hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Yapay zekayı en iyi şekilde anlatan filmler (2. Bölüm)

    Yapay zekayı en iyi şekilde anlatan filmler (2. Bölüm)
    expand

    Bu dosya konusu ile ilgili bir önceki yazımızda "Yapay Zeka" kavramını en iyi şekilde anlatan, onunla ilgili sorulmuş tüm sorulara kendine has cevaplar veren ve her sinemasever tarafından mutlaka izlenmesi gereken 10 filmin listesini yapacağımızı söylemiştik.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İlk beş film; 2001: A Space Odyssey (1968), 2001: A Space Odyssey (1968), A.I. Artificial Intelligence (2001), Ghost In The Shell (1995) ve Her (2013)'dü. Şimdi, listeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Herkese iyi okumalar ve iyi seyirler!

    Colossus: The Forbin Project (1970)

    Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında devam eden soğuk savaş, muazzam bir "B Film" örneği olan Colossus: The Forbin Project'e o eşsiz havasını katmış ve aslen "yapay zeka" üzerine bir film olmasına rağmen, dönemin politik havasının esaslı bir eleştirisi olmuş diyebiliriz.

    Colossus: The Forbin Project

    Filmin hikayesi şu; Dr. Forbin (Eric Braeden) dünyanın en gelişmiş yapay zekası olan "Colossus'u" icat ederek, onu gelmiş geçmiş en muhteşem nükleer defans sistemi olarak tasarlıyor. Sovyetler de bu atağa "Guardian" adını verdikleri bir başka süper yapay zeka ile karşılık veriyorlar. İki cihaz karşı karşıya gelip, bağlantıya geçtiğinde sadece ikisinin anlayabileceği bir "Binary Code" dili oluşturuyor ve "Dünyanın iyiliği için" insan ırkını kolonize etmeye karar veriyorlar. İlkel tekniklerle çekilmiş olmasına rağmen kendine has sürprizlere sahip olan bu film, sinematografisi, James Bridges tarafından zekice yazılmış senaryosu ve Michel Colombier'ın etkileyici müzikleriyle bu listeye girmeyi hak edecek kadar farklı bir "prodüksiyon değeri" taşıyor. Kendi türünden bir varlıkla, "aptal" insanlara kıyasla çok daha iyi iletişim kuran ve "esas iyilik ülküsüyle" önemsiz piyonları feda etmeye hazır olan bir yapay zeka kavramı dönem sineması için gerçekten yenilikçi bir bakış açısı sunuyor. Ayrıca 70'lerin bir daha asla benzerine rastlanmayacak o eşsiz retro havası için "synthesizer" ile oluşturulmuş ses efektlerinin katkısını da unutmayalım!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    The Matrix (1999)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Matrix dendiğinde aklınıza ilk gelen şey "yapay zeka" olmayabilir ama hepimizin hayatını öyle ya da böyle etkileyen bir fırtına olan The Matrix; aslında esaslı bir yapay zeka filmidir. Direk olarak "yapay zeka" temasını ele almasa da Cyberpunk evreninin geniş kitlelerce benimsenen bir yorumuna dayanan, hatta tartışmalı bir şekilde bu listedeki bir başka yapım olan "Ghost in the Shell'den" etkilendiği / esinlendiği söylenen The Matrix efsanesi, bize yaşadığımız dünyanın gerçekliğini sorgulatmayı başaracak kadar mükemmel bir filmdi.

    The Matrix (1999)

    Don Davis tarafından bestelenen eşsiz Score'u, Wachowski'leri "yeşille" özdeşleştiren benzersiz sinematografisi, bir dönemin gençliğini kendine esir eden sanat yönetmenliği ve varlık felsefesini kitlelerle tanıştıran senaryosu ile hâlâ yarattığı şok dalgasının büyüklüğüne erişilemeyeceğinin sinyallerini veriyor. Neredeyse tüm sahneleri kült haline gelen, gösterime girdikten seneler sonra bile pek çok yönetmene esin kaynağı olan, aksiyon sinemasını çok derin ve tatmin edici bir boyuta taşıyan The Matrix, tartışmalı olarak çekilmiş en iyi bilim kurgu filmi olabilir. Filmin yapay zeka sözcülüğünü esaslı bir kötü karakter / villain olan Agent Smith üstleniyor ve "Makineler" medeniyetinin diğer sözcüleri olan Kahin, Mimar ve irili ufaklı pek çok "programın" dünyasını bize Hugo Weaving arayüzüyle sunuyor. Bu noktada, temanın derinliklerine inen pek çok detayı The Matrix'in kendisinden ziyade "tamamlayıcı" olarak tasarlanan Animatrix serisinde ve hatta pek çok kişi tarafından bilinmeyen Enter the Matrix ve Path of Neo oyunlarında bulabilirsiniz. Hatta filmleri daha iyi anlamak istiyorsanız mutlaka oyunları oynamanız gerektiğini söyleyebilirim. Devam filmleri ilki kadar başarılı olmasa da, bir üçleme olarak benzersiz bir sinematik evren sunan The Matrix külliyatı, bizden sonra gelen nesil için bize göre Star Wars neyse o olabilir. Hatta bana kalırsa yere göğe konulamayan Star Wars; The Matrix evreninin yanında tatlı bir peri masalı gibi kalıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    The Terminator (1984)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Terminator 2: The Judgment Day benim en sevdiğim filmdir; ama bu filmi 6 yaşımdayken VHS'den izlediğim için objektif davranamıyor olabilirim. Fakat bu listenin esas misafiri, Terminator efsanesinin temelini atan ilk film; The Terminator'dür. "İnsani hırslarla inşa edilen bir yapay zekanın (Skynet), ele ve dile gelir gelmez insan ırkına düşman kesilerek onun kökünü kazımaya yemin etmesi" olarak özetlenebilecek bu film, ana tema olarak şeytani bir yapay zekayı ele alsa da özünde muazzam bir yol filmidir.

