“Omuzlarda taşınacağım” demiştim
"Yababilirim" dedi ve yaptı
Beytullah Eroğlu 20 yaşında. Doğuştan iki kolu yok, bir bacağı diğerinden 10 santimetre kısa. O bir şampiyon: Paralimpik dalda Avrupa şampiyonluğu, dünya ikinciliği var. Şimdi hedefi Olimpiyatlar… Olağanüstü bir azmin, inanmanın ve el ele vermenin hikâyesi bu. Beytullah’ın hikâyesi
Yedi yaşına kadar evden çıkmadı. Ama çıkış o çıkış: Deniz olmayan Kahramanmaraş’tan yüzme alanında bir şampiyon olarak çıktı. Yüzmede uluslararası arenada kayda değer başarısı bulunmayan Türkiye’nin gururu oldu.
Kocaman bir yüreği var. Bir de kocaman ailesi. O yürek, o aile ve Beytullah’ın bir araya gelmesiyle başarının formülü çıktı ortaya. Şimdi hedefine olimpiyat şampiyonluğunu koymuş, “Bunun için elimden geleni yapıyorum” diyor. Bir de elleri olsaydı kim bilir neler yapacaktı, düşünmeden edemiyor insan.
Bu noktaya nasıl varabildin?
- Ailem ve yüzme sayesinde... İyi ki yüzmeyle tanışmışım. Şu anda geçmişe dönüp baktığımda eski fotoğraflardaki yüzümle şu anki yüzüm çok farklı. Daha mutluyum kesinlikle. Her şeyi aşmış bir durumdayım. Artık “Kolların nerede?” diyenlere “Evde unuttum” diye cevap verebilen bir insanım.
7 yaşına kadar evden çıkmak istememişsin ama baban okul için zorlamış. Nasıl başladı her şey?
- Dışlanırım diye okula başlamak istememişim. Sonra babam okul müdürüyle görüşmeye gitmiş, müdür “Biz Beytullah’ı okutmaktan gurur duyarız” demiş. Ardından öğretmenlerle toplantı yapmış. Ancak öğretmenler, “Diğer çocukların psikolojisi bozulur” diye karşı çıkmış. Ali Rıza öğretmenim o toplantıda yokmuş. Sonra Ali Rıza öğretmenim gelmiş. “Kesinlikle ben alırım, bu durumdan gurur duyarım. Diğer öğrencileri de olumlu etkiler” demiş. İyi ki aldı. İnsanların bazen hayatına bir öğretmen, bir arkadaş girer. Benim hayatıma birçok kez girdiği için bu seviyedeyim.
Okulun ilk yılları nasıl geçti?
- Babam bana özel bir sıra yaptı. En arkada oturuyordum, not tutmuyordum. “Okul bitsin de annem beni eve götürsün” diye bekliyordum. İşkence gibi diyebiliriz biraz da. Zamanla bu durumu aştım, Ali Rıza öğretmenime çok teşekkür ediyorum. Parmak kaldırmaya utanırdım, parmak yok çünkü. Bir gün öğretmenim kızdı. “Sen ayağını kaldıracaksın veya kafanı kaldıracaksın ve bir şekilde sorulara cevap vereceksin” dedi. O günden sonra yavaş yavaş açılarak ilerlemeye başladım. 5’inci sınıfa geldiğimde seçim yapıldı ve sınıf başkanı oldum. Arkadaşlarım iki elini birden kaldırmıştı. Lisede de okul başkanlığı yaptım ve disiplin kurulu üyesi oldum.
Kahramanmaraş’ta deniz yok, havuz yok, sen hiç suya girmemişsin. Seni nasıl buldular, suyla nasıl tanıştın?
- Okula başladıktan hemen sonra, tarih 2001. Bir önceki yıl Türkiye, Sydney Paralimpik Olimpiyatları’na tek sporcuyla katılıyor. Eski antrenörüm ve eski Milli Takım Antrenörü Osman Çullu bunu aşmak istiyor, bütün okullara engelli arayışları için yazılar yazılıyor. Müdür, babamı okula davet edip durumu anlatıyor. Babam sosyal çevremi etkileyecek her şeye olumlu bakmıştır. O gün gittik Osman Çullu’nun odasına. Babam, “Hocam yapabilir miyiz bu işi, Beytullah’ı yüzdürebilir misin” diye sordu. Osman Çullu “Beytullah gibi dünyada birçok örnek var. Bunlar gibi yapacağım” dedi. İnandık ve başladım. Başladıktan sonra 6 yıl can simidiyle çalıştım. Aslında başlamamızdaki amaç da benim bir dünya şampiyonu veya Avrupa şampiyonu olmam değildi. O gün sosyal çevremin genişlemesi, mutlu olmam. Zaten başladığımda çok mutlu olmuştum. Yüzmeye başladığımda bazı arkadaşlarım dalga geçerdi. Ben de çekinirdim. Dalga da olsa, alay konusu da olsa, bu bir gerçek. Durumumdan rahatsız olurken, bunun beni üzmemesi gerektiğini orada öğrendim. Özgüvenim yüksek bir şekilde liseye geçtim.
Hayatına bu yönü çizen en büyük etkenin ailen olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Benim en büyük şansım ailem ve yüzmeyle tanışmış olmam. Ailemden kastım da çekirdek ailemin dışında büyük ailemdir. Amcalarım, dayılarım, büyükbabam... Ailede ilk engelliyim ve hiçbir tecrübeleri yok bu konuda. Ama bana hiçbir zaman engelli olduğumu yansıtmadılar. Hiçbir zaman ‘Ben bunu yapamam’ diyerek başlamadım bir işe. Hep yapabilecekmiş gibi başladım. Burada kuzenlerim de çok büyük etken.
Amcan Şeref Eroğlu, güreşte dünya şampiyonu ve olimpiyat ikincisi. Sen zamanında havaalanına onu karşılamaya giderken, bugün insanlar senin için geliyor. Nasıl bir his?
- Amcam ben çok küçükken şampiyon olurdu. Ve hep “Acaba bir gün amcam gibi olur muyum?” derdim. Amcam 2004’te olimpiyat ikincisi olduğunda yapılan karşılama töreninde dedeme sordum, “Ben de bir gün şampiyon olduğumda bana da böyle şeyler yapacak mısınız?” diye. Dedem “Sen şampiyon ol, yeter” dedi. O gün şampiyonluğun peşine düşmeye başladım. “Bir gün amcam gibi şampiyon olacağım ve ben de omuzlarda taşınacağım” diye. Amcam bu konuda bana çok destek oldu.
2011’de Avrupa Şampiyonu olup döndün. Havaalanında neler yaşadın?
- Gaziantep Havaalanı’na indim. Açıkçası beklediğimin çok çok üstünde bir karşılamayla buluştum. Ben sanıyordum ki, amcam gelecek, halalarım, teyzem gelecek. Yani yaklaşık 20 kişi olacağız. Ama Kahramanmaraşlı olmama rağmen, Gaziantep’te yaklaşık 60-70 insan vardı. O atmosferi görünce çok duygulandım. Şu an hatırlıyorum da ne yapacağımı bilemedim. Anneannemin elini öptüm, annemin elini öptüm, dedelerime sarıldım falan. Çok mutlu olmuştum. Ondan sonra amcamın yanına gittik. Davullar, zurnalar çalınıyordu. Adeta bir düğün bayram havası verilmişti. Çok mutlu olmuştum ve gerçekten çok güzel bir şey yaptığımı anladım.
Haftada 7 gün idman yapıyorsun, ayrıca üniversiteye gidiyorsun. Kendine ayırabileceğin zaman kalıyor mu, kalıyorsa neler yapıyorsun?
- Futbolla ilgileniyorum, Beşiktaşlıyım. Sinemaya giderim. Ama en büyük sosyal faaliyetim kız arkadaşım.
Bir günün nasıl geçiyor?
- Çok yorucu geçiyor. Sabah 7-9 arası antrenmanımı yapıyorum. Kahvaltı sonrası okula gidiyorum. Toplu taşıma araçlarını kullanıyorum. Tramvaya biniyorum, metrobüse aktarma yapıyorum. Bazı olumsuz şeyler yaşanabiliyor ama bazı tatlı şeyler de... Mesela, metrobüse biniyorum ve telefonumu çıkartıp mesajlaşıyorum. Kafamı bir kaldırıyorum, insanların hepsi bana bakıyor.
Nasıl mesajlaşıyorsun?
- Ayaklarımı kullanıyorum. Aslında her şeyde ayaklarımı kullanıyorum. Sizlerin elinizi kullandığınız gibi. Yaklaşık 1.5 saat yol gidiyorum okul için. 1.5 saat de dönüşü oluyor bunun. Döndükten sonra antrenmanımı yapıyorum.
Hepsini tek başına mı yapıyorsun?
- Evet tek başıma yapıyorum. Kimseden yardım almıyorum. Kimseden yardım almadan yaşayabiliyorum. Ve yaşanabiliyor da zaten. Kimseden yardım almaya ihtiyacımız yok. Tek ihtiyacımız bakış açısı. ‘Ben yapamam’ değil, ‘Yapabilirim’ demek. Dedim, yaptım. Herkes yapabilir.
‘İyi ki varsın’ denilecek biri olduğunu defalarca kanıtlamışsın, peki sen kimlere ‘İyi ki varsın’ diyorsun?
- İyi ki varsın dediğim, ailem var. Tek tek isim sayarsam 15 saat falan sürer herhalde. Antrenörlerim var. Bu zamana kadar getirenler, şu ankiler. Onların dışında hem antrenörlüğümü hem abiliğimi yapan insanlar var. Hepsine çok çok teşekkür ediyorum.
HEDEFİM RİO’DA ALTIN MADALYA
“2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda da madalya hedefliyordum ancak ufak bir sakatlık geçirdim. İlk olimpiyatımdı, 7’nci oldum. Sonra 2013 Dünya Şampiyonası’nda üçüncülüğü 7 saliseyle kaybettim. 2014’te Avrupa Şampiyonası’na gittim ve ikinci oldum. Bu beni tekrar hırslandırdı. Önümüzde bir dünya şampiyonası var, 2015. Çalışmalarımız gayet olumlu ilerliyor, kendimden madalya bekliyorum. Herkesten de dualarını esirgememelerini istiyorum. Çünkü ben elimden geleni yapıyorum. 2016 Rio Paralimpik Oyunları en büyük hedefim. Orada altın bekliyorum.”
ENGELLİLER EVDEN ÇIKSIN
“Engelliler için Türkiye’de hayat zor. Kaldırımlarımız bir tekerlekli sandalyenin çıkmasına uygun değil. Rampalar yok, varsa da önüne arabalar park ediliyor. Ya da ağaçlar dikiliyor, görme engellilerin yoluna. Ama biz, engelliler adına konuşacak olursam; ben çıkmazsam evimden, o ağacın orada olduğunu söylemezsem kimseye, kimse o ağacın orada olduğunu bilmez. Ben buradan herkese sesleniyorum. Çıksınlar ve yaşadığımızı göstersinler. Yani bir tekerlekli sandalye rampadan inemediğinde orada fotoğrafını çekip sosyal medyada kullansın ki, bu fark edilsin. Engelli otoparkına arabalar park edildiğinde bunu duyuralım ki, bir daha park edilmesin. Bu ülkede yüzde 12 engelli olmasına rağmen yurtdışından misafirlerimiz geliyor. ‘Aaa’ diyor ‘Türkiye’de hiç engelli yok, engelli oranınız yüzde 1 falan mı?’ Yüzde 12 oran. Ama hiçbiri dışarıya çıkmıyor. Sorunumuz burada. Biz kendimizi çıkıp dışarıda göstermediğimiz sürece kimse bizim var olduğumuzu anlayamaz. Mücadele etmelerini istiyorum. Sadece benim mücadelemle ya da 3-5 insanın mücadelesiyle olacak bir iş değil.”