Ersun Yanal'dan Dünya Kupası yazısı: Gollerin oluş şekli değişti
Teknik Direktör Ersun Yanal, 2018 Dünya Kupası için bir değerlendirme yaptı. İşte Yanal'ın gözünden Dünya Kupası...
"FIFA Başkanı Gianni Infantino, 2018 Dünya Kupası'nın diğerlerine göre farklı olacağını söylerken haklıydı.
Her turnuva gibi 2018 Dünya Kupası da yeniliklere sahipti ve teknoloji kullanımı bunların başında yer aldı. 1974 Dünya Kupası, herkesin aklında futbolun birkaç basamak yukarıya tırmandığı bir turnuva olarak kalmıştır. 2018 Dünya Kupası, 1974 kadar olmasa da, Video Yardımcı Hakem (VAR) sistemi ve çizgi teknolojisinin kullanılmasıyla hakem hatalarının az, hatta nerdeyse konuşulmadığı bir turnuva olarak akılda kalacak gibi görünüyor.
2018 Dünya Kupası'nı diğerlerinden ayıran teknik ve taktik farkı çarpıcıydı. 2018 Dünya Kupası sadece hücumda çok yetenekli oyunculardan oluşan takımların başarılı olmadığını ve olamayacağını bizlere gösterdi. Futbolda başarılı olmak için sadece hücumda değil savunmada da takım halinde senkronize olmanın zorunda olduğu bu Dünya Kupası'ndan çıkan en önemli sonuç.
En önemli farklardan birisi de yıldız oyuncuların bireysel olarak değil, takımla bütünleşen yıldız oyuncular olarak başarıyı yakaladığı bir turnuva oldu. Bir başka açıdan her turnuvada olduğu gibi bu sene de ülkelerini temsil eden tüm renkler bir arada ve eğlenceli görüntülerle barış ve kardeşliği, futbolun birleştiriciliğini her fırsatta yansıttı.
Dünya Kupası'nda çeyrek ve yarı finale kalan çoğu takımın savunmada çok iyi organize olarak, takım halinde agresif savunma yaptığı görüldü. Bu savunma anlayışının başarılı takımlara daha az pozisyon verdiği analizlerden anlaşıldı. Bunun sonucu olarak, çok sayıda pas ile organize ataklardan gelen goller oldukça düşüktü. Ayrıca, bu Dünya Kupası'nın takım halindeki çok iyi savunma anlayışı gollerin oluş şeklini de değiştirdi. Bir önceki Dünya Kupası'nda yüzde 21 olan ölü toplardan gelen goller, yüzde 42'ye yükseldi. Ayrıca seken toplardan, geçişlerle gelen gollerle bu oran yüzde 70-80'lere yükseldi.
Dünya kupaları, ilerleyen zaman içerisinden geçen kuşakların vitrinde taçlandırıldığı, aynı zamanda da zorlu bir podyumdur. Bu turnuvada oynama şansı bulan tüm oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapar ve bu da izleyenlere büyük bir seyir keyfi verir. Her bir maçın ayrı heyecanı olsa da Belçika, Fransa, Hırvatistan, İngiltere ve Uruguay maçları daha heyecanlı maçlar olarak dikkati çekti. Öte yandan, Messi, Ronaldo, Neymar, Suarez ve Jesus gibi oyuncuları elbette daha uzun süre izlemek isterdik.
Bu kupa takımları yıldızlaştırdı
1974 Dünya Kupası sonrasındaki total futbolun gelişimi bu turnuvada iyice dikkati çekti. Yetenekli oyuncuların performanslarının tek başına bir şey ifade etmediği, birbirini tamamlayan oyuncularla bir takım olmanın ve takımın tümünün birlikte performans sergilemesi sonucu belirledi. Futbolun geldiği noktada oyun, sahadakilerin performansını belirleyen her oyuncunun yüksek bir güçle savunma ve hücumu, disiplinli bir sürece yayarak oynamalarıydı.
Almanya, Portekiz, Arjantin, Brezilya'ya baktığımızda bu dört takımdan üçü, skoru belirleyebilecek oyunculara sahip. Brezilya Neymar'a, Arjantin Messi'ye, Portekiz Ronaldo'ya bağlı ve bu oyuncuların yapacakları takımın ve skorun sonucunu belirleyebiliyor. Oysa bu turnuvada takım halinde senkronize, birbirine çok yakın oyunculardan oluşan savunma anlayışı bireysel yıldızların yeteneklerini sergilemesini engelledi. Sonuç olarak, bu Dünya Kupası takımlardaki bireysel oyuncuları yıldızlaştırmadı, takımları yıldızlaştırdı.
İtalya gibi bir futbol ülkesi, kendi oyun anlayışıyla bu Dünya Kupası'nda yer alsaydı, bu turnuvaya iz bırakabilirdi. Zira bu kupada oynanan oyun düzeni İtalya futbol mantalitesine çok uygundu.
Almanya'yı bu konuda istisna tutabiliriz çünkü takım ruhunun ve kazanmaya yönelik liderliği, bütünlüğü hiçbir zaman oyunlarına ve sahadaki tutumlarına yansıtamadılar. İsveç maçının son saniyesindeki gole kadar olan baskınlıklarında bile kopukluk ve yorgunluk vardı, zaten bu da son direnişleriydi.
Kısacası, takımdaki yetenekli ve diğer tamamlayıcı oyuncuların tamamının, belirli bir motivasyon, güç ve konsantrasyonla oynamaları ve turnuva boyunca bu çizgiyi korumaları gerekirdi. Ancak Almanya bunu yapamadı. 2018 Dünya Kupası'nın, Almanya için yeni bir eylem planının başlangıcı olacağını düşünebiliriz.
Fransa tüm övgüyü hak etti
Dünya Kupası'nda takım olma özelliklerini en çok sergileyen takımlar Fransa, Belçika ve Hırvatistan'dı. Bu takımlara İngiltere ve Uruguay da eklenebilir. Elbette Şampiyon Fransa tüm övgüyü hak etti.
VAR sistemi
VAR sistemi, futbolun en çok tartışılan hakem hataları kısmına bir son vermiş görünüyor. Oyun temposunu da düşünerek getirilen, seçiciliği hakemlere bırakıp kritik noktalarda VAR'a başvuran bir uygulama futbola teknolojinin kattığı iyi bir gelişme olarak düşünülebilir. Umarım bu uygulama özellikle bizim ligimizde, oyun akışını durgunlaştıracak bir sistem haline dönmez.
Değerlerimize sahip çıkmak, onları korumak gerekiyor
Milli Takım demek, ülkenin aynası demek aynı zamanda. Özellikle bizim gibi sıcakkanlı ülkelerin değerlerinde aynı dili ve duyguları paylaşmak, aynı kültürü taşımak, ortak bir hedefe odaklanabilmeyi ve kenetlenmeyi çok daha kolay sağlıyor. Bu durum kuşkusuz pek çok ülke için de geçerli.
Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası'nda yaşadığı sorunlar ile takım performansını bir arada değerlendirmemek gerekiyor. Avrupa Şampiyonası'ndaki futbol ve futbolun kazanacağı konulara konsantre olmayan, aklını futbola veremeyen bir Milli Takım ruhu başarıyı veya başarılı mücadeleyi yapamazdı. 2002'de ortaya konan bütünlük ve takım ruhu bize neredeyse finali getiriyordu ve üçüncülük ile taçlandık.
Ne yazık ki, eskitmeye ve kaybetmeye yakın bir tutum ve kültürümüz var. Burak, Arda, Selçuk, Caner, Gökhan, Mehmet Topal gibi büyük yeteneklerimizi, dünya futboluna baktığımızda çok da ileri sayılmayacak bir yaşta olmalarına rağmen hemen kolayca terk edebiliyoruz. Sağlıklı süreçleri planlayarak, sağlıklı ve planlı oyuncu kazanma, yetenek ve becerileri geliştirme ve koruma uygulamalarımız yok denecek kadar az. Akan suda savrularak giden değerlerimize sahip çıkmak, onları korumak gerekiyor.
Oysa ki bu Milli Takım, ülkenin gururu ve markalarından biri. Türkiye isminden daha büyük bir değer tanımamak hepimizin ruhunda var. Bu değeri korumak, geliştirmek ve yüceltmek herkesin ortak amacı olmalı. Bir futbol insanı olarak oyuncu, yönetici, teknik ekip ve görevli olarak orada bulunmanın yanı sıra, başarılarını sürekli alkışlayacağımız bir Türk Milli Takımı'na sahip olabilmek için uğraş vermeliyiz. Biz milletçe bir takım olup tüm duygularımızı arkamıza aldığımızda, Milli Takımımız coşkusu ve oyunuyla alkışlanacaktır.