'Bir hayat gözlerimin önünde yitip gitmişti'
Özbilici, suikast anınıysa şöyle anlattı: "Sonra birbirini izleyen silah sesleri geldi ve panik oluştu. Büyükelçinin bedeni yere düştü, benden birkaç adım öteye. Üzerinde hiç kan göremedim. Sırtından vurulmuş olabileceğini düşündüm. Ne gerçekleştiğini anlamam birkaç saniyemi aldı. Bir adam önümde ölmüştü, bir hayat gözlerimin önünde yitip gitmişti."
'İşimi yapmak zorundaydım'
Polis Mevlüt Mert Altıntaş'ın salondakilere silah tutarak Türkçe ve Arapça konuşmalar yaptığı sırada kendini bir yere konumladığını söyleyen Özbilici şöyle devam etti: "Başta suikatçiyi neyin harekete geçirdiğini anlamadım. Çeçen bir militan olabileceğini düşündüm. Ancak daha sonra Halep'le ilgili bağırdığını söylediler. Saldırgan galeyana gelmişti. Büyükelçinin bedeninin yanında geziniyor, duvardaki bazı fotoğrafları yere çalıyordu. Ben elbette korkmuştum ve saldırganın bana doğru dönme tehlikesini biliyordum. Ama biraz ilerledim ve onu çektim. Düşündüğüm şuydu: 'Buradayım. Yaralansam ya da ölsem bile ben bir gazeteciyim. İşimi yapmak zorundayım'. Hiç fotoğraf çekmeden kaçabilirdim ama insanlar bana 'Neden fotoğraf çekmedin' diye sorarsa doğru düzgün bir cevap veremezdim. Çatışma bölgelerinde fotoğraf çekerken ölen arkadaşlarımı ve meslektaşlarımı bile düşündüm." Salondan çıktıktan sonra fotoğrafları düzenlemek için ofise döndüğünü belirten Özbilici, "Saldırganın büyükelçi konuştuğu sırada arkasında yer aldığını görünce şoke oldum. Sanki bir arkadaş ya da bir koruma gibiydi" dedi.