12 Eylülcüler yargılamaya karşı çıktı
12 Eylül davasında yargılanan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ve Kenan Evren, yargının yetkisini 1982 Anayasası'ndan aldığını ve Milli Güvenlik Konseyi üyesi olan kendilerini yargılamaya yetkisi olmadığını ileri sürdü.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık Ali Tahsin Şahinkaya'ya, darbe süreciyle ilgili bir dizi soru yöneltti.
Şahinkaya, mahkemenin, "12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasında ABD veya bir başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?" sorusu üzerine, "Arz etmiştim efendim, (yanıt) vermeyeceğim" dedi.
Duruşmaya katılanların tutanağa geçirilmesinin ardından sanıkların bulundukları sağlık kuruluşları arasında kurulan sistem açıldı. Her iki sanığın da dünkü gibi yataklarında bulunduğu görüldü. Kenan Evren siyah kazak, Tahsin Şahinkaya ise pijama üzerine lacivert hırka giyerken, iki sanığın da üstü göğsüne kadar örtülüydü. Kenan Evren'in yanında bir su şişesi bulunduğu dikkati çekti. Sanıkların yanında önceki ara karar uyarınca birer naip hakim görev yaptı.
İstanbul GATA'da görevli İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Seyfettin Mermerci, Şahinkaya'nın yanında avukatı Mithat Burak Başkale, hemşire Sezan Zorgun, yazı işleri müdürü Şafak Nur Dede ve bilgi işlem görevlisi Yücel Akbulut'un bulunduğu bildirildi.
Ankara GATA'da görevlendirilen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hakimi Muhammet Alabaş ise Evren'in yanında avukatı Sezin Duygu Tuncer, hastane hekimi Yalçın Gökoğlan, hemşire Perihan Özdel, bilgi işlem görevlileri Abdülaziz Yavuz ve Ümit Demirkan ile zabıt katibi Hakan Kocaoğlu'nun olduğunu söyledi.
Avukatlardan Fikret Babaoğlu, bunların tutanağa geçirilmesi sonrasında söz aldı. Babaoğlu, sanıkların sistematik işkence ve kötü muamele suçları yönünden de savunmalarının yapılması gerektiğini öne sürdü. Babaoğlu, "İddianamenin hukuki değerlendirmesinde sanıkların 146. maddeden yargılandıkları yazılıysa da genel değerlendirme bölümüne baktığımızda sanıkların aynı zamanda sistematik işkence ve kötü muameleden de yargılandığı görülüyor. Bu anlamda sanıkları uyarmanız gerekiyor" dedi.
Babaoğlu, sanıkların avukatları Bülent Acar'ın "rehavet içinde olduğunu" söyledi ve müvekkillerini uyarmasını istedi. Avukat Acar ise bu sözlere, "Rehavet ne demek" diye tepki gösterdi. Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Avukat Babaoğlu'nu, ses tonunu ayarlaması ve sanık avukatlarına yönelik el hareketi yapmaması konusunda uyardı. Sanıkların avukatı Acar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarafımıza yöneltilen rehavet içinde olma iddiasını şiddetle reddederim. Biz, kamusal savunma makamında görevli müdafi olarak yaptığımız görevin bilincindeyiz. Bugüne kadar bunu yeteri kadar göstermiş olduğumuzu ümit ediyoruz. Bir meslektaşımın beni uyarmasını dışarda mutlulukla karşılarım ama davada bu şekilde kabul edemem. Bunu olmamış addediyorum. Bir daha olursa misliyle karşılık veririm. Burası Türk ulusu adına yargılama yapılan bir duruşma salonu. Herkesin birbirine karşı aynı adli nezaket içinde olması gerekir. Sayın meslektaşımın hukuki talebine gelince bir kere doğru bilgi verilmedi. Bizzat cumhuriyet savcısı iddianamede iki farklı soruşturmanın bulunduğunu söylüyor, numarasını veriyor. Sistematik işkence, kötü muamele iddialarının ayrı bir soruşturma olduğunu söylüyor. Bu davanın konusu iddianamede belirtilen fiil ve olgulara ilişkindir. Bir ceza davasında yargılanan fiil dışında herhangi bir fiilden söz edilmesi, o fiille ilgili dava açıldığı anlamına gelmez. Müvekkilim, iddianamede belirtilen fiillerden yargılanmaktadır. O nedenle talebin reddine karar verilmesini istiyoruz."
Avukat Babaoğlu ise bu beyan üzerine, "Tamamen iddianamedeki cümlelere dayanarak, hukuki değerlendirmeler yaparak konuşmamı sürdürdüm. Kastım kimseye hakaret değil. Meslektaşımı da gereği gibi uyardım. Bir uyarı daha yapıyorum, nerede yazıyor sistematik işkence ve kötü muamele soruşturmasının tefrik edildiği? Ben tamamen iddianameden okuyorum. Savcı iki genel değerlendirme yapmış, biri darbeyle ilgili, diğeri sistematik işkenceyle ilgili. Belki sayın meslektaşım bilmiyor, belki hukuki bilgisi bu kadar" diye konuştu.
Talebe ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Cemil Tuğtekin, "iddianamedeki anlatım ve sevk maddesi doğrultusunda, sanıkların savunmalarının alınması gerektiği kanaatine varıldığından, sanıklar yönünden cezalandırılması istenen madde gözetilerek savunmalarının alınmasını" talep etti.
Mahkeme heyeti, "iddianamede işkence olaylarının yanı sıra başka olaylara da yer verildiğini ancak işkence ve bu olaylarda somut suç isnadında
bulunulmadığını, mahkemenin daha önceki ara kararıyla sanıklar hakkında sistematik işkenceye neden olma suçlaması yönünden suç duyurusunda
bulunulduğunu" belirterek, "talebin reddine ve sanıkların savunmalarının, iddianamede belirtilen suç ve sevk maddeleri doğrultusunda alınmasına" karar verdi.
Mahkeme, bu sırada İstanbul GATA'da bulunan sanık Tahsin Şahinkaya'ya tıbbi müdahale yapıldığının anlaşıldığını tutanağa geçirdi.
"Bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok"
Duruşmada daha sonra sanıklardan Kenan Evren'in savunmasının alınacağı açıklandı. Mahkeme Başkanı İnce, Evren'e iddianamedeki suçlamaları özetledikten sonra yasal haklarını hatırlattı.
İnce, "Haklarınızı anladınız mı? Savunmanızı kendiniz mi yapacaksınız? Müdafiniz eşliğinde mi savunma yapmak istiyorsunuz" diye sordu. Evren, "Ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum" karşılığını verdi.
Bunun üzerine İnce, "O noktaya gelmedik daha" diyerek, aynı soruyu tekrarladı. Evren bu defa da "Bizim bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok"
ifadesini kullandı. İnce'nin soruyu tekrarlamasıyla Evren, "Evet" dedi.
Süleyman İnce, daha sonra Şahinkaya'ya, savunmasını avukat eşliğinde yapıp yapmayacağını sordu. Şahinkaya, soruya "Evet efendim" yanıtını verdi. Evren savunmasına başlamadan, müdahil avukatlarından Ömer Kavilli söz aldı. Sanıklar arasında hiyerarşi bulunduğunu belirten Kavili, "Sanıklardan bir tanesi çetenin lideridir. Bir sanığın ifadesi alınırken, diğer sanığın, bunu izleyememesinin sağlanmasını talep ediyoruz" dedi.
Sanıkların avukatı Acar, "sanıkların böyle bir endişe taşımadığını, ifadelerinin birlikte alınmasında sorun olmayacağını" ifade ederek, talebin reddini istedi. Savcı Tuğtekin de tasarrufun mahkemede olduğunu belirtti.
Mahkeme, Kavili'nin talebinin reddine karar verdi.
Bu sırada, naip hakim, Tahsin Şahinkaya'nın ilaç alması gerektiğini mahkeme heyetine sistem üzerinden bildirdi. Mahkeme Başkanı İnce, sanıkların savunmalarına geçmeden önce duruşmaya kısa bir ara verdi.
Savunma sırası değişti
Aranın ardından söz alan müdahil avukatlarından Arif Ali Cangı, "sanıklar arasındaki astlık ve üstlük ilişkisi dikkate alınarak, savunmalara Ali
Tahsin Şahinkaya'dan başlanmasını" istedi. Mahkeme, talebi yerinde görerek, Evren'den önce Şahinkaya'nın savunmasını dinledi.
Şahinkaya, kağıttan okuduğu savunmasında, 12 Eylül müdahalesini yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta heyetinden oluşan Milli Güvenlik
Konseyi'nin, asli kurucu iktidar olduğunu ileri sürdü. Müdahalenin ve alınan kararların Türk milletine açıklandığını ifade eden Şahinkaya, Milli Güvenlik Konseyi'nin yeni anayasayı ve kurucu meclisi oluşturduğunu, yeni anayasal düzeni kurduğunu ifade etti.
"Bizler o gün için en doğru olanı yaptık"
1982 Anayasası ile hükme bağlanan tasarrufların suç olamayacağını savunan Şahinkaya, bugün devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla genel idaresinin 1982 Anayasası'na bağlı olduğunu söyledi. Şahinkaya, şunları kaydetti:
"Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası'ndan alan
yargının, Milli Güvenlik Konseyi'nden olan bize suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur. Milli Güvenlik Konseyi üyesi olarak, bana sanık sıfatı ne idareten ne hukuken mümkün değildir. Ben 12 Eylül darbesini emir komuta içerisinde yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Hava Kuvvetleri Komutanı'ydım. Milli Güvenlik Konseyi üyesiydim. Bizim muhatabımız büyük Türk milletidir. Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980'de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık. 12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış tarihi bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu ve 'en büyük eserim' dediği Türkiye Cumhuriyeti'nin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Büyük önderin en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti büyük Türk milletiyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik saldırıları önleme ve bastırmanın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığının temeli olduğunu ifade eden Şahinkaya,
"Maalesef ortada açılmış bir dava bulunmaktadır. Yüce mahkemede görevini yapmaktadır. Sanık sıfatı almadığımı açıklamıştım, başka herhangi bir beyanda bulunmayacağım, herhangi bir soruya cevap veremeyeceğim" dedi.
Soruları yanıtsız bıraktı
Mahkeme Başkanı İnce'nin daha önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla alınan ifadesini tekrarlayıp tekrarlamadığı sorusuna, "Evet efendim" karşılığını veren Şahinkaya, sabıkasının olmadığını söyledi.
Daha sonra mahkeme heyeti Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Ancak Şahinkaya, her sorunun ardından, yanıt vermeyeceğini söyledi.
Heyetin, Şahinkaya'ya yönelttiği sorular şunlar:
-Bireysel olarak bir darbe yapmanın gerektiğine ne zaman inandınız? Bu kararınızı kimlerle paylaştınız? Darbe yapılması yönündeki karara hangi tarihli toplantıda, hangi komuta kademesiyle hangi komutanlarla karar verdiniz? Sizin dışınızda kalan, yani emir komuta zinciri dışındaki TSK görevlilerince veya TSK dışında bir silahlı güç tarafından darbe yapılsaydı buna o dönemdeki tepkiniz ne olurdu?
-12 Eylül askeri darbesinin yapılmasıyla birlikte önceden isimleri tespit edilen kişilerin bulundukları yerden toplanmaya başlandıkları dikkate alındığında bu kişilerin listeleri ne şekilde oluşturulmuştur? Bunlar arasında suç işlediği iddia edilen kişilerin adresleri ve yerleri belli iken 12 Eylül 1980 öncesinde gözaltı ve yakalama işlemlerinin yapılmamasının nedeni nedir?
-Komuta kademesinde 'Darbeyi daha önce yapacaktık, ancak olgunlaşmasını bekledik' şeklinde gazetelere demeçler verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. İddianamede anlatım olarak yer verilen 16 Mart İstanbul Üniversitesi, 1 Mayıs 1977 Taksim, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarında birçok aydın, yazar, gazeteci, öğretim üyesinin katledilmesinin toplumda darbe beklentisi yarattığı iddia edildiği de dikkate alındığında, bu olaylara göz yumulması söz konusu mudur? Veya bu olayların niteliğine uygun müdahaleler yapılmış mıdır?
-Hemen her fırsatta, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından verilen beyanatlarda çok kısa zamanda demokratik düzene geçişi sağlamanın amaç edinildiği ifade edildiğine göre, askeri mahkemeler tarafından verilen idam kararlarının onaylanmasını demokratik düzene geçiş sonrasında milletin tercihleri ile oluşacak TBMM'ye bırakmak yerine Milli Güvenlik Konseyi eliyle yerine getirmenizin sebebi nedir?
-12 Eylül askeri darbesi yapıldıktan sonra gözaltında ölümler yaşanmış, başta Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde işkence sonucu ölümler olmuştur. Bu olayların engellenmesi için bir çaba gösterdiniz mi?
-12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasında, ABD veya bir başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?
Müdahil avukatlarından Kavili de Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Şahinkaya, sorulara bir kez daha yanıt vermeyeceğini bildirdi. Sorular sorulduğu sırada Şahinkaya'nın zaman zaman gözlerini kapattığı dikkati çekti.
Sanık avukatı Bülent Acar söz alarak, "sanığın özgür iradesiyle soruları yanıtlamayacağını bildirdiğini" ifade etti ve "Sorulara cevap vermeyeceğini belirten, bunu ortaya koyan bir sanığa yönelik sorulara devam edilmesi demek, yasak sorgu usullerinin uygulanması demektir. Müvekkilime soru sorulmamasını talep ediyorum" dedi.
Avukat Kavili ise sorgu bütünlüğüne karışılmaması yönünde ara karar verilmesini istedi.
Söz alan bazı müdahil avukatları da sanık cevap vermese bile soruların yöneltilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti, müdahillerin sanıklara soru sormaya devam etmelerini kararlaştırarak, duruşmaya öğle arası verdi.
Kenan Evren'in savunması
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın öğleden sonraki bölümünde müdahil avukatları, sabah saatlerinde savunmasını yapan Tahsin Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Şahinkaya, sorular üzerine sessiz kalmayı tercih etti.
Tahsin Şahinkaya'nın ardından Ankara GATA'da bulunan Kenan Evren, sesli ve görüntülü sistem aracılığıyla savunmasını yaptı.
Yazılı savunmasını okuyan Evren, 12 Eylül'ün "kurucu iktidar" harekatı olduğunu ve yapılış nedeninin bildiriyle Türk milletine açıklandığını söyledi.
12 Eylül harekatını yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta heyetinin, kurucu iktidar olarak Milli Güvenlik Konseyi'ni oluşturduğunu kaydeden Evren, "Milli Güvenlik Konseyi, kurucu iktidar olarak Anayasa'daki kanunları çıkarmış, yeni anayasal düzeni oluşturmaya başlamıştır. Kurucu Meclis'in oluşturulması, yeni Anayasa'nın yapılması ve halkoyuyla yürürlüğe konulmasıyla yeni anayasal düzen tamamlanmıştır" diye konuştu.
Evren, "kurucu iktidar olan Milli Güvenlik Konseyi'nin başkanı ve devlet başkanı olduğunu" belirterek, bu görevleri, TBMM'nin faaliyete geçtiği tarihe kadar sürdürdüğünü, bu tarihten sonra 7. Cumhurbaşkanı olarak görevine devam ettiğini hatırlattı.
"Yargılama yetkisi bulunmamaktadır"
Milli Güvenlik Konseyi'nin 1982 Anayasası'yla hükme bağlanmasının suç olduğunun iddia edilemeyeceğini savunan Evren, "Beni ve silah arkadaşlarımı, 12 Eylül ve sonrasındaki tasarruflarından dolayı, yetkisini 1982 Anayasası'ndan alan yargının suç isnat etme ve yargılama yetkisi bulunmamaktadır" dedi.
Evren, şöyle konuştu: "Kurucu iktidar olmayı, yani ihtilal yapmayı suç sayan bir kanun yoktur, olması da mümkün değildir. Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik. Herkesin ihtilal ile ihtilale teşebbüsün aynı şey olmadığını bilmesi gerekir. Ben, 12 Eylül harekatını yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanıyım. Türkiye Cumhuriyeti'nin 7. Cumhurbaşkanıyım. Ben, 12 Eylül harekatının hesabını Türk milletine verdim. Bundan sonra beni tarih yargılar. 12 Eylül harekatını herkes istediği gibi değerlendirebilir.
12 Eylül ile ilgili beceriksiz siyasetçilerin söylemlerini geçen yıllar yalanlamaktadır. Demokrasinin işlediği yerde ihtilal olmaz. Siyasetçi beceriksizliğini askere kapora edemez. Türk Silahlı Kuvvetleri, iktidar olmanın meraklısı değildir. 12 Eylül 1980'den bugüne kadar yaşananların bir daha yaşanmaması bunu göstermektedir. Ülkenin o tarihteki ve öncesindeki durumunu büyük Türk milleti bilmektedir. Büyük Türk milleti o olaylara layık değildi. Biz o gün doğru olanı yaptık. Bugün de olsa aynı şekilde ihtilal yapardık.
Tabii ki adli yargı mensupları ve yüksek mahkeme görevini yapmaktadır. Yukarıdaki açıklamalarımla birlikte söyleyeceğim bunlardır. Benim görevim bunlara yardımcı olmaktır. Sanık olmadığımı yukarıda açıklamıştım. Bu beyanımın dışında başkaca bir beyanda bulunmayacağım. Mahkeme sorularına cevap vermeyeceğim. Kusura bakmayınız."
Evren, "Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca alınan ifadenizi tekrarlıyor musunuz" sorusu üzerine, "Ne vermişim orada?" dedi.
Evren'e bunun üzerine, soruşturma aşamasında verdiği beyanları anımsatıldı. Evren, bu beyanları tekrarladığını bildirdi.
12 Eylül Davası'nda bugünkü duruşma tamamlandı. Duruşmaya yarın sabah devam edilecek.