Almanya için oynuyorum Türkiye’yi kalbimde taşıyorum
Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman, Alman Milli takımı oyuncusu Mesut Özil ile yeni kitabını konuştu, merak edilenleri sordu.
Hayatın boyunca “Türk müsün Alman mısın? Ne kadar Türksün, ne kadar Almansın?” diye sorulmuş ya sana... Baygınlık geçiriyor musun?
- Yok, alıştım! Ama evet, kendimi bildim bileli bana ne olduğum soruldu: “Kendini daha çok Türk gibi mi hissediyorsun yoksa Alman gibi mi? Hangi tarafın özellikleri daha ağır basıyor?”
◊ Sen ne dedin?
- Öylece suratlarına baktım. Bu toptancı anlayışı sevmiyorum. Ben sadece o ya da bu değilim, öyle ya da böyle değilim. Ben ikisiyim. Ben hepsiyim.
...
◊ Gerçekten Alman gibi düşünüp Türk gibi mi hissediyorsun?
- Evet. Okulda ve futbol akademisinde Alman kültürünün değerleriyle yetiştim. Evde ve ailede ise Türk kültürünün. Böyle olunca, ortaya benim gibi bir adam çıkıyor. Alman gibi düşünüp çalışan, Türk gibi hisseden...
◊ Peki Alman gibi hissedip, Türk gibi düşünseydin ne olurdu?
- Nasıl bir adam olacağımı ancak Allah bilir!
...
◊ Futbol sayesinde sınıf atladın mı?
- Yok, ben hâlâ aynı Mesut’um! Herhangi bir sınıf atlamadım. Hayatta hiçbir zaman “Ne oldum” demem, “Ne olacağım” derim. O yüzden de hep hedeflerim vardır ve onlara ulaşmak için mücadele ederim, azimle çalışırım ve çok disiplinliyim.
◊ İyi de senin başarıların ve kazandığın para şu anda hepimizin çenesini yoruyor! Tabii ki her kuruşunu hak etmişsindir de, kendinle ne kadar gurur duyuyorsun?
...
◊ Türk vatandaşlığı yerine Alman vatandaşlığını seçtin. Zorlandın mı?
- Zorlanmaz olur muyum? Öyle ayaküstü verdiğim bir karar değildi. Almanya’da doğmuş olmama rağmen başta sadece Türk pasaportum vardı. O zamanlar çifte vatandaşlık yoktu.
◊ Peki Alman Milli Takımı’nda oynamayı seçmen çevrende nasıl karşılandı? Annen-baban ne dedi? “Evladım yapma etme, Türkiye’deki akrabalarımızın suratına nasıl bakarız” demedi mi?
- Ailem kararı bana bıraktı. Ama hepsinin görüşünü sordum ve dinledim. Sonunda Almanya için karar verdim. Annem, Türkiye için oynamamdan yanaydı. “Köklerin orası evladım” dedi. “Dedenler, ninenler Türkiye’den geldiler!” Amcam da bu görüşteydi. Bana Zonguldak’ı anlattı, oraya gittiğinde içinde kabaran duygulardan söz etti. Ama ben hiç onun gibi hissetmiyordum! 17 yaşına kadar sadece iki defa, yaz tatilinde Zonguldak’a gitmiştim. Tamam iyiydi ama evimdeymişim gibi de gelmemişti.
◊ Baban peki? O ne dedi?
- Babam, amcama karşı çıktı. “Mesut Almanya’da doğdu. Almanya’da okula gitti. Futbol oynamayı Alman takımlarında öğrendi. Bu yüzden Almanya için oynamalı!” dedi. Abim Mutlu da babamı destekledi. Ama onun gerekçesi farklıydı. “Türkiye’nin şimdiye kadar aldığı en büyük başarı 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü, Almanya’nın ise 1954, 1974 ve 1990’da dünya şampiyonluğu var” dedi. Kız kardeşim Neşe ise “Ben Türkiye’nin formalarını daha çok seviyorum” dedi ve gülümsedi.
◊ Bayağı aile zirvesi olmuş...
- Evet. Sonra ben uzun uzun düşündüm ve aileme kararımı açıkladım. Alman Milli Takımı’nda oynayacaktım. Hayattaki en büyük hayalim olan üst düzey bir futbolcu olabilmek için bunu yapmam gerektiğini düşündüm.
Konsolosluktaki memur nefretle yaklaştı
◊ Ve babanla Münster’deki Türkiye Başkonsolosluğu’na gidip Türk pasaportunu geri verdiniz...
- Evet. Kitapta bu kısmı detaylı anlattım. Konsolosluğa girmemizle birlikte, Türk topraklarına ayak basmış olduk! Görevli memura geliş nedenimizi söylediğimiz andan itibaren bize nefretle yaklaştı! Bizden çok sonra gelmiş insanların işi bizden önce bitti. Sonunda babam, “Sıra bize ne zaman gelecek? İsmimizin çoktan okunması gerekiyordu” diye söylendi. Görevli, “Yarın gelin. Bugün yetiştiremedim!” dedi. Ertesi gün yine gittik. Bekledik, bekledik, bekledik... Ta ki babam memurun odasını hızla açıp bağırana kadar: “Oğlum, pasaportunu geri vermeden burayı terk etmeyeceğiz!” Sesi yükselmişti. Memur, kararımızı tamamen kişisel almıştı. Sonunda işimizi zoraki olsa da yaptırabildik. İlk milli maçımdan önceki günlerde, internet sayfamı hakaretler yüzünden kapatmak zorunda kaldım. Oysa Almanya’yı seçme kararım, Türkiye’ye karşı alınmış bir karar değildi. Almanya için oynamaya karar vermiş olmam, Türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi Türkiye’ye ve Türk insanına kapadığım anlamına gelmiyordu. Ama derdimi anlatamadığım çok oldu.
...
◊ Gurur duyuyoruz, “Mesut Özdil, Dünya Kupası almış ilk ve tek Türk” diye... Sen neler hissediyorsun Türk medyası seni Türk olarak nitelendirince?
- Türk medyası işini bilir diyorum!
...
◊ Türkçe mi düşünüyorsun, Almanca mı?
- Daha çok Almanca.
◊ Rihanna nereden senin uğurun oluyor? Gerçekten onun geldiği maçları kazanıyor musunuz?
- Dünya Kupası finalinde de vardı. O yüzden uğur getirdiğini yazdım.
◊ Ronaldo ile aynı takımda oynamak nasıl bir ayrıcalık?
- İnanılmaz bir futbolcu. Devamlı hırslı, mücadele eden ve kendini geliştiren biri. Üç sene beraber top koşturduk Madrid’de.
◊ Angela Merkel ile tanışman nasıl oldu?
- Güzel bir duyguydu. Sohbet ettik biraz futbol üzerine. Başka büyük devlet büyükleriyle de ilişkilerim var. Ama bu bende saklı kalsın!
◊ Aldığın parayı ne yapıyorsun? Nelere yatırıyorsun?
- Değişik yatırımlarım var ama bunlar hakkında konuşmayı pek sevmiyorum.
◊ Peki itiraz edemeyeceğin bir soru: Dünya Kupası’nı kaldırmak nasıl bir duyguydu?
- Bugüne kadar kariyerimde yaşadığım en güzel duygu! İnanılmazdı! Bunun üstü yok futbolda! Bunu başardığım için çok çok mutluyum.
◊ Türk futbolunu-futbolcusunu nasıl buluyorsun? Bir Türk takımında oynamayı düşünür müsün?
- Türk futbolunu tabii ki vakit buldukça televizyondan takip ediyorum. Türkiye’de inanılmaz yetenekler var.
◊ Kimleri beğeniyorsun?
- Trabzonspor’da oynayan Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür, inanılmaz yetenekli futbolcular. Yusuf Yazıcı müthiş bir 10 numara! İkimizin de aynı özelliklere sahip olduğumuzu düşünüyorum onu izlediğimde. Sol ayak, 10 numara, ara pasları müthiş ve çok soğukkanlı. Yusuf’u bir gün Avrupa’nın büyük kulüplerinde göreceğiz inşallah.
◊ Kendine örnek aldığın futbolcular, teknik adamlar kimler?
- Kesinlikle Zidane!
Mourinho, daha iyi olmam için azarladı
◊ Mourinho’yu acayip anlatmışsın kitapta... Ondan öğrendiğin en önemli şey ne?
- O kadar çok ki, bu röportaja sığmaz.
◊ Niye seni sürekli azarlıyor?
- Beni daha iyi yerlere getirmek için. Daha iyi olmamı istiyordu.
◊ Kitabın başına acayip bir övgü yazısı yazmış seninle ilgili. Ama daha ilk bölümde, seni ne kadar yerin dibine batırdığını anlatıyorsun...
- Evet gerekirse kızar ama hep çok sever. İnanılmaz bir ilişkimiz vardı kendisiyle ve hâlâ öyle...
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Başakşehir’e Gaziantep FK şoku! Farklı kaybetti
Eyüpspor, evinde Çaykur Rizespor’a mağlup
SON DAKİKA | Fenerbahçe, Anderson Talisca'nın kulübü Al-Nassr'ı ikna etti! İşte ödenecek bonservis...
Galatasaray yönetimi ve futbolcular, trafik kazasında yaşamını kaybeden Yiğit Kurt'a taziye ziyareti gerçekleştirdi
Teknik direktör Ersin Aka cinayeti | Edirne'de 13 kişi gözaltına alındı!