Fatih Koparan: Baba parasıyla gezmiyorum
Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi seven ve maceracı ruhların çok yakından tanıdığı bir isim Fatih Koparan. Altı ay çalışıp, altı ay gezen Koparan, gezdiği yerleri, öğrendiklerini insanlarla paylaşmayı da seven bir isim. "Keşfetmek" duygusu onu çok küçük yaşlardayken esir almış ama o bu esaretten çok memnun. Yaklaşık 15 yıldır seyahat ediyor, yeni insanlarla tanışıyor, gözlem yapıyor, kendi deyimiyle ise "anı biriktiriyor."
Peki, Fatih Koparan hayatımıza nasıl girdi?
İşte yanıtları…
Fatih Koparan kimdir?
23 Temmuz 1981 yılında Sakarya’da doğdum. Ama Sakaryalı değilim, Balkan göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Arnavut, Kosovalı bir ailenin çocuğuyum. Babamın görevi nedeniyle Sakarya’daydık daha sonra Bursa’ya taşındık.
Peki Fatih Koparan bizim hayatımıza nasıl girdi?
Aslında sizin hayatınıza girmemesi gereken bir insandım ben. Çünkü Marmaris’te bir kuyumcuyum, turizmciyim. Hobi olarak dünyayı dolaşıyorum. Dolaşırken fotoğraflar çekiyorum, sosyal medyada paylaşıyorum. Ve bu fotoğraflar zamanla insanların dikkatini çekti. İnsanların hayatına da böyle girdim. Şimdi de buradayım işte, sizinle röportaj yapıyorum.
Eskiden hobi olarak geziyordun ama artık tanınıyorsun. Bu sana sorumluluk yükledi mi?
Genç insanlar takip ediyor beni genelde. Ben de onlara gezmeyi empoze etmeye çalışıyorum. Barış Manço nasıl biz çocukken gezmek olayını bize empoze ettiyse ben de şimdi gençlere bunu yapmaya çalışıyorum. Gençlerin ufkunu açan bir şey seyahat etmek.
Almanlar, Hollandalılar, Amerikalar devamlı dünyayı geziyorlar. Bizde böyle bir kültür yok. Benim gibi insanlar da gençlere bunları anlatıyorlar. Ben anlatırken şuna da dikkat ediyorum; bunun çok basit bir şey olduğunu, çok büyük paralar gerektirmediğini, yapabileceklerini göstermek istiyorum. 18 yaşındaki Kanadalı bir kızın dünyayı gezdiğini gördüğümü yazıyorum. Paranız yoksa Gürcistan’a gidin diyorum, Kütahya’da yaşıyorsan oradaki bir Roma Tapınağı’nı gez diyorum. İlla kimsenin Arjantin’e gitmesine gerek yok.
Sen insanlara ucuz gezme yollarını da anlatıyorsun…
Ben hostellerde kalıyorum mesela. Onu anlatıyorum. İnsanlara, yalnız seyahat edilebileceğini, tursuz gezilebileceğini anlatıyorum.
Seyahat etmek çok enteresan bir şey. Çünkü dünyayı gezen bir insan artık "kendinin o kadar da önemli bir varlık olmadığını kavrıyor.. Diğer insanları, milletleri tanıyor ve farklılıkların güzel olduğunu, insanlardan farklı oldukları için nefret etmemeleri gerektiğini, farklılıkların güzel olduğunu öğreniyor. Dünyayı gezen faşizmin saçma olduğunu anlıyor. Çünkü hostelde oturduğunda 40 milletten insanla oturuyorsun. Bir ateş çevresinde sohbet ediyorsun, hepimizin aynı olduğunu görüyorsun.
Pablo Escobar'ın peşinde bir gezgin Türk
Ama bizim insanımızda daha çok şey var arabam olsun, evim olsun bir yatırımım olsun…
Bana da öyle diyorlar. Mesela ‘’Senin bu gezdiğin parayla üç tane ev alınırdı’’ diyen oluyor. Tamam ama üç tane evi napacaksın? Avrupalı da böyle düşünüyor. Bir tane ev bana yeter diyor. Benim üç tane eve ihtiyacım yok. Olsa kabul ederim tabi ki. Ama öldükten sonra 10 tane evim olacağıma anılarla öleyim. Fotoğraflarıma bakayım, torunlarıma fotoğraflarımı göstereyim. Torunlarım, ‘Vay be ne acayip dedem varmış’ desin. Benim şu an Türkiye’de gördüğüm anısı olmayan insanlar dolaşıyor. 40 yaşına gelmiş ama hikayesi, anısı yok. Ne yaptın 40 yaşına kadar? Çalıştım. İnsanlar korkuyorlar ya, sokağa çıkmaya korkuyorlar. Konforlu çünkü, o konfor alanından çıkmak istemiyorlar. Sonra da bana ‘’vay ben sana çok özeniyorum, Çok maceracısın, Ne güzel hikayelerin bloğunda’’ diyorlar. Eee senin de olsun.
Evet bir de bloğun var…
Keşfetmek.com adında bir sayfam var. Anılarımı yazıyorum, küçük küçük bilgiler koyuyorum. İnsanlar artık ansiklopedik bilgi istemiyorlar. Ben de mesela Peru’da Machu Picchu kalıntılarını anlatırken oraya gidişimi esprili bir şekilde anlatıyorum, araya da Machu Pichhu’nin tarihini sıkıştırıyorum mesela.
Senin yazdıklarını okuyup ‘’o ülkeye gitmeliyim’’ diyenler oldu mu?
Çok oldu. Giden oldu, Bazı yerlere gidemiyorlar tabi. Çok zorlu yerler. Mesela Kolombiya’nın dağlarındaki kabileler… Gitmelerini de tavsiye etmem. Çünkü turistik bir yer değil ve gitmek çok zor. Ben 10 küsur yıldır tek başıma seyahat ediyorum. Benim kadar tecrübesi olmayan insanlar için zor olur.
Hiç korktuğun zamanlar olmadı mı?
Tehlikeli durumlar oldu tabi ama korktuğum olmadı. Korkusuz bir insan olduğum için değil aksine korkak bir insanımdır. Ama seyahatin kafa yapısı çok farklı.
Korkmadığım ama başımın belaya girdiği zamanlar oldu. Kolombiya’da silahlı çete tarafından fotoğraf makinam çalınmak istendi. Bir adam beni kurtardı. Bir fotoğraf projesi vardı, oradaki hayat kadınlarını fotoğraflamaya çalışıyordum orada bıçak çektiler. Kolombiya’da bir gıda zehirlenmesi geçirdim. Tayland’da ateşim çıktı, Filipinler’de bir festivalde hırsızlar cebimi kesmişler. Bir parti ortamında kafama biri şişeyle vurdu, Peru’da cep telefonum çalındı. Gasbettiler basbayağı..
Yani aslında sen gezerken bir yerin kültürünü öğreniyorsun ama arka sokaklarını da öğreniyorsun…
Ben çok giriyorum arka sokaklarda. Girmemek daha akıllıca ama oralara girmeyince de çok turist turist oluyorsun. Çok tehlike geçirmedim ben aslında gezmeme oranla. Kötü hikayeleri anlattım ama çok güzel insanlarla da tanıştım. Mesela Şili’de hasta olduğumda doktor biz kızla tanıştım o baktı bana.
Hiç unutamadığın bir anın var mı?
Gittiğim her yerde anı biriktiriyorum. birçok anım var. Bali’den çıkıp Como Adası’na 36 saatlik bir yolculukla gittim mesela. Meksika’da esmer güneyli insanların, mayaların torunları arasında iki metrelik Almanların köyü var. Orayı gördüm. Laos'un dağ köylüleriyle yılbaşı kutladım, köpek balıklarıyla yüzdüm, aslan ile yüz yüze geldim... Çok güzel insanlarla tanışıyorum, çok berbat insanlarla tanışıyorum. Kitap olur yani.
Ee kitap fikrin yok mu?
Bloğumu yazıyorum. Bunu yazmaktaki amaçlarımdan biri de not almak. Kafamda bir sürü yazı var. Kolombiya’da Marquez’in evine gidiş hikayem, ya da işte Afrika’da yaşadıklarım, askerlerin bana silah çekmesi, çölde kaybolmam… Bunların hepsini yazıp, kitaplaştıracağım. Teklif var ama ben çok iyi bir şey yapmak istiyorum. Okunmasın ama ben iyi yapmış olayım.
Sana çok güzel geri dönüşler var ama kötü dönüşler de var mı?
Evet var. Ben zaten kıl bir insanım, rahatsız ediyorum demek ki insanları. Bilmiyorum neden nefret ettiklerini ama onların nefret etmesi hoşuma gidiyor. Çünkü ben herkesin sevdiği insanlarda bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Siz melek bile olsanız bu dünyada eleştiren çıkacaktır. Ben Guatemala’dan video paylaşıyorum adam küfür ediyor. Napayım yani? Kavga mı edeyim? Gülüp geçiyorum.
Gezmeye başlamadan önceki Fatih’le şu andaki Fatih arasında nasıl bir fark var?
Seyahat etmek ufku açan bir şey. Dünyayı, insanları daha iyi tanıyorum artık. Seyahat etmek size daha azla yetinmeyi, paylaşmayı öğretiyor. Bir çok şeye ihtiyacım olmadığını anladım mesela. Daha küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendim. Onun dışında İspanyolca öğrendim, Norveççe, Danimarkaca öğrendim. Dil öğrenmeyi çok seviyorum. Yerel dillerden bile bir iki cümle öğreniyorum. Düşündüğüm birçok şeyin yanlış olduğunu anladım seyahat ederlen. Etiyopya hakkında çok şey bildiğimi sanıyordum ama oraya gittiğimde anladım ki hiçbir şey bilmiyormuşum. Klasik Çok okuyan mı çok gezen mi sorusu vardır ya. Onun %70'i gezmek tabii okumak da lazım.
Sosyal medyada seninle ilgili ‘Fatih Koparan’ın babasının parası diye bir muhabbet var.
Evet hoşuma gidiyor.
Baban biliyor mu bunu?
Daha söylemedim ama söylesem hoşuna gider.
Peki gerçekten babanın parasıyla mı geziyorsun?
Yok hiç babamdan para almadım hayatımda. Zaten fakir bir aileden geliyorum. Baba parasıyla gezebilecek bir aileden gelmiyorum. 13- 14 yaşımdan beri çalışıyorum. Başkasının parasıyla, krediyle falan gezmiyorum. Kendi biriktirdiğim parayla geziyorum. Çok büyük para da harcamıyorum yani, helikopterle gezmiyorum sonuçta. Otobüslerde, trenlerde yolculuk yapıyor 10 kişilik hostellerde kalıyorum. Baba parasıyla gezmiyoruz.
Yazanlar üzülecek bu duruma.
Evet kahrolacaklar. Yok ya yazmaya devam ederler. Benim hakkımda öyle şeyler var. Ama hoşuma gidiyor, kızdığım bir şey değil.
13-14 yaşından beri çalışıyorsun, olduğun yere nasıl geldin?
Ticaretle hiç ilgilenmeyen bir ailem var. Zaten ticaretle ilgilenseler fakir olmazlardı. Babam memur annem ev hanımı. 5 kardeşiz. Bursa’da yaşıyordum, İstanbul’da üniversiteye kazandım. İlk senede, bir arkadaşımla kitap fuarına gittik. Öyle geziyoruz, arkadaşın annesi yanında bir arkadaşıyla geldik. Annesinin arkadaşı, çocuklar siz ne yapıyorsunuz falan dedi. Biz de okuyoruz dedik. İngilizce biliyor musunuz, biliyoruz dedik. Benim Marmaris’te kuyumcum var, çalışır mısınız dedi. Biz de kabul ettik. Çok iyi İngilizce bildiğimizi düşünüyorduk. Marmaris’e gittik kocaman bir kuyumcu dükkânı, biz altın bile görmemişiz