Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan'ın gazetedeki Fotoğraflarla gündemdekiler başlıklı bugünkü köşe yazısı...PENÇE-Kilit Operasyonunun gerçekleştirildiği Zapa en yakın bölgelerde incelemeler yapmış Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar. Bu arada Şırnakın merkezinde bir çay bahçesinde vatandaşlarla da bir araya gelmiş. Yanında Genelkurmay Başkanı Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Musa Avsever de var. Vatandaşlarla çay içip sohbet etmişler. Güzel ve anlamlı bir fotoğraf. Hakkını verelim lütfen. İYİ gününüzde de kötü gününüzde de yanınızda olacak dostlarınız olmalı. Şahsen benim pek yok. Bu açıdan Safiye Soymanın Seda Sayana yönelik tutkulu dostluğunu her daim gıptayla izlemişimdir. Kötü gününde yanında, iyi gününde yanında. Ve kim bilir kaç Seda Sayan düğününe katılmıştır mutluluğunu paylaşmak için. Faik Bey ise eş durumundan vefalı gibi geldi bana. (NOT: Safiye Soyman, janjanlı kıyafetiyle gelin hanımdan biraz rol çalmış ama bağışlanmayacak bir kusur değildir bu.) GÖNÜL selamı, kol tokuşturma falan... Hepsini geride bıraktım. Hatta yumruk bile tokuşturmuyorum. Konvansiyonel el sıkışmaya çoktan geçtim. Benim durumumdan tabii ki sembolik bir anlam çıkmaz. Ama Sağlık Bakanı Fahrettin Kocanın durumundan sembolik anlamın bile ötesinde bir mesaj çıkar. Bakan Koca tokalaşmaya başlamışsa... Bir devir sona ermiş demektir. İşte bu fotoğraf, bir devrin sona erdiğini gösteriyor. ESKİDEN sadece CHP Milletvekili olarak konuşuyordu Sezgin Tanrıkulu. Bu nedenle ne söylese çok da sorun olmuyordu. En aykırı, en uç, en marjinal yerde de dursa sorun olmuyordu. Ama artık devir değişti. O artık Millet İttifakının bir parçası... O artık altılı masanın tüm hassasiyetlerini sırtında taşımak zorunda. İşte tam da bu nedenle eskisi gibi rahat değil. Artık sürekli Ne yapıyorsun? Bize oy kaybettireceksin. Millet İttifakına dinamit atıyorsun falan türü tepkilere maruz kalıyor, kalacak. CUMHURBAŞKANI Erdoğan, gençlerle masa tenisi oynadı. Ancak raketi tutuş biçimi çok tartışıldı. Bazıları Raket tutmayı bilmiyor diye bayağı bir tatava yaptı. En son orta mektepte masa tenisi oynamış bana da tuhaf geldi bu raket tutuş. Benim gibi sporun her alanında kabiliyet düşmanı olan birinin bu konuda ahkâm kesme hakkı yok. Ama işin inceliklerini bilenlerden bazıları, Erdoğanın raket tutuşunun masa tenisi literatüründe yerinin olduğunu öne sürdüler. Bazı şampiyon masa tenisçilerin raket tutuşlarını da buna örnek olarak gösterdiler. Sonuçta bu fotoğraf, siyasete raket tutuş tartışması diye bir tartışmayı armağan etmiş oldu. BU sefer de başaramadı Marine Hanım. Marine Hanım ve babasını yan yana gösteren bu eski fotoğrafa bakınca... Babası ile Marine Hanımı mukayese ettim ister istemez. Babası sert bir faşistti. Marine Hanım ise birazcık daha ehlileşmiş bir faşist. Babası yüzde 18 oy almıştı ikinci turda. Marine Hanım ise bunu yüzde 42ye çıkardı. Babasının ikinci tura kalması, Fransayı panikletmişti. Marine Hanımın yüzde 42ye çıkması ise eskisi kadar panikletmiyor Fransayı. Zamanla her şeye alışılıyor yahu! YAKA bağır açmış, göğüs kıllarını sergilemişti Macron. Seçime böyle gitmişti. Sonuçta başardı. Sonuçta kazandı. Sonuçta galip geldi. Ama bu nasıl bir zaferdir? Faşist Le Peni engellemek için solun tüm kesimlerinin oylarını alarak kazandı bu zaferi Macron. İstemeye istemeye oy verdiler kendisine. Sırf Le Pen gelmesin diye. Daha da kötü olanı faşist Le Pen, oylarını yüzde 33ten yüzde 42ye yükseltti. Galip sayılır bu yolda mağlup diye bir söz vardır eskilerden. Onun tam tersi bir durum söz konusu yani. BAHAR geldiğinde İstanbula rengini verir erguvan. Bilmiyordum, yeni öğrendim: Erguvan moru, doğal yollarla üretilen en zor renkmiş. Hatta bu yüzden Bizansta zenginlik ve güç belirtisi olarak görülürmüş. Neyse... Bizansı bir tarafa bırakıp bugüne gelelim: Benim için İstanbulda bahar güneşle gelmez, kuşların cıvıldamasıyla gelmez, erguvanla gelir. Bizim apartmanın yan tarafında bir erguvan ağacı var. Her gördüğümde Bahar gelmiş demem bundandır.