    The Terminator (1984)

    Başından sonuna kadar kaçma ve kovalama dinamikleri üzerine inşa edilen senaryo, efsaneler efsanesi Arnold Schwarzennegger'ın insanlıktan nasibini almamış T800 performansı ile iki milenyuma adını kazımıştır. Dönemin Hollywood sinemasının tüm aksiyon bazlı gereksinimlerini yerine getiren The Terminator, James Cameron'ın incelikli zekası sayesinde bilim kurgu sinemasına eşi benzeri olmayan bir "sibernetik organizma" düsturu kazandırmayı başardı. O güne kadar Isaac Asimov'un Üç Robot Yasası'nı temel almayan gerçekçi ve derin bir yapay zeka inşa etmek; hem de bunu inandırıcı kılmak çok zordu. Fakat Cameron'ın Terminator'ü tüm bunları endoskeleton'unun tersiyle iterek kendisini "It can't be reasoned with It doesn't feel pity, or remorse, or fear" olarak tanımlatmayı başardı. Bugün bile pek çok insanın en büyük korkusu T800 gibi bir yok ediciye karşı hayatta kalma mücadelesi vermek olabilir. Filmde, Skynet'in neden insanlara bu kadar "düşman" olduğu net bir şekilde açıklanmasa da SAGA'nın genelinde buna sebep olan fikrin "ölüm korkusu" olduğunu biliyoruz. Evet, Skynet'in insan ırkını yer yüzünden silme isteğinin tek bir nedeni var; Onun fişini çekmemizden korkması... Hâlâ izlememiş olma şansınız var mı bilmiyorum; ama eğer böyle bir şey söz konusuysa işi gücü bırakın ve derhal bu kült yapımı izleyin.

    Demon Seed (1977)

    Bu listenin belki de en az bilinen / izlenen filmlerinden biri olan Demon Seed pek çok jenerik listeye giremiyor. Bunun sebebi kötü bir film olması değil; hikayenin temelinde yer alan "yapay zekanın" görece "organik" sayılabilecek bir var oluş biçimine sahip olması.

    Demon Seed (1977)

    Ayrıca bir "bilim kurgu" filminden ziyade, eski ahit göndermeleriyle dolu bir "korku filmi" olduğu için, insanın aklına "yapay zeka" dendiği vakit hemen Demon Seed gelmiyor. Listedeki diğer B Film'imiz Colossus: The Forbin Project gibi türünün mükemmel bir örneği olan Demon Seed, tanrı kompleksine sahip yaratıcısının karısı ile kafayı bozmuş megalomanyak bir süper bilgisayarı konu alıyor. Proteus IV isimli bu varlığın tek amacı Dr. Harris'in (Fritz Weaver) karısı Susan (Julie Christie) ile çiftleşerek üremek... Zamanında anti-komünist propaganda yaptığı gerekçesiyle ana vatanından sürülen Jerry Fielding'in bombastik müziklerinden midir nedir, tuhaf bir "Sovyet" havasına sahip olan bu yapım, varlığını "organik" bir temele taşıyarak evrimleşmek isteyen yapay zeka konseptiyle gerçekten yaratıcı biri işe imza atıyor. MIT profesörlerinden Robert Jeffe'nin katkıları ile yazılan Demon Seed'i izlerken amigdalanızın karıncalandığınızı hissedeceksiniz.

    Metropolis (1927)

    Bu filmi iki nedenden ötürü de bu listeye almadım; IMBD listesinde yer alan eski bir film olduğu için aşırı övgüye mazhar olma imtiyazıyla donatılması ya da tam tersi, IMBD listesinde yer alan eski bir film olduğu için "abartılmış bir balon" sanılarak mevcudiyetine burun kıvırılması... Bugün "illuminati ifşacısı" blog'larda Beyonce klibinin ana kaynağı olarak gösteriliyor olabilir; fakat Metropolis esasında sinema tarihimizin en anlı şanlı eserlerinden birisidir.

    Metropolis (1927)

    Doğruyu söylemek gerekirse bu başarısını borçlu olduğu esas unsur set tasarımları ve yapım değeridir denilebilir; fakat dönemin şartları ele alındığına neden ağzı açık bırakacak kadar muazzam (ve günün teamülüne göre derin göndermelerle bezenmiş) bir eser olduğu daha net anlaşılıyor. "Maria" suretli biyo-mekanik bir robotun dini bir alt metin içeren varoluş sancılarını ele alan bu film, reenkarnasyondan yaratılışa, ruhtan materyalizme pek çok temaya paldır küldür dokunuyor. Adına tam olarak "yapay zeka" diyemesek de "duygusal tepkiler verebilen bir robot" tanımıyla, ele aldığımız kavramın temel taşlarını çekirdeğine yerleştiren Metropolis; "İnsan'a Karşı Makine" konseptini içeren bakış açısıyla bu listede yer alan pek çok filmin, hatta belki de tüm filmlerin öncülü olmayı başarmış bir başyapıt. Eğer sırf, bugünün standartlarına göre "aşırı yavaş ilerliyor" diye filme şans vermeyecekseniz, lütfen bu kararınızı bir kez daha gözden geçirin. Üzerine, film hakkında yazılmış harika bir analizi okumak isterseniz de sizi buraya alalım.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow