu gerçekse, mahkeme de bu rapora itibar edecekse kendi içinde gereğini yapar. Dava bitmişse, 'Çok önemli bir delildi. Biz de buna dayanmıştık. Kararı da buna göre vermiştik. Demek ki bizim kararımız sakat' derse mesele yok. Yargılaması devam eden bir davaysa o zaman o delilden vazgeçer başka delillere göre karar verebilir. Hukukta çare tükenmez" dedi.
Terörle Mücadele Kanunu
Arınç, soru üzerine, özel yetkili mahkemelerin kalkacağını belirterek, "Henüz çalışma halinde olan bir taslak ya da kaba çalışma diyebileceğimiz bir düşünce. Ama yargılamanın iadesi herhalde bir ayı bulan bir tartışma" diye konuştu.
Terörle Mücadele Kanunu üzerinde mutlaka bir şey yapmaları gerektiğine inandıklarını ifade eden Arınç, bununla ilgili yapılan düzenlemeyle, düz propagandanın suç olmaktan çıkarıldığını, nitelikli, şiddete yönelen propagandanın suç haline getirildiğini hatırlattı.
Ancak bunun yeterli olmadığını vurgulayan Arınç, "İçim yanarak söylüyorum, dün de BDP'li milletvekilleriyle konuşurken söyledim, öyle bir maddemiz var ki bizim kim akıl ettiyse, kim düşündüyse üstün bir zeka. Bizim anayasada böyle hükümler vardır" diye konuştu.
Arınç, "Bakın o madde şu, terör örgütünün üyesi olmamakla birlikte yine de yaptığı eylemlerle örgüt lehine faaliyette bulunana da ceza veriyor. Nasıl ayıracağız? Ayırmadıkları için zaten onlarca insan içeride" dedi.
Bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini ifade eden Arınç, Terörle Mücadele Kanunu'nun çok yeni bir kanun olmadığını, 90'lı yıllardan geldiğini söyledi.
Arınç, 2005'te yeni ceza kanunu yapılırken terörle mücadeleyi de içerisine alacak maddeler konulduğunu dile getirerek, "O zaman TMK'ya ihtiyaç kalmadı, bizim düşüncemize göre. Fakat bugüne kadar da bu geldi" değerlendirmesinde bulundu.
"Adalet Bakanı Bozdağ'ın 'kanunu bazı nedenlerden dolayı kaldıramadıklarına' ilişkin açıklamasının" sorulması üzerine de Arınç, çözüm sürecinde bir yılın doldurulduğuna işaret etti.
Arınç, "Bir yıl öncesinde karakollar basılıyor, mayınlar patlıyor, sokaklarda canlı bombalar kadınları, karınlarındaki çocuklarıyla havaya uçuruyordu. Şehir merkezlerinde Gaziantep'te, Kayseri'de, her yerde büyük eylemler vardı. Güvenlik sorunu vardı. Askerimiz, polisimizin yanında kadınlar,
çocuklar, köylüler de ölüyordu. Böyle bir ortamda caydırıcı olması bakımından Terörle Mücadele Kanunu'na ihtiyaç duyulmuş olabilir" dedi.
Şimdi çözüm süreciyle birlikte bu fazlalıktan vazgeçmeleri gerektiğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Ceza Kanunu yeterlidir, hatta onu bile gözden geçirebiliriz. Terörle Mücadele Kanunu'nun da amacını karşılıyor, artık buna gerek kalmadı. Çünkü hapşıran bir insana idam cezası vermeye kalkarsanız bu aksine caydırıcı olmuyor daha da teşvik edici oluyor. Dün arkadaşlarımızın anlattığına bakılırsa, bu kadar eziyetler karşısında, bu kadar uzun tutukluluklar karşısında hiç kimse
inandığından da vazgeçmiyor. Belki daha çok bilenerek, daha çok ilerisine hazırlanma ihtiyacı duyuyor. Eğer 1980 darbesi sonunda Diyarbakır Cezaevi'nde acılar yaşanmamış olsaydı, terör bu üst noktaya gelebilecek miydi, herkes elini vicdanına koyup düşünmeli."
Arınç, "10. Ağır Ceza, Balyoz Davası'nda yeniden yargılama talebini reddetmişti. 11. Ağır Ceza kaldırdı" şeklindeki hatırlatma üzerine de bunun şekli bir unsur olduğunu belirtti.
Avukat Celal Ülgen'in açıklamalarını hatırlatan Arınç, "Şekli bir bozmadır, doğru bir bozmadır, bundan sonra gereğini herhalde buna göre yapacaklardır" dedi.
HSYK teklifi
"HSYK teklifi durduruldu, yeniden anayasa değişikliği gündeme geldi. Anayasa değişikliğinden umutlu musunuz" sorusu üzerine Arınç, "Kaldığımız noktadayız, çok ümitli değilim" diye konuştu.
Arınç, "Somut olarak Meclis Başkanımızın tarafları bir araya getirerek şu madde üzerinde mutabık kalın diye bir çalışma yaptığını doğrusu bilmiyorum, böyle bir birlikteliğin de olduğunu bilmiyorum. İlanihaye bekleyemeyiz. Biz varız. Gelin masa başında HSYK'nın, 159'dur anayasadaki maddesi. Onu yeniden, yani yapısını yeniden gözden geçirelim" ifadesini kullandı.
Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"Eğer değişiklik olacaksa Avrupa'daki örneklerine bakalım. Tabanı yine zengin olsun ama gruplaşmalar olmayacak, her farklı fikrin de temsil edilebileceği, çünkü mahkeme değil HSYK, idari bir organ. Fakat tabii hakimlerle, savcılarla ilgili önemli bir merci. Bunu yapalım dedik. Şimdi bu sonuna kadar beklenecek bir şey değil, önümüz seçim.
Bu hafta, en fazla öbür hafta, neyse beklenecekse, bir şey çıkmazsa biz geri kalan maddeleri de çıkarırız. Çünkü yaptığımız şey bana göre Anayasa'ya aykırı değil. Evet, yargı bir karar verecektir, diyelim ki Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasal denetim altındayız biz, onun kararına da elbette uyarız. Ama biz Anayasa'yı değiştirmiyoruz, biz Anayasa'nın 159. maddesinde 'HSYK şu usul ve esaslara uygun çalışır' diyen bir kanunun maddelerini değiştiriyoruz. Kanunun maddelerini değiştirmek, şüphesiz Anayasa'ya aykırı değilse mümkündür. Bunun muhalefet elbette zararlı taraflarını söyleyecektir ama işi kavgaya dökmemek suretiyle. Esasen o kavgalardan sonra da
herkes sulh oldu, uslandı, bundan sonra da zannediyorum ki HSYK görüşmeleri kavgasız devam eder."
*****
"Başbakan Erdoğan'ın TÜSİAD'a yönelik eleştirilerinin" sorulması üzerine Arınç, "Zor bir değerlendirme olacak. Muharrem Bey, Bursa'dan hemşehrim, çok iyi bir iş adamı, ilişkilerimiz de çok iyi. Onunla ilgili konuşmak böyle bir programda nasıl olabilir onu düşünüyorum" ifadesini kullandı.
Geçmişte kendisinin de TÜSİAD ile kavgalarının olduğunu dile getiren Arınç, "Meseleye iki açıdan bakmak lazım, TÜSİAD bizim nazarımızda, yani AK Partili bakan olsun milletvekilleri olsun, kurumsal olarak, geçmişten bu yana yanlışları olan bir kurum ama önemli bir kurum" değerlendirmesinde bulundu.
"Refah Partisi'nden de onun öncesinden de Fazilet Partisi'nden AK Parti'ye kadar bu kurumun dostane ilişkiler kurmadığını ve adeta bir muhalefet partisi gibi bu partilere karşı bir tavır aldığını biliyorum" diyen Arınç, kendisinin 1996 yılından itibaren, TÜSİAD'ın hazırladığı raporlara iyi niyetle
katıldığını anlattı.
"Zaman zaman sırtımızı döndük, onlar bize sırtlarını döndüğü için"
Ancak TÜSİAD'ın, hazırladığı raporları Türkiye'nin sıkıntılı zamanlarında ortaya çıkarmadığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
"28 Şubat sürecinde de olumsuz rol aldılar. AK Parti kurulduktan sonra önce küçümsediler, sonra sessiz kaldılar ama zaman zaman muhalefet eden tarzda seslerini yükselttiler. Yani TÜSİAD'ın yapısının, dünya görüşünün AK Parti'ye çok dostane olmadığını biliyorum ama bu elbette mümkün. Zaten muhalefet olmazsa demokrasi olmayacak. Bir kurumun da tüzel kişilik itibarıyla bazı konularda iktidarı eleştirmesi elbette normaldir. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda ise
eski TÜSİAD başkanlarıyla hem kişisel hem kurumsal olarak bizim, Sayın Başbakanın, hükümetimizin karşı karşıya gelme tavrı oldu. Zaman zaman barışıldı, zaman zaman toplantılarına iştirak edildi, zaman zaman da bilerek ve kasıtlı sırtımızı döndük, onlar bize sırtlarını döndüğü için."
Arınç, özellikle 17 Aralık sonrasında ekonomik açıdan hem içeriden hem dışarıdan Türkiye'nin itibarını sıfırlamaya yönelik bir gayreti bizzat gördüklerini belirtti.
AK Parti'nin 11 yıllık başarısının temelinde, siyasi ve ekonomik istikrarın olduğunu vurgulayan Arınç, "Bunlar siyam ikizleri gibi, birisi bozulursa öbürü de bozuluyor" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın, son yaşananlar nedeniyle "fevkalade üzgün ve kızgın" olduğunu söyleyen Arınç, ekonomik göstergelerin bozulmasına üzüldüklerini ve bunu tehlikeli bulduklarını ifade etti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"TÜSİAD elbette düşüncelerini açıklayacak ama 'Türkiye'de hukuk kalmadı, hukukun üstünlüğü kalmadı, Türkiye'de şu olmadı, bu olmadı, bundan sonra size hiçbir şey gelmez' şeklindeki konuşma elbette Sayın Başbakan'ı, hükümetimizi yaralamıştır. Buna yönelik bir eleştiride bulunmuştur. TÜSİAD, sen, ateşe benzin dökeceğin yerde bütün bunların üstünde bir şey söylemen lazım. Türkiye'de ekonomik istikrarın muhafaza edilmesi için ne gerekli, sen bana onu söyle. 'Türkiye öldü, bitti, bundan sonra da hiç kimse başını çevirip Türkiye'ye gelmez' diyemezsin."
Başbakan Erdoğan'ın Japonya, Singapur ve Malezya'ya yaptığı seyahatte bulunduğunu ve bu ülkelerle çok iyi ekonomik ilişkiler olduğunu belirten Arınç, "TÜSİAD'ın bu tavrı, geçmişten bu yana yapılan bir tavır olduğu için Başbakanımız tepki göstermiştir. Ben, Sayın TÜSİAD Başkanı'nı da iyi tanıyorum. Bu sözlerini bir kenara koyarsak, onun ülkesini, milletini seven, bu konuda vatan hainliğiyle değil vatanperver bir insan olarak nitelendiriyorum ve onun üzüldüğünü görerek,
ben de şahsen üzüldüğümü ifade etmek istiyorum" değerlendirmesinde bulundu.
"Ananas"gödermesi
"Bir ananas metaforu var. Her ne kadar etik olmasa da Uganda'dan bir ses kaydı konuşuldu, ortaya düştü. Başbakan, bunun şifre olduğunu söylüyor. Sizin bir değerlendirmeniz var mı" sorusu üzerine Arınç, "Ben ananası kim gönderdi, gönderdi mi göndermedi mi, bilmiyorum ama hakperest olmak lazım. O da şudur, birisine kızabiliriz, bir olay sebebiyle ona karşı husumet de duyabiliriz ama bir gerçeği de insanın bilmesi veya yeri geldiğinde de ifade etmesi lazım" ifadelerini kullandı.
"Bu ananası, bu Uganda'yı dile dolamamak lazım, eğer bu kadarla kalmışsa"
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu ananası, bu Uganda'yı dile dolamamak lazım, eğer bu kadarla kalmışsa. Daha da önemlisi, iş adamlarının yurt dışında yatırım yapması konusunda eğer bu telefon konuşmasının içinde bazı isimler geçiyorsa onları da ayıplamamak lazım. Çünkü ben 5 yıl Meclis Başkanlığı yaptım, her ülkeye giderken bana 'Türk firmalarının bir ihalesi var, o ihaleyi Türklerin alması için siz de aracı olun' deniyordu. Gittiğim her ülkede ben bunu yaptım. Sayın Cumhurbaşkanımızın, mesela Körfez ülkelerinin bir tanesinde, bir firma için ricada bulunduğunu bilirim. Türk firmasıydı ve o firmanın patronu da o dönemde Meclis'te CHP milletvekiliydi. Biz Türkiye'nin menfaatinin söz konusu olduğu bir yerde, CHP'li mi, MHP'li mi, AK Partili mi ayırmayız. Biz oradaki dostlarımıza, 'Türk firmaları da çok iyidir, onlara verirseniz bir dostluk köprüsü olur' diyoruz. Ayıp değil, günah değil,
çirkin değil, biz bunu hepimiz yaptık. Oradaki işi Türkiye'den birisinin alması gerekiyorsa ona sizin veya benim veya bir başkasının aracılık yapması çok çirkin bir şey değil. Bunları yerinde ve zamanında kullanmamız lazım."
"Bizim de ailemizden bu hizmetlere katılanlar var"
Başbakan Erdoğan'ın son grup toplantısında "cemaatin üst düzey yöneticileri ile tabanını örgüt diyerek ayırdığı"nın ifade edilmesi ve değerlendirmesinin sorulması üzerine Arınç, Erdoğan'ın daha önceki konuşmalarında da buna benzer ifadeleri olduğunu söyledi.
"Hizmet hareketi" denilen hareket içerisinde canla başla, bütün kazancını, servetini, ömrünü ortaya koyarak çalışanlar bulunduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"Onların hepsi saygın bizim nazarımızda. Onlar bizim ailemiz aynı zamanda. Bizim de çevremizden, bizim de ailemizden bu hizmetlere katılanlar var. Ancak özellikle son olaylar da gösterdi ki, 'Biz de buradanız' diyerek hukuk dışı bir takım faaliyetler gösterenlerin bir kenara ayrılması lazım. Bu hükümete karşı bugün olduğu şekliyle dün başkalarına karşı başka şekilde olduğu gibi, yarın bir
başka şekilde de ortaya çıkabilir. Hukuku kim ihlal ediyorsa, elindeki bilgileri, belgeleri kim birilerini yıkmak için kullanıyorsa, hukuk devleti olmanın gereklerine kim karşı çıkıyorsa bunlar nereye müntesip olurlarsa olsunlar, onlar yanlıştır, haksızdır, yerine göre suç işliyorlardır. Onları dışarıya koymak lazım.
Yoksa herkesi içerisine alacak bir tanımlama yaparsanız, o milyonlarca insanı da gücendirmiş olursunuz. Onları da kırmış olursunuz, arada farkı göstermek lazımdı. Sayın Başbakan daha önce de buna benzer sözler söylemişti ama bu sefer daha keskin bir hatla söyledi. Milyonlarca, yüz binlerce insan masumdur ama bunun dışında, sayısı şu kadar veya bu kadar, suç işliyorsa, haksızlık yapıyorsa, birilerinin ailesini, aile yapısını, yaşantısını, özel hayatını, özel hayatın gizliliğini ayaklar altına almışsa, onları bir kenara atmak ve 'Siz bizim hasmımızsınız, biz hukuk içerisinde sizlerle mücadele edeceğiz' demek gerekir."
Dershanelerle ilgili düzenleme
Dershanelerin dönüştürülmesiyle ilgili düzenlemenin Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldığına ancak konunun ilk günlerdekine benzer başlık ve tartışmalarla gündeme gelmediğine dikkati çeken Arınç, tarafların taslak üzerinde birlikte çalışmasıyla bu noktaya gelindiğini ifade etti.
İstanbul merkezli operasyon soruşturmasında savcı değişiklikleri olduğunun anımsatılması ve "18 Aralık'ta çok açık net açıklamanız var. 'Asla ve asla bunların üstü örtülmez' dendi. Bu konuda kamuoyunda farklı bir algı var gibi geliyor, ne dersiniz" sorusu üzerine, Arınç, o günlerde yolsuzlukla ilgili iddiaların araştırılacağını ve buna göre hareket edileceğini pek çok kez
söylediklerini anımsattı.
Operasyonun, "bir algı operasyonu" dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
"Sürekli yolsuzluk denerek, bugüne kadar gizli kalması gereken soruşturma, çünkü öyledir, herşeyin televizyon ekranlarında, gazetelerin birinci sayfalarında basılan fotoğrafların gerçek mi olduğu, mizansen mi olduğu ancak yargılamayla anlaşılacaktır. Lütfen siz, yolsuzluk boyutuyla bizden herhangi bir olumsuzluk beklemeyin.
Bütün yargı gücünü kullansın, biz de siyasi irade olarak onun arkasında duracağız. Eğer hükümeti bugüne kadar yıpratamadığınız tüm eylemlerle birlikte siz yolsuzlukla, para kasalarıyla, ayakkabı kutularıyla, bir algı meydana getirerek önümüzdeki 30 Mart'ı, ondan sonraki cumhurbaşkanlığını etkilemeyi düşünüyorsanız, savcı savcılık görevini yapmıyorsa, yargıç yargıçlığını yapmıyorsa, emniyet içerisinde kümelenmiş bir avuç insan bu operasyonun bir parçası haline gelmişse kusura bakmayın bunun da hesabını sorarız, dedik."
"Fezleke gelsin diye beklemek yerine..."
"Yolsuzlukla mücadele bizim varlık sebebimizdir" ifadesini kullanan Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
"O makamlar, o bakanların çocukları, ailesi vesairesi, insanları hedef haline getirip linç etmeye gerek yok. Yargı bu konuda herşeyi yapacak, soruşturma devam ediyor. Arkasından iddianame, kovuşturma nasıl olur hep beraber göreceğiz. Mesele sadece fezleke değil. Mesele o soruşturmaların yargıda bir an evvel sonuca ulaşmasıdır.
'Fezleke gelsin' diye beklemek yerine muhalefetin yapacağı daha güzel şeyler de olabilir. Onları yapsınlar. 55 kişi var. 55 kişiyi bulsunlar. Bu, içerisine batırdıkları bakanlar hakkında soruşturma açılmasını isteyebilirler. Bunun siyasi sonucu da olur, ikincisi adli sonucu da olabilir. Bu yola
gitmeyerek, fezleke niye gelmedi diye her gün bağır bağır, ciyak ciyak bağırmalarına gerek yok. Anayasayı okusunlar, iç tüzüğü okusunlar, ne yapacaklarını göreceklerdir. Hükümetimizin alnı bu konuda açıktır. Başımız diktir, her olayı göğüsleyebilecek kadar cesaretimiz var."
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Haluk Levent korkuttu: Göğüs ağrısı şikayetiyle hastaneye kaldırıldı
KABİNE TOPLANTISI BAŞLADI! 23 Aralık 2024 Kabine Toplantısı kararları neler? Gözler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'da!
MEB 50 uzman yardımcısı alımı başvuruları ne zaman başlayacak, şartları neler? MEB PERSONEL ALIMI BAŞVURU EKRANI!
TOKİ 250 bin konut başvurusu ne zaman, nasıl yapılır, şartları neler? TOKİ 250 BİN KONUT BAŞVURUSU 2025 E-DEVLET EKRANI!
İlk Kez Konuştu: Umut'a Görüntüleri Sordum, Bana Dedi Ki...