Mavi görünce kızan boğa...
2008 Avrupa ve 2010 Dünya Şampiyonu İspanya, Euro 2012'yi de kazanarak tarihe geçti. Turnuva boyunca oynadığı 6 maçta sadece 1 gol yiyip 12 gol atan Boğalar, İtalya'yı 4-0 yendikleri finalle de yine bir rekor kırdı. Tam Saha dergisi Euro 2012'ye derin bir bakış attı... İşte Euro 2012'nin derinlikleri...
31 maçın oynandığı turnuvada gruplardaki bütün maçlarda gol atılırken, sadece bir çeyrek ve bir de yarı final maçı golsüz sonuçlandı. 3'er gol atan Torres, Balotelli, Ronaldo, Dzagoev, Gomez ve Mandzukic'in arasından altın ayakkabının sahibi İspanyol Torres oldu. Gomez'le birlikte 1 asisti bulunan Torres, Alman meslektaşından daha kısa süre forma giydiği için altın ayakkabıyı kazandı.
A Grubu
Çek bir sürpriz
Doğrusunu söylemek gerekirse, kâğıt üzerinde Euro 2012'nin en renksiz ve heyecan vermekten uzak takımlarının toplandığı gruptu A Grubu. Güçler dengesi birbirine yakındı ama oyuncu ve takım kalitesi açısından bakıldığında A Grubu diğer grupların gölgesinde duruyordu. Yine de oyuncu kalitesi açısından Rusya'nın, ev sahibi olma avantajıyla da Polonya'nın Çek Cumhuriyeti ve Yunanistan'a göre birer adım önde bulunduğunu söylemek mümkündü. Lâkin 8 Haziran'da başlayıp 16 Haziran'da sona eren grupta 6 maçının ardından ortaya çıkan tablo, hiç de kâğıt üzerindeki tahminlerle uyumlu olmadı. Çek Cumhuriyeti ve Yunanistan grubu ilk iki sırada bitirip çeyrek final biletlerini ceplerine koyarken, Rusya ve ev sahiplerinden Polonya turnuvaya ilk turda veda etti. İlginç olan, grubun artı averaja sahip tek takımı Rusya'nın elenmesi, eksi averajdaki Çek Cumhuriyeti'nin liderliği elde etmesi, Çeklerle aynı averaja sahip Polonya'nın ise son sırada kalmasıydı. Yani iş çok gol atıp az yemekte değil, maç maç efektif sonuçlar almakta bitiyordu.
Grubun ve turnuvanın açılış maçı, 8 Haziran günü Varşova'daki National Stadyum'da Polonya ile Yunanistan arasında oynandı. Daha 17. dakikada Dortmund'la kısa bir süre önce şampiyonluk yaşayan golcüsü Lewandowski ile öne geçen Polonya, 44'te ikinci sarı katla hakemin gazabına uğrayan Sokratis Papastathopoulos'un atılmasıyla büyük bir avantaj yakaladı. Ancak 10 kişilik Yunanistan ikinci yarıda Ninis'in yerine oyuna giren Salpingidis'in 51'deki golüyle eşitliği yakaladı, aynı oyuncunun 69'da Polonya kalecisi Wojciech Szczesny tarafından düşürülmesiyle de penaltı kazandı. Üstelik o pozisyonda Sczensky'nin kırmızı kart görmesi, Polonya'yı da 10 kişi bırakmış, galibiyet ibresi Yunanistan'a dönmüştü. Lâkin kaleye yeni geçen Przemyslaw Tyton, penaltı noktası üzerinden Karagounis'in kullandığı penaltı atışı topla ilk buluşmasında kurtararak maçın 1-1 bitmesini sağladı.
Wroclaw'daki günün ikinci maçında ise Rusya fırtınası vardı. Çeklerin yüzde 51'le topa daha fazla sahip olduğu maçta Ruslar müthiş etkili hücumlar yapıyor ve bunun karşılığını da 4-1'lik skorla alıyordu. Rus gollerinin altında Dzagoev (2), Shirokov ve eğer yakaladığı pozisyonları gole çevirse skoru çift haneli rakamlara bile taşıyacak olan Kerzhakov'un yerine oyuna giren Pavlyuchenko'nun imzası vardı. Çekler ise şeref sayılarını Pilar'la bulmuştu. İki maçın ardından herkes "Bu gruptan Ruslar çıkar, Çekler elenir" diyordu ama 4 yiyen Çekler lider çıkacak, Ruslar ise evlerinin yolunu tutacaktı.
12 Haziran maçları, Çekler için geri dönüş oldu. Yunanistan karşısında işi Jiracek ve Pilar'ın golleriyle 6 dakikada bitirdiler. Cech'in büyük ikramında Gekas'ın 53'te gelen golü Yunanistan'a sadece umut verdi ama puan getirmedi. Ruslar ise Dzagoev'le öne geçtikleri maçta Blaszczykowski'nin muhteşem golünü engelleyemeyince 1-1'lik beraberliğe razı oldu. Son maçlar öncesi Rusya 4 puanla zirvede yer alıyor, onları 3 puanla Çekler, 2 puanla Polonla ve 1 puanla Yunanistan takip ediyordu. Dört takımın da gruptan çıkma ihtimali vardı ama en şanslısı elbette Rusya'ydı. Bir beraberlik onları çeyrek finale atacaktı. Lâkin Yunanistan, Rusya'yı adeta uyutarak yendi. Top ayaklarında yüzde 62 oranında kalmasına ve kaleye 10'u isabetli 25 şut atarak bir rekor kırmalarına rağmen Ruslar, Yunanistan ağlarını bulmayı başaramadı. Yunanlılar ise bitti sanılan ilk yarının uzatma dakikalarında, Polonya maçında kaçırdığı penaltıyı affettiren Karagounis'in golüyle 1-0 kazanarak averajla çeyrek finale çıkmayı başardı.
Diğer tarafta da kazanan çıkacağı bir maç oynandı. Ancak Polonya ev sahipliği avantajını kullanamazken topa yüzde 58 oranında sahip olan Çekler, 72'de Jiracek'in golüyle 1-0 kazanarak gruptan lider olarak çıkmayı başardı. 4-1'lik yenilgiyle başlayan Çeklerin grubu lider bitirmesi, farklı galibiyete imza atan Rusların ise son maçta yedikleri tek golle elenmesi, grubun en büyük sürpriziydi. Toplam 11 golün atıldığı grupta en golcü takım 5 golle Rusya, en golcü oyuncu ise 3 golle Rusya'da Dzagoev oldu.
B Grubu
Rekortmen Almanya
Almanya, Hollanda, Portekiz ve Danimarka'dan oluşan B Grubu için "ölüm grubu" yakıştırması hiç de boş değildi. Her biri çeyrek finalde hiç de garip durmayacak dört takımın yer aldığı grupta üç eski Avrupa Şampiyonu ile bir de finalist yer alıyordu. Üç şampiyonluğu bulunan ama hiç bir Avrupa Şampiyonası finallerinde gruptan üçte üç yaparak çıkamayan Almanya bu defa şeytanın bacağını kırdı ve üç maçını da kazanarak 9 puanla ilk sırayı elde etti. Şaşırtıcı olansa 1988'in şampiyonu ve 2014 Dünya Kupası elemelerinde Millî Takımımızın rakibi olan Hollanda'nın üç maçını da kaybederek evine puansız dönmesiydi.
Hollanda için sonun başlangıcı Danimarka ile oynadığı ilk maçtı aslında. Evet, topa yüzde 53 oranıyla daha çok sahip oldular ama kaleye çektikleri 28 şuttan sadece 8'inde isabet kaydederken, Danimarka 8'de 8'le hücum ederek etkinliğini ortaya koydu. Portakallar, 24'te Kron-Dehli'den yedikleri gole karşılık veremeyince turnuvaya kötü bir başlangıç yaptı. Diğer maçta ise Almanya son 20 dakikasında çok zorlandığı karşılaşmada Ronaldo'lu Portekiz'i Mario Gomez'in tek golüyle yenerek turnuvaya 3 puanla başladı.
İkinci maçlarda Almanya-Hollanda erken finaline sahne oldu. Panzerler daha üstün oynadıkları maçı Mario Gomez'in iki golüyle kazanarak 6 puana ulaşırken hâla çeyrek finali garantilemiş değildi. Keza tek golünü Van Persie ile bulup ikinci maçını da kaybeden Hollanda'nın tüm ümitlerini yitirmemesi gibi...
Diğer yanda Portekiz'le Danimarka arasında müthiş bir düello yaşandı. Önce Portekiz, Pepe ve Helder Postiga ile iki kez silahını ateşledi. Danimarka buna Bendtner'in iki kafa golüyle cevap verdi. Lâkin Portekiz'in söyleyecek bir sözü daha vardı ve 87'de Varela önce ıskaladığı fırsatı ikincisinde gole çevirdi ve Lâtinlerin 3-2 kazanmasını sağladı. Son maçlara gelindiğinde kâğıt kalemler, hesap makineleri hızla çalışıyor, olasılık hesaplarının içinden çıkmaya uğraşıyordu. Almanya, Danimarka'ya iki farklı yenilirse ve Portekiz de Hollanda'yı yenerse, Panzerler 6 puanla evlerine dönecekti. Henüz puanı olmayan Hollanda ise Portekiz'i iki farklı yendiği takdirde, Almanya'nın Danimarka karşısında alacağı bir galibiyetle çeyrek finalist olabilecekti. Son maçlar sırasında gelişen skorlar da bu hesapların sık sık gözden geçirilmesine yol açtı. Almanların 19'da Podolski ile öne geçtiğinde rahatladığını düşünenler, 24'te Krohn-Dehli'nin golüyle fikir değiştirdi. Lâkin Danimarka'nın gruptan çıkmak için galibiyete ihtiyacı vardı son bölümde gol için yüklendiğinde Almanlara aradıkları fırsatı vermiş oldu. Panzerler bir kontrada sağ bekleri Bender'le ikinci gollerini bulup üçte üç yaparak gruptan sükseli bir şekilde çıkarak Yunanistan'ın rakibi oldu.
Diğer yanda ise iki farklı galibiyete ihtiyacı olan Hollanda, 11'de Van der Vaart'la aradığı golü bulmasına rağmen savunmasında verdiği gediklerin kurbanı oldu. İlk iki maçın eleştirilen adamı Ronaldo kendisi bu karşılaşmaya saklamış gibiydi ve felç ettiği Hollanda savunması arasından iki gol çıkartarak takımını 2-1'lik galibiyetle çeyrek finale taşıdı. Portekiz'in çeyrek finaldeki rakibi ise Çek Cumhuriyeti'ydi. Toplam 16 golün atıldığı grubun en golcü iki takımı 5'er golle Almanya ve Portekiz, en golcü oyuncusu ise 3 gollü Alman Mario Gomez oldu.
C Grubu
Favoriler şaşırtmadı
Gruptaki takımlar belli olduğunda tahminler neyse, gerçekleşen de aynısıydı. İspanya, İtalya, Hırvatistan, İrlanda Cumhuriyeti sıralaması hiç kimseyi şaşırtmadı. Sadece grubun değil Euro 2012'nin favorisi kuşkusuz son Avrupa ve Dünya Şampiyonu İspanya'ydı. İspanya oynadığı oyunla futbolseverleri tatmin etmese de yenilgi almadan, iki galibiyet, bir beraberlikle 7 puan toplayarak gruptan birinci sırada çıktı. İtalyanlar ise iki beraberlikle başladıkları grubun son maçında zayıf halka İrlanda Cumhuriyeti'ni mağlup ederek ikinci sırayı elde etti.
Grubun açılış maçları İspanya-İtalya ve İrlanda Cumhuriyeti-Hırvatistan arasındaydı. İtalyanlar sadece isimleriyle değil, cisimleriyle de turnuvada olduklarını Gdansk Arena'daki ilk maçta herkese gösterdi. Santrforsuz, hatta forvetsiz oynayan, 4-6 düzenindeki İspanya karşısında Di Natale ile öne geçtiler ama İspanyollar üç dakika sonra Fabregas'la karşılık vererek maçın 1-1 berabere bitmesini sağladı. Hırvatlar ise İrlanda karşısında Mandzukic'in iki, Jelavic'in birg olüyle 3-1 kazanarak gövde gösterisi yaptı. İrlanda, turnuvadaki tek golünü bu maçta St Ledger'in kafasından buldu.
İkinci maçlarda ise bine bir galibiyet, bir de beraberlik vardı. İtalyanlar, Hırvatistan karşısında bu defa da emektar Pirlo'nun golüyle öne geçti ama o geleneksel savunmalarını yine sergileyemedi. Son bölümde yüklenen Hırvatlar, grubun en golcü ismi Mardzukic'le beraberliği sağlayarak umutlarını son maça taşımayı bildi. İspanya ise bu defa Fernando Torres'le santrforlu çıktığı karşılaşmada gruptaki en iyi futbolunu İrlanda Cumhuriyeti karşısında oynadı. İlk yarıyı Torres'in golüyle önde kapattılar, ikinci yarıda ise çok daha iyi oynayarak Torres, David Silva ve Fabregas'la farka gittiler. Turnuvanın en güzel görüntüsü de yine bu maçta yaşandı. 4-0 geriye düşen İrlanda Cumhuriyeti'nin taraftarları, bu ağır yenilgiyi bile tribünde oluşturdukları müthiş koroyla şarkılar söyleyerek karşıladı.
İkinci maçların sonunda İspanya ve Hırvatistan 4'er puanla ilk iki sırayı paylaşırken, 2 puanlı İtalya da şansını son maçlara taşımıştı. Henüz puan alamayan İrlanda Cumhuriyeti ise sadece prestij için sahaya çıkacaktı. İspanya ile Hırvatistan'ın birbirleriyle oynayacak olması, İtalyanların şansını artıran bir faktördü. Kazandıkları takdirde diğer maçtan da bir takımın galip ayrılmasını bekleyeceklerdi. Tek farklı kazanmaları halinde Hırvatistan-İspanya maçının golsüz berabere bitmesi de onları üçlü averajda atılan gol fazlasıyla çeyrek finale taşıyacaktı. Ancak averaj hesaplarına gerek kalmadı. İtalya, eski hocası Trapattoni'nin çalıştırdığı İrlanda Cumhuriyeti'ni Cassano ve oyuna ikinci yarıda giren "yaramaz çocuk" Balotelli'nin unutulmaz golüyle 2-0 yenerek 5 puanla ikinci sırada gruptan çıktı. İrlandalı taraftarlar, takımlarını yine müthiş görüntülerle Polonya'dan Ada'ya uğurladı.
Hırvatistan-İspanya arasındaki maç ise adeta bir ölüm kalım mücadelesiydi. Hırvatların kazanması, son Avrupa ve Dünya Şampiyonu İspanya'yı gruptan bile çıkamadan evine yollayabilirdi. Açıkçası Hırvatlar, İspanyollara o bilinen futbollarını oynama fırsatı tanımadı. Hatta skorun 0-0 gittiği dakikalarda Rakitic'in altı pastan yaptığı kafa vuruşunu Casillas müthiş bir reaksiyonla çıkarmasa, Boğaların işi orada bitebilirdi. Ancak del Bosque'nin Torres ve David Silva'yı dışarı alıp Navas ve Fabregas'ı sahaya süren hamlesi sonuç verdi. 88'de Iniesta'nın "al da at" asistinde topu boş kaleye gönderen Navas hem korkulu rüyayı bitirdi hem de İspanya'nın grup lideri olarak çeyrek finale çıkmasını sağladı. Baraj maçında Millî Takımımızı eleyen ve grupta iyi futbol oynayan Hırvatlara ise eve erken dönmek düştü. Toplam 15 golün atıldığı grubun en golcü takımı İspanya, en golcü oyuncusu ise Hırvat Mandzukic oldu.
D Grubu
Beklenen gerçekleşti
Tıpkı C Grubu'nda olduğu gibi D Grubu'nda olağan şüpheliler çeyrek finale yükseldi. Dünya sıralamasındaki yerleri itibarıyla rakiplerinin önünde bulunan İngiltere ve Fransa çeyrek finalin yerini tutarken, Polonya'dan sonra diğer ev sahibi Ukrayna da İsveç'le birlikte erken havlu attı.
Grubun açılış maçı iki favori İngiltere ile Fransa arasında Donetsk'te oynandı. İngilizlerin sıradan bir takım görüntüsünde neredeyse maçın tamamında savunma yaptığı karşılaşmada topa yüzde 60 oranında sahip olan ve 19 şutun 15'inde isabet sağlayan, kornerlerde 11'e 4 üstünlük kuran Fransızlar, tüm bu istatistiki başarılara rağmen ancak beraberliği kurtarabildi. İngiltere 3 gol girişiminden birinde, kornerden gelen topa Lescott'un yaptığı vuruşla öne geçti ama Fransa, bir Premier Lig oyuncusu olan Nasri ile cevap verip 1-1'i kurtardı. Ukrayna-İsveç maçında ise Ibrahimovic'le öne geçen Vikinglere ev sahibi bir zamanların yıldızı 35'lik Shevchenko'nun iki kafa golüyle karşılık vererek 2-1 kazandı.
İkinci maçlarda, İngiltere - İsveç mücadelesi grupların en çekişmeli ve zevkli oyununun sahnesi oldu. Caroll'la öne geçen İngilizlere İsveç Mellberg'in iki kafa vuruşuyla cevap verip skoru 2-1' getirdi. Bu gollerin ilki, son anda topu çıkarmak isterken kendi kalesine yollayan Johnson'a yazıldı. İngilizleri kendine getiren, oyuna 61'de girip bir gol atan ve bir de asist yapan Walcott oldu. 3-2'lik İngiltere galibiyeti, İsveç'in turnuvaya veda etmesi anlamına geliyordu.
Grubun diğer maçı ise bardaktan boşanırcasına yağan yağmur nedeniyle sekteye uğradı. Donetsk'teki Ukrayna-Fransa maçı, 5. dakikada çakan şimşekler, gürleyen gök ve sahaya adeta direkt olarak inen bulutlar nedeniyle tam 55 dakika durdu. Sonrasında Fransa, Ribery liderliğindeki üstün oyununun karşılığını Menez ve Cabaye'nin iki golüyle alarak sahadan 2-0'lık galibiyetle ayrıldı.
Gruptan çıkacak iki takımı belirleyecek son maçlarda İngiltere ile Ukrayna ve Fransa ile İsveç karşı karşıya geldi. İsveç'in şansı yoktu ama Vikingler elde edecekleri iki farklı bir galibiyetle rakibini sürpriz bir biçimde turnuvanın dışında bırakabilirdi. Tabii bunun için Ukrayna'nın da İngiltere'yi tek farklı mağlup etmesi gerekiyordu. Bu durumda Ukrayna ile İngiltere kol kola çeyrek finalin yolunu tutacaktı. İddiasız İsveç, Fransa'ya hiç de beklemediği 2-0'lık yenilgiyi gerçekten de tattırdı. Turnuva boyunca "takımın üstünde" bulunmakla eleştirilen Zlatan Ibrahimovic, grup maçlarının en güzel golünü Fransa ağlarına bırakırken, ilk kez oynama fırsatını 81. dakikada oyuna girerek bulan İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu Holmen'in direkten dönen vuruşunu tamamlayan Larsson maçın skorunu 2-0 olarak belirledi.
Ancak aynı saatte başlayan İngiltere-Ukrayna maçını İngilizlerin 1-0 kazanması, Fransa'ya çeyrek final kapısını açtı. İlk iki maçta cezası nedeniyle oynayamayan Wayne Rooney sahaya çıktığı ilk karşılaşmada golü atarak İngiltere'yi 7 puanla grup liderliğine taşırken, sahanın yıldızı Steven Gerrard'dı. Ukrayna'yı yakan ise kaçırdığı inanılmaz gollerin yanı sıra Macar hakemlerin çizgiyi geçen bir toplarında gol kararı vermemesi oldu.
Bu sonuçlarla grubu ilk sırada bitiren İngiltere, çeyrek finalde İspanya ile eşleşmekten kurtularak İtalya'nın rakibi olurken ikinci sırayı alan Fransa, İspanya'ya düştü. Toplam 15 golün atıldığı grupta ikişer golle en golcü oyuncular, elenen takımların santrforları Shevchenko ile Ibrahimoviç oldu.
Çeyrek Finaller
Portekiz hesabı kesti
Euro 2012'nin ilk çeyrek final maçı Portekiz ile Çek Cumhuriyeti arasında Varşova'da oynandı ve rakibini süper starı Cristiano Ronaldo'nun tek golüyle yenen Lâtinler turnuvanın ilk çeyrek finalisti oldu. Bu karşılaşma aynı zamanda Euro 1996'da Çek Cumhuriyeti'nin Pavel Poborsky'nin unutulmaz golüyle kazandığı çeyrek finalin rövanşı niteliğindeydi. Oyuna da kazanacakmış gibi başlayan takım yine Çeklerdi. Ancak bu görüntü sadece 10 dakika sürdü ve herhangi bir tehlikeli pozisyon da üretmedi. Önce oyunu dengeleyen, ardından da terazinin kefesinde ağır basmaya başlayan Portekiz, devrenin sonunda direğe takılmasa soyunma odasına önde gidecekti. O dakikada ceza sahası içinde sol çaprazda topla buluşan Ronaldo sırtı dönük olarak göğsüyle aldığı meşin yuvarlığı iki rakibinin arasından sıyrılıp şutladı. Ancak Cech'i geçen top direkten geri geldi. Portekizliler ikinci yarıya da kaldıkları yerden başladı. 40'ta sakatlanan Postiga'nın yerine oyuna giren Almeida, Meireles'in ön direğe ortaladığı topu bomboş pozisyonda kafayla dışarı attığında, "gol" diye ayağa kalkan Portekiz tribünleri hayal kırıklığıyla yerine çöküyordu. Ancak görünen oydu ki, Portekiz kalesine gidecek gücü olmayan ve savunmaktan daha doğrusu topu savuşturmaktan başka bir şey yapamayan Çekler yakında düşecekti. Ronaldo, Nani ve Moutinho'nun gol vuruşlarına kah direk, kah kaleci Cech bir yere kadar direnebildi. 79'da Moutinho'nun sağ kanattan kestiği topa rakibinden sıyrılarak kafayı vuran Ronaldo, topu yere çarptırarak Cech'i avladı ve Portekiz'e hak ettiği galibiyeti getirdi. Hak ettiği diyoruz çünkü 90 dakika boyunca 2 şut atıp kaleyi tutturamayan bir takım karşısında 20 gol girişiminde bulunup 5 kez kaleyi bulan ve 2 defa da direkten dönen taraf kazanmalıydı. Direkten dönen iki topun ve galibiyet golünün sahibi Ronaldo'nun maçın adamı seçilmesi ise vakayı adiyeden sayılırdı.
Almanlar yardımı kesti!
Çeyrek finalin en çarpıcı eşleşmelerinden biri, Avrupa Birliği'nin doğal patronu Almanya ile ekonomik kriz nedeniyle batma noktasına gelen ve bu nedenle Almanya'yı bir nefret objesi olarak gören Yunanistan arasındaydı. Almanya Teknik Direktörü Joachim Löw sürpriz bir kararla ilk on birinde radikal değişikliklere giderek hücum dörtlüsünden sadece Mesut Özil'i yerinde tutarken, Müller, Klose ve Podolski'nin yerine Reus, Klose ve Schürrle'yi sahaya sürmüştü. Lâkin bu iddialı değişim bile Alman makinesinin sağlam dişlilerinde olumsuz bir etki yapmadı. Panzerler, Mesut Özil'in orkestra şefliğinde maç boyunca ağır bir baskı kurdukları Yunanistan kalesini, 39'da kaptan Lahm'un uzaktan savurduğu füzeyle düşürdü. İlk yarı boyunca üst üste iki pas yapamayan ve kabuğuna çekilen Yunanistan, ikinci yarıda biraz canlanır gibi oldu ve Samaras'la beraberliği de buldu. Onca gol kaçıran ve topa sahip olmada yüzde 66'ya 34'lük bir üstünlükle oynayan Almanlar şoku çabuk atlattı. 61'de Khedira'nın skora isyan edercesine vurduğu top tabelayı 2-1'e getirirken, 68'de Klose, Avrupa Şampiyonaları'nda gol atan en yaşlı Alman oyuncu olarak ismini kayda geçirdi. 74'te genç Marco Reus, Khedira benzeri bir "kalecinin göremeyeceği top" vuruşuyla Almanya'yı iyice rahata erdirdi. 24 şutunun 10'unda isabet sağlayan ve Yunanistan'ı neredeyse kalesine bile yaklaştırmayan Almanya açısından maçın 4-2 sona ermesi, bir savunma zaafı olarak yorumlanabilir. Ancak son dakika Salpingidis'in ayağından Almanya ağlarıyla buluşan kireçli nokta atışındaki penaltı kararının ne kadar sağlıklı olduğu da tartışmaya açık bir konu. Sloven hakem Damir Skomina'nın "Acaba skor 4-1 olmasaydı, sırtı dönük Boateng'in vücuduna yapışık pozisyondaki eline çarpan topta penaltı düdüğünü üfleyebilir miydim?" sorusuna samimi bir cevap vermesi gerekiyor.
İspanya bir kazandı, pir kazandı
Çeyrek finalin ilk iki eşleşmesinde favoriler kolay kazanırken, üçüncü eşleşmede iki takım arasındaki güç dengeleri o kadar da büyük bir fark içermiyordu. Son Avrupa ve Dünya Şampiyonu İspanya'nın karşısındaki Fransa da rakibi kadar iddialı sayılırdı. Topa sahip olma açısından İspanyollar birinci sırada yer alırken, hemen arkalarından gelen takım da Fransa'ydı. Üstelik iki takım arasındaki 6 resmi maçta İspanyolların galibiyeti bulunmuyordu. Lâkin Blanc, İspanya ile kora kor bir mücadeleye girmek ve rakibine kendi oyunun kabul ettirmek yerine Boğaları durdurmak üzerine kurulu bir planı tercih etti. Nasri ve Menez'siz Fransa on biri, ilk yarı boyunca İspanya'nın çıldırtıcı pas trafiğini sadece seyretti. Ancak santrforsuz İspanya da pozisyon üretme adına sancılıydı. Yine de dakikalar 19'u gösterirken, orta sahanın en gerideki adamı Xabi Alonso'nun ceza sahası içine yaptığı koşu Boğaları golle buluşturdu. İkinci yarıda biraz kıpırdamak isteyen Fransa, ilerleyen bölümde Menez ve Nasri'nin oyuna girmesiyle eşitliği sağlama fikrinin sahaya yansıtmayı amaçlıyordu ama Blanc'ın bu planı da İspanya'nın sazı yeniden eline alıp rakibine top göstermeyen pas trafiğini bir kez daha kurmasıyla boşa çıkmış oldu. Topla oynama oranlarında yüzde 55'e 45 üstünlük sağlayan, 9 şut girişimden 5 isabet bulan, buna karşılık rakibine 4 şut girişiminde 1 isabet fırsatı tanıyan İspanya, ekstra sürenin ilk dakikasında kazandığı penaltıyı da maçın oyuncusu seçilen Xabi Alonso ile gole çevirip yarı finalde bir başka komşusu Portekiz'le eşleşmeyi başardı.
İtalya hakkını penaltılarda aldı
Son çeyrek finalde güçler dengesi eşit gibi duruyordu ancak 120 dakikalık futbol gösterisinin büyük bölümünde ağır basan takım, Prandelli'nin İtalya'sı oldu. Pirlo'nun büyük şefliğinde antipatik oyun görüntüsünden uzaklaşan İtalyanlar, İngiltere karşısında baştan sonra sahanın hâkimiydi. Topla oynamada rakiplerine yüzde 64'e 36'lık bir üstünlük kurmalarının yanı sıra İngilizlerin 9'da 4'lük şut girişimine rekor bir rakam olan 35'te 20 ile karşılık vermeleri de sahadaki Gök Mavi hegemonyasını anlatmak için yeterli bir veri sayılabilirdi. Evet, İngiltere Johnson ve Rooney ile iki net gol fırsatından yararlanamadı ama bunlar De Rossi ve Diamanti'nin direkten dönen vuruşları, Balotelli ve Cassano'nun yanı sıra yine De Rossi'nin kaçırdıklarının yanında devede kulak sayılırdı. Maçın normal süresi ve uzatma dakikalarının golsüz bitmesinde İngiltere kalecisi Joe Hart'ın da payı büyüktü. Penaltılarda Balotelli ve Gerrard ilk atışları gole çevirirken, Montelivo'nun kaçırıp Rooney'nin atması İngilizleri bir adım öne çıkardı. Maçın yıldızı Pirlo'nun "Panenka penaltısı" ise İtalyanlara büyük bir moral verirken, İngilizlerin sinirlerini bozdu. Nitekim İngiltere Young'la direğe takılırken, Cole'un penaltısını Buffon kurtarıyor, İtalya adına Nocerino ve Diamanti'nin golleri yarı finalde Almanya'nın karşısına Gök Maviyi çıkarıyordu.
Yarı Finaller
Boğanın şanslı günü
Euro 2012'nin ilk yarı finali son şampiyon İspanya ile komşusu Portekiz arasında oynandı ve gülen taraf rakibine seri penaltılarda üstünlük sağlayan Boğalar oldu. Portekiz'in bilinen on biriyle çıktığı maçta İspanya cephesindeki tek değişiklik santrforlu oyun ve Negredo'lu on birdi. Portekiz, Nani, Almeida, Ronaldo'dan oluşan forvetinden başlayarak İspanyol savunması üzerinde kurduğu baskıyla rakibinin klasik oyun düzenini bozmayı maçın başından itibaren başardı. İspanyollar topa sahip olmanın coşkusuyla uyguladıkları o bilenen preslerini de sahaya yansıtamayınca ortaya iki ceza sahası arasında gidip gelen ancak sonuç üretmeyen bir futbol çıktı. Her ne kadar topla oynamada yüzde 57'lik bir İspanya üstünlüğü olsa da isabetli gol girişimlerinde Portekiz sadece bir adım gerideydi. Oyunun 90 dakikalık uyutan bölümünde İspanya Negredo-Fabregas değişikliğiyle bir nebze de olsa toparlanırken, asıl fark uzatma bölümünde ortaya çıktı. Portekiz'in pres gücü yorgunlukla birlikte düşünce İspanya bilinen futbolunu sahaya yansıtmaya başladı ancak bu defa da girdiği gol pozisyonlarını kullanamadı ve Euro 2012'nin ikinci golsüz maçı Donetsk'te yaşandı. Penaltılara Xabi Alonso'nun kaçırdığı atışla başlayan İspanya'ya Portekiz de Moutinho ile nazire yaptı. Iniesta ve Pique'nin gollük vuruşlarına Portekiz de Pepe ve Nani ile karşılık verdi. Ramos'un Penanka penaltısı, Bruno Alves'in dengesini bozmuş olacak ki, Portekizli topu direğe nişanladı. Fabregas'ın direğe çarpıp ağlarla buluşan vuruşu, Rolando'ya atış fırsatı bırakmadan İspanyolları finale taşıdı.
İtalyanlar 'Balo' verdi
Yarı final maçlarının ikincisi, birincisine oranla çok daha keyifli ve zevkli geçti. Turnuvanın ve maçın favorisi Almanya'ydı ama 90 dakikanın sonunda gülen taraf, bugüne dek büyük turnuvalarda rakibine hiç yenilmeyen İtalya oldu. Almanlar yarı finale gelene kadar beraberlik bile görmemiş bir takımdı Üstelik grup maçlarını da 10'da 10 yaparak tamamlamışlardı ve oynadıkları son 15 maçtan galibiyetle ayrılmışlardı. 20 maçtır da hiç sektirmeden gol atıyorlardı. Ancak karşılarındaki İtalya da kazanma konusunda çok iddialı olmasa da Prandelli yönetiminde hiç bir resmi maçta yenilgi yüzü görmemiş bir takımdı. Oyuna hızlı başlayan ve üst üste üç gol pozisyonu bulan Almanya'ydı ama Pirlo'nun çizgiden çıkardığı bir top ve Buffon'un iki kurtarışı İtalya'nın direncini artırdı. Ardından da Balotelli'nin birincisini kafayla, ikincisini de müthiş bir şutla attığı iki İtalya golü geldi ve oyunun şekli bir anda değişti. Favori Almanya yenilmezlik unvanını da finali de yitirecek gibi duruyordu. İkinci yarıya Gomes ve Podolski'nin yerine Klose ve Müller'le başlayan Almanya topla oynama üstünlüğünü ele geçirdiği risk alarak yüklense de uzun süre gol bulamadı. İtalya ise çok sayıda kontratakta gol fırsatlarını harcadı. Kayıp zamanın ilk dakikalarında Almanya'nın kazandığı penaltıyı gole çeviren Mesut Özil skoru 2-1'e getirse de finale yükselen takım Pirlo'nun müthiş bir maharetle yönettiği İtalya oldu.
Final
Devir Boğa devri - İspanya - İtalya 4-0
Kiev'deki final günü gelip çattığında takvimler 1 Temmuz'u gösteriyordu. Finaldeki iki takımın da aynı gruptan gelmesi ve ikisinin de Akdenizli olması ilginçti. Ama doğrusu gösterdikleri performansla finale en çok yakışan iki takım da yine onlardı. Bir yanda müzesinde iki Avrupa ve bir Dünya Kupası bulunan İspanya, diğer yanda bir Avrupa, dört Dünya Kupası sahibi İtalya... İtalya, tarihinde ilk ve son kez 1968'de kazandığını Avrupa şampiyonluğunu 44 yıl aradan sonra yeniden elde etmek, İspanya ise Euro 2008 ve Dünya Kupası 2010'un şampiyonu olarak geldiği Euro 2012'den de zaferle ayrılıp tarihte hiç ulaşılmamış bir başarıyla kucaklaşmak amacındaydı. İki takımın büyük turnuvalardaki maçlarında İspanya'nın İtalya'ya üstünlüğü bulunmuyordu. Gruptaki karşılaşmada ise öne geçen İtalya olmuş, İspanya beraberliği güçlükle yakalamıştı. Finale gelen kadar sergiledikleri performanslar İtalya'yı bir adım öne çıkarmış görüyordu.
Fakat sahadaki oyun hiç de tahminlere sığmadı. İspanyollar, İtalya'nın beyni Pirlo'yu en baştan itibaren baskıyla etkisiz hale getirerek rakibinin adeta fişini çekti. Buna karşılık İtalya, daha önce Hırvatistan ve Portekiz'in ön alanda baskı yaparak bozduğu İspanya çarkına aynı çomağı sokamadı. Oysa Balotalli ve Cassano'dan oluşan çift forvet ve hemen arkalarındaki dörtlü blok bunu başarabilmelerine uygun görünüyordu. Bu turnuvada hiç olmadığı kadar yüksek yüzdeli bir pas trafiğini oluşturan santrforsuz İspanya, 14'te Iniesta ile başlayıp Fabregas'la devam eden atakta 1.70'lik David Silva'nın kafa golüyle öne geçti. İspanya'nın pas alışverişindeki yüksek yüzdenin baş mimarı Xavi'nin devrenin sonlarına doğra attığı öldürücü pası gole çeviren Jordi Alba, işi neredeyse ilk 45'te bitirdi.
İlk yarıda sakatlık nedeniyle bir oyuncu değişikliği yapan, ikinci yarıya Di Natale ile başlayan İspanya, bu oyuncuyla iki net fırsatı harcayarak oyuna ortak olma fırsatını kaçırırken hakkını yemeyelim, İspanya da o kısa sürede farkı 4'e 5'e çıkarma şanslarını kullanamadı. Oyunun koptuğu an ise 57'de oyuna giren Motta'nın üç dakika sonra sakatlanarak İtalya'yı 10 kişi bırakması oldu. Direnci tamamen kırılan İtalya karşısında o malûm oyun düzenini kabul ettirmek ve Fernando Torres ile Motta ile iki ol daha bularak Avrupa Şampiyonası tarihinin finallerdeki en arklı skoruna ulaşmak İspanya için hiç de zor olmadı. Bakalım iki sene sonra Brezilya'daki Dünya Kupası'nda aynı şarkıyı mı dinleyeceğiz, yoksa İspanya'ya dur diyecek birileri çıkacak mı?
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Kalp krizi nedeniyle hayatını kaybeden başpehlivan Ali Altun, son yolculuğuna uğurlandı...
Taha Akgül, Türkiye Güreş Federasyonu başkanlığına adaylığını duyurdu
Tüm dünyada fenomen haline geldi: Görünüşümüz rahat olabilir ama içimizde fırtınalar kopuyor
Mike Tyson – Jake Paul boks maçı hangi kanalda, ne zaman, saat kaçta?
Kırkpınar Başpehlivanı Yusuf Can Zeybek, hamam geleneğini bozmadı