hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Soğuk Savaş Döneminde Bilim ve Teknoloji

    Soğuk Savaş Döneminde Bilim ve Teknoloji
    expand

    Dünya, belki de insanlık kendini bildi bileli "çift kutuplu" bir gerginliğin ortasında olmaya alışkın... Bütünler, parçalar değişiyor, insanlar ve sistemler doğup ölüyor... Zaman geçiyor, fakat mevcudiyeti değişmeyen tek bir şey var: Yaşam barındıran ve silahların ateşlenmediği hemen her yerde devam eden "Soğuk Savaş."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Adı, rengi ve yapısı maskeden maskeye bürünen iki zıt kutbun bitmek bilmeyen mücadelesi yer yüzündeki dönemsel beşeriyeti yıkarken, buz dağının görünmeyen yüzündeki zamansız köklerimizi güçlendiriyor. Evet, hangi dönemde ve hangi coğrafyada olursak olalım; sıcak cephelerde çarpışmadığımız her an "görünmez düşmanlara karşı" soğuk savaş yürütmeye devam ediyoruz. Ve bu savaş, ister sevelim istersek nefret edelim; bilim ve teknolojimizin hızla gelişmesine neden oluyor. Fakat objektifimizi, ülkemizin de içinden geçtiği karanlık gündemimize çevirmeden önce, "Soğuk Savaş" adının hakkını veren hatta onu dilimize kazandıran o  esas döneme gidelim.

    Yazı dizisinin birinci bölümünde Büyük Bilim Fenomeni, ABD vs SSCB rekabeti, iki süper güçün teknoloji ve bilime bakış açısı ve Uzay Yarışı konularına değineceğiz.

    1) Big Science / Büyük Bilim Fenomeni

    Soğuk Savaş; (İngilizce: Cold War, Rusça: Холодная война), iki süper gücün; yani ABD önderliğindeki Batı Bloku'yla Sovyetler Birliği önderliğindeki Doğu Bloku'nun arasında 1947'den 1991'e kadar süren siyasi ve askeri gerginliğe verilen genel isim... Bu savaşa "Soğuk" deniyor; çünkü beklendiği -hatta o dönemlerde arzu edildiği üzere- Dünyamızı yok oluşa sürükleyen bir nükleer savaş gerçekleşmedi. Sovyetler Birliği dağılana kadar hiçbir nükleer füzenin fitili "ateşlenmediği" için, ismindeki "Soğuk" takısını hürmetle yad ediyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Big Science

    Bu dönemi iyi anlamak için, özellikle 1960'larda lügâtımıza giren "Big Science" yani "Büyük Bilim" hareketini incelemek gerekir. O dönemde, II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından iyice hareketlenen bilim sahnesini ve ulusların kaderini değiştiren dev buluşlara gebe olan teknolojik fenomenleri tanımlamak için kullanılan bu isim, günümüzde büyük bütçeli ve disiplinler arası geçişleri olan mega araştırmaları içeren projeleri kapsıyor. (Örn; CERN, ISS, VLA, James Webb Uzay Teleskopu vb.)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    2) ABD vs Sovyetler Birliği / CCF vs STR

    Bugün "bilim" ya da "teknoloji" dediğimizde aklımıza gelen ilk şey genellikle sağlık, ev / yaşam teknolojileri ve günlük aletlerle ilişkili oluyor. Fakat 60'larda "bilim ve teknoloji" dendiği vakit, havaya hakim olan tema sosyal ve doğal bilimlerle karışık politik analizleri içeriyordu. "Demir Perde'nin" iki tarafında da II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından patlayan bir "bilim ve teknoloji" yarışı mevcuttu. Ve bugün, "normalleşmiş" kabul edilen bir toplumda olağan karşılanan bilimsel / teknolojik gelişmeler; o zamanlar aşırı derecede politize olmuş iki kutbun sürtüşmeleri sonucunda meydana geliyordu.

    Soğuk Savaş ABD vs SSCB

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ABD özelinde "Big Science" hareketinin ilk kıvılcımı, "anti-komünist" bir oluşum olan "Congress for Cultural Freedom / Kültürel Özgürlük Kongresi" hareketi bünyesinde oluştu. Zaten 60'ların sonuna doğru, 35 ülkeye yayılan bu yapının CIA tarafından desteklendiği ve bütçelendirdiği ortaya çıkmıştı. CCF'nin Sovyetler'deki karşılığı İngilizce ismiyle STR'ydi; "Scientific-Technological Revolution." Bu konuda detaylı bir makale okumak isterseniz 1983'ün Foreign Affairs baskısında yer alan "The "Scientific-Technological Revolution" and Soviet Foreign Policy" makalesine bakabilirsiniz.

    3) Soğuk Savaş Döneminde ABD'nin Bilim ve Teknolojiye Bakış Açısı

    ABD Kapitalizm'in neredeyse resmi merkezi olmasına rağmen, özellikle Soğuk Savaş Dönemi'nde bilim ve teknolojinin ilerleyişi daha çok "devlet teşvikleri" hatta bizzat "devlet iradesi" üzerine gerçekleşmiştir. Bu noktada "bilim ve teknolojiyi" daha çok "askeri idealler" olarak da özetlemek doğru olabilir. Bugün özellikle "süper güç" kavramına yakın devletlerde bu süreç aşağı yukarı aynı yönde devam etse de; artık temel güdüleyicinin devletler değil bizzat özel şirketler ve özel sermaye grupları olduğunu söyleyebiliriz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    NASA

    Soğuk Savaş döneminde ABD'nin bilim ve teknolojiye bakış açısı son derece politize olduğu için bilim insanları da bir nevi "politikacı" olarak görülmekteydi. Bir bilim insanının buluşları, çalışmaları ve projeleri ne kadar değerli olursa olsun, "değerlendirilmeye alınmasında" kıstas olan tek şey, onun siyasi görüşüydü. Doğal olarak CCF gözetiminde, olağanüstü devlet bütçesi teşviki ile sürdürülen "bilimsel" çalışmaların anti-Komünist bir çehreye büründüğünü söylemek doğru olmaz. Hatta ABD'nin o dönem bilim ve teknolojiye olan bakış açısı şuydu; "Komünizm'in panzehiri bilim, teknoloji ve eğitimdir."

    Bugün "popüler düşmanları" Komünizm olmasa da ABD'nin hâlâ aynı bakış açısını eser miktarda sürdürdüğünü görebiliyoruz. Amerikan Savunma Bakanlığı "Minerva" adını verdiği devasa bütçeli bir eğitim programı ile, Amerikalı üniversite öğrencilerini "ülkenin savunmasına katkı yapacak bilimsel ve teknolojik gelişmeler üzerinde çalışmaya" motive etmek için uğraşıyor. Konu hakkındaki çeşitli zıt görüşleri  okumak isterseniz şu adresi ziyaret edebilirsiniz.

    4) Soğuk Savaş Döneminde Sovyetler Birliği'nin Bilim ve Teknolojiye Bakış Açısı

    Tarihi kazananlar yazdığı için, bugün hemen her şeyin iyi ya da kötü yönde sorumlusu olarak ABD'yi görüyoruz; ama o dönemde Sovyetler Birliği bu yarışın belki de esas öncüsüydü. Nükleer fizikte yaşanan sansasyonel gelişmeler, ilk nükleer enerji santralinin inşası, ilk nükleer yakıt kullanan buz kıran ve ünlü Sovyet uzay programı derken, Sovyetler'in devlet, politik ve gündelik hayatına yeni bir kavram girmiş oldu: Bilimsel-Teknolojik Devrim / Scientific-Techological Revolution / Nauchno-Teknicheskaia Revoliutsiia!

    Cosmonots

    II. Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş etkisi ile hızlanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler tüm dünyada olduğu gibi S.S.C.B.'de de rüzgarlar estiriyor, ülkenin tüm sosyo-ekonomik yapısı üzerinde "belki de onu yıkıma götüren" etkiler yaratıyordu. Bugün, tarihi tersten okumak herkese kolay gelebilir; ama ABD ile girilen amansız yarışın Sovyetler'i çöküşe götüren temel etken olup olmadığı hâlâ tartışılmaktadır.

    O dönemler Sovyet Bloku içinde yer alan Doğu Almanya ve Çekoslovakya "STR" hareketinin temel merkezleriydi ve ABD'nin bakış açısından biraz daha farklı olarak, tüm gelişmeler "Sosyalizmin İnsani Yüzü" olarak konumlandırılmak isteniyordu. ABD'de test grupları, deney grupları, komüniteler, komiteler ve merkezi hiyerarşi üzerinden yürüyen sistem, aslında böyle olması beklenen Sovyetler Birliği'nde daha farklı şekilde ele alınıyordu. STR hareketinde "politize olmamış" bilim adamları ile beraber sosyologlar, antropologlar ve ekonomistler de vardı ve bu gelişmeleri "Soğuk Savaş" silahı olarak kullanmak yerine, ekonomik ve devlet sisteminin temeli haline getirmeyi hedefliyorlardı. Yani ABD'den farklı olarak devletin emrinde değil, devletin amade olduğu bir bilim ve teknoloji anlayışı olduğunu söyleyebiliriz.

    5) Uzay Yarışı

    II. Dünya Savaşı'ndan çıkmış ülkelerin endüstri çarkları yerde yiyecek ekmek ararken, sistemin sahipleri gözlerini göğe dikmişti bile. Bugün, öğünümüzü taştan çıkardığımız için başımızı fezaya çevirmek aklımıza gelmiyor; ama Soğuk Savaş döneminde insanoğlunun görmüş olduğu en büyük rekabet, Statosfer'in üstünde yaşanmıştı... ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında 1957'den 1975'e kadar süren bu yarışa dümdüz bir isim konuldu: "Uzay Yarışı!"

    Space Race

    Sovyetlerin 4 Ekim 1957'de Sputnik 1 adlı ilk yapay uyduyu fırlatması ile başlayan bu mücadele,  20 Temmuz 1969'da Ay'a adım atan ilk insan ABD'li Neil Armstrong olması ile sonuçlandı. Apollo 11 görevinin komutanı olan Armstrong,  yaklaşık 500 milyon kişi tarafından canlı izlendi. Sovyetler, ABD'den önce aya insansız iniş yapmayı başarmıştı; fakat bunun propagandasını ABD kadar güçlü biçimde yapamadılar. Ayrıca 1967'de Soyuz'un ilk fırlatılışında yaşanan başarısızlık yüzünden Sovyetlerin Ay'a iniş programı çözülmeye başlamıştı. Sonunda, uzay araştırmaları alanındaki en deneyimli silahlarından biri olan Sergey Korolyov'u da kaybedince, bu yarışı kaybettiklerini de "kabullenmiş" oldular. Belki de proje ve bütçe yönetimleri ABD kadar sistematik olsaydı, bu yarışı Sovyetler kazanabilir ve tarihin seyri değişebilirdi.

    Sovyetler, bu başarısızlıktan sonra Ay insanlı iniş projelerinin varlığını uzun süre inkar ettiler. Hatta Ay'a insan indirmenin çok riskli ve pahalı olduğunu, kozmonotların hayatını böyle gereksiz bir macera için riske atamayacaklarını ve kaynaklarını halklarının refahı için harcamayı tercih ettiklerini açıklayarak bir karşı-propaganda yaptılar. Ki bu propaganda, çok uzun süre boyunca uzaydaki fetih için güdülenen, propaganda afişleriyle deyim yerindeyse beyni yıkanan Sovyet Halkı üzerinde işe yaramadı. Herkes, demir perdenin yırtıldığını hissedebiliyordu. Keza SSCB'nin Ay'a insan indirmek konusunda Amerika Birleşik Devletleri ile gerçek bir rekabete girdiği ancak 1990'lı yıllarda ortaya çıktı.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow