İspanya’nın manevi başkenti: Toledo
İspanya'nın Madrid'den önceki eski başkentini biliyor musunuz? İşte 17'inci yüzyılda Don Kişot romanının geçtiği yer olarak da bilinen Castilla La Mancha bölgesinin eski başkenti Toledo...
Surlar, meydanlar, taş köprüler, kaleler, dar sokaklar, cami, sinagog ve kiliseler… Tüm bunlar, İspanya’nın Madrid’ten önceki eski başkentini, bir anlamda ülkenin kültür başkentini tanımlayan öğeler. Cervantes’in 17.yy La Mancha’lı Don Kişot romanının geçtiği yer olarak da bilinen Castilla La Mancha bölgesinin eski başkenti ve tamamı Unesco Dünya Miras listesinde yer alan “Toledo” şehrinden bahsediyorum.
Toledo, bugün Endülüs İspanya’sı kadar çok bilinmese de Avrupa tarihi içerisinde önemli bir yere sahip oldukça mistik bir Ortaçağ şehri. Şehrin en önemli özelliği, tarih içerisinde burada yaşamış Hristiyan, Müslüman ve Yahudi toplumların oluşturduğu heterojen doku, bu farklı medeniyetlerin kendi kültürel kimliklerini yansıtan kentsel yapıları ve bu yapıların yok olmadan korunarak 21.yüzyıla kadar gelebilmesi…
Toledo’ya tarihi dokusunu inceleme amacıyla araştırma yapmak için gitmiştim. Başlangıçta planım iki gün Toledo’da kalıp tüm kenti detaylı inceledikten sonra Madrid’e geçmekti. Burası, Madrid’ten yarım saatlik tren yolculuğu ile ulaşım mesafesinde ve çoğunlukla turistlerin günü birlik gezileri için tercih ettiği bir şehir. Bu nedenle iki günlük seyahat planım, şehrin sokaklarını tekrar tekrar gezip şehir hakkında bilgi toplayabilmek için yeterli bir süreydi benim için. Fakat Toledo’ya gittiğimde burasının bir müze kent olmanın ötesinde yaşayan bir şehir olduğunu gördüm ve o kadar çabuk uzaklaşamadım bu şehirden.
Toledo’nun sokakları çoğunlukla yokuş ve şehre bu yokuşları tırmanarak, tarihi kent kapılarından girerek ulaşabiliyorsunuz. Kente ulaşıp binalara ve sokak dokusuna baktığınızda burada zamanın gerçekten durmuş olduğunu hissediyorsunuz. İki günlük seyahatimi beş güne uzatmamın en önemli nedeni, işte bu yüzyılda bu derece korunabilmiş bir Ortaçağ kentini daha çok hissedebilmek ve bu atmosferi yaşayabilme hissini terk edemememden kaynaklandı aslında…
Toledo, üç tarafı Tajo nehri ile çevrili, dağın tepesinde kurulmuş bir şehir. Bu özelliği tarih boyunca korunaklı bir kent olmasını sağlamış ve birçok medeniyet için çekici bir bölge olmuştur. Çevresi oldukça çorak görünen, dışardan bakıldığında taş binalar ile dolu kayalıklar üzerinde kurulmuş hissi veren biraz kahverengi bir şehir. Fakat güneş, bu şehirde bir başka güzel parlıyor. Özellikle öğleden sonra binalara vuran güneş yansımaları şehri o kadar güzel bir şekilde sahne önüne çıkarıyor ki ünlü ressam El Greco’nun bu şehri terk edememesini anlayışla karşılayabiliyor insan.
Romalılar, Vizigotlar ve sonrasında Endülüs Araplarının hakimiyetinde kalmış olan Toledo “üç kültürün şehri” olarak anılıyor. Üç asırlık Arap hakimiyetinden sonra Castilla kralı Kral VI. Alfonso’nun şehri ele geçirmesinden sonra kent Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların bir arada yaşadığı bir şehir haline gelmiş. Bugün kent içinde yer alan ve kültürel açıdan zengin bir doku sunan kiliseler, cami ve sinagog gibi yapılar bu dönemdeki etnik toleransın bir uzantısı aslında.
Şehrin en önemli yapılarından biri olan Alcazar, kentin en yüksek ve en korunaklı noktasında konumlanmış, tarih boyunca saray, hapishane ve kışla olarak farklı amaçlara hizmet etmiş olan yapı bugün askeri müze olarak kullanılıyor. Önceleri pazar meydanı olarak kullanılmış olan Zocodover meydanı ise bugün şehre gelen turistlerin dağılma noktası ve kentin en önemli yapılarından biri olan ve gotik mimarisi ile dikkat çeken Toledo Katedrali’ne ulaşan ana caddenin başlangıç noktasını oluşturuyor.
Çelik işçiliği ile de meşhur olan kent içinde eskisi kadar olmasa da hala çelik zırhlar, otantik kılıç ve silahlar üretiliyor ve bunların satıldığı bir çok dükkan ile de karşılaşabiliyorsunuz.
Kenti çevreleyen Tajo nehri, kent sakinlerinin koşu, piknik, nehir gözlemi gibi rekreasyonel aktiviteleri için önemli bir avantaj sunuyor. Bu özellik Toledo’nun en önemli özelliği, çünkü kent kültürel kimliğini korurken bölge sakinlerinin güncel ihtiyaçlarına da cevap verebiliyor.
Eski kent mimarisi o kadar korunaklı ki herhangi bir restorasyon ve inşa işlemi çok özel izinler ile yapılabiliyor. Kentsel girişimlerin çoğu sürdürülebilirliği sağlayabilmek için mimari ve çevresel boyut yanında kentin sosyal ve ekonomik faktörlerine de önem vermekte. Yokuşlu sokaklarına alternatif olarak kente ulaşımı sağlayan yürüyen merdivenler de sürdürülebilir girişimlerin en güzel örneklerinden biri bence.
Toledo’nun sokakları dar ve dolambaçlı, bu nedenle kaybolma ihtimali çok yüksek, ama neyseki her sokak mutlaka bir meydanla buluşuyor ve her meydanda yönlendirici tabelalar bulunuyor. Toledo’nun sokaklarında araç trafiği yok, daha doğrusu araç yok, kentin dokusu ile yaya olarak birebir temas imkanı var. Sadece turist otobüslerinin ve araçların kente ulaştığı ve Zocodover meydanı ile birleşen cadde dışında araçla karşılaşma imkanınız çok fazla yok.
Toledo, çok iyi korunmuş ve çoğu yokuş olan Arnavut kaldırımlı taş sokaklarında yürürken sizi içine çeken, duvarlarına dokunduğunuzda kentin tarihi dokusunu iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayan, arkadlı binaların altından geçen sokaklar boyunca mimari güzelliklere tanık olduğunuz şehirlerden biri. Kim bilir aynı sokaklardan kaç kere geçtim ve her seferinde aynı heyecanla binalara ve sokaklara hayranlıkla baktım… Özellikle turistlerin terk etmeye başladığı akşam saatlerinde ıssızlaşan ve insanı alıp Ortaçağ kentinin tam ortasına bırakan, sokaklarını amaçsızca keşfetme arzusunu yaşayabileceğiniz, insanın kalbini çalan, istemeseniz bile size tarihi buram buram yaşatan, İspanya’nın en önemli kültürel ve manevi başkenti Toledo.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
DÜNYANIN EN KÖTÜ 5 ÜLKESİ! TikTok fenomeni 'Hayal kırıklığı' diyerek uyardı: 'Oldukça yozlaşmış!'
Kış Aylarında Kapadokya’da Rüya Gibi 9 Gezi Rotası, Damak Çatlatan 5 Yöresel Lezzeti
Hevsel Bahçeleri’nde mevsim renkleri
Tablo gibi şehir Amasya
Doğa harikası Uludere Kanyonu sonbahar güzelliğiyle böyle görüntülendi