hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Tarihte bugün: 21 mart

    Tarihte bugün: 21 mart
    expand

    Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, 1973 yılında Sivas'ın Sivrialan köyünde hayata veda etti.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ozanlar ozanı Aşık Veysel'i şair Ümit Yaşar Oğuzcan anlatıyor:
     
    Aşık Veysel, hayatını anlattığı bir şiirinde "Üçyüzonda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya gelmiş.
     
    Anası Gülizar, bir yaz günü köy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş.
     
    Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adını Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış.
     
    O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, çiçeğin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle.
     
    Babasına; "çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var" demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki, talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in.
     
    Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kötü kaderine.
     
    Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz şairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış.
     
    Veysel ilgiyle dinlermiş çalıp söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıhlı Ali Ağa'dan almış. Ve git gide, kendini iyice saza vermiş Veysel.
     
    Ünlü halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibeş yaşındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa süre sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921).
     
    Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kötü oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karısı yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e.
     
    Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karısı koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yaşını bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış.
     
    Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karısı yedi çocuk vermiş aşığa. Biri ölmüş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e.
     
    Aşık Veysel, Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş.
     
    O yıllarda şairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman.
     
    Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını çalıp söyler olmuştu.
     
    1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır.
     
    Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'ı, Yunus'u, Emrah'ı, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla köy enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel.
     
    1952'de İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı.
     
    Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti.
     
    Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar türlü türlü meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri, "atalarımız bunca yıl böyle bir iş yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı" demişler.
     
    Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa, "o kör değilmiş, meğer kör olan bizmişiz" diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. İşte böylesine uzağı gören bir insandı o...
     
    Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle...
     
    Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarım yüzyılı aşkın bir süre yazdıklarıyla, çalıp söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı.
     
    Sanırım şimdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yaşayanlar değil, bizden çok sonra yaşayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır.
     
    Aşık Veysel'den birkaç örnek
     
    Kara Toprak
     
    Dost dost diye nicesine sarıldım
    Benim sadık yarim kara topraktır.
    Beyhude dolandım boşa yoruldum
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Nice güzellere bağlandım kaldım
    Ne bir vefa gördüm ne faydalandım
    Her türlü isteğim topraktan aldım
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
    Yemek verdi ekmek verdi et verdi
    Kazma ile dövmeyince kıt verdi
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Ademden bu deme neslim getirdi
    Bana türlü türlü meyva yetirdi
    Her gün beni tepesinde götürdü
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Karnın yardım kazma ile bel ile
    Yüzün yırttım tırnak ile el ile
    Yine beni karşıladı gül ile
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    İşkence yaptıkça bana gülerdi
    Bunda yalan yoktur herkesler gördü
    Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Havaya bakarsam hava alırım
    Toprağa bakarsam dua alırım
    Topraktan ayrılsam nerde kalırım
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Dileğin var ise Allah'tan
    Almak için uzak gitme topraktan
    Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Hakikat ararsan açık bir nokta
    Allah kula yakın kul Allah'a
    Hak'kın hazinesi gizli toprakta
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Bütün kusurlarım toprak gizliyor
    Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
    Kolun açmış yollarımı gözlüyor
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Her kim olursa bu sırra mazhar
    Dünyaya bırakır ölmez bir eser
    Gün gelir Veysel'i bağrına basar
    Benim sadık yarim kara topraktır.
     
    Dostlar beni hatırlasın
     
    Ben giderim adım kalır
    Dostlar beni hatırlasın
    Düğün olur bayram gelir
    Dostlar beni hatırlasın
     
    Can kafeste durmaz uçar
    Dünya bir han, konan göçer
    Ay dolanır yıllar geçer
    Dostlar beni hatırlasın
     
    Can bedenden ayrılacak
    Tütmez baca, yanmaz ocak
    Selam olsun kucak kucak
    Dostlar beni hatırlasın
     
    Beni Hor Görme Gardaşım
     
    Beni hor görme kardeşim
    Sen altındın ben tunç muyum
    Aynı vardan var olmuşuz
    Sen gümüşsün ben saç mıyım
     
    Ne var ise sende bende
    Aynı varlık her bedende
    Yarın mezara girende
    Sen toksun da ben aç mıyım
     
    Kimi molla kimi derviş
    Allah bize neler vermiş
    Kimi arı çiçek dermiş
    Sen balsın da ben cec miyim
     
    Topraktandır cümle beden
    Nefsini öldür ölmeden
    Böyle emretmiş yaradan
    Sen kalemsin ben uç muyum
     
    Tabiata Veysel Aşık
    Topraktan olduk gardaşık
    Aynı yolcuyuz yoldaşık
    Sen yolcusun ben bac mıyım
     
    Günün diğer önemli olayları
     
    1590: İran ile İstanbul Anlaşması imzalandı.
    1914: Başyazarı Nigar Hanım olan 'Kadınlık' adlı dergi haftalık olarak yayımlanmaya başladı.
    1937: Tunceli'de Dersim İsyanı başladı. Olaylar 22 ekime kadar süren harekatlarla denetim altına alındı.
    1939: Kurtuluş Savaşı komutanlarından Korgeneral Ali Hikmet Ayerdem vefat etti.
    1942: Şair ve oyun yazarı Hüseyin Suat Yalçın hayatını kaybetti.
    1952: 950 grostonluk Galatasaray şilebi, Karadeniz'de Kefken açıklarında battı, 15 kişilik mürettebattan kurtulan olmadı.
    1956: İlk kadın milletvekillerinden Satı Çırpan (Satı Kadın) Ankara'nın Kazan köyünde yaşamını yitirdi.
    1958: Sinema ve dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur 54 yaşında hayata veda etti.
    1971: CHP'nin hükümeti destekleme kararı alması üzerine, Genel Sekreter Bülent Ecevit istifa etti.
    1991: Ankara'nın eski belediye başkanlarından, mimar ve yazar Vedat Dalokay ile eşi trafik kazasında öldü.
    1995: Nevruz bayramı ilk kez resmen kutlandı.
    1995: Türk Silahlı Kuvvetleri, 35 bin kişilik personelin katılımıyla kuzey Irak harekatı başlattı.
     
    Tarihte bugün arşivi

    Ekim ayı arşivi
    Kasım ayı arşivi
    Aralık ayı arşivi
    Ocak ayı arşivi
    Şubat ayı arşivi
    1 mart
    2 mart
    3 mart
    4 mart
    5 mart
    6 mart
    7 mart
    8 mart
    9 mart
    10 mart
    11 mart
    12 mart
    13 mart
    14 mart
    15 mart
    16 mart
    17 mart
    18 mart
    19 mart
    20 mart

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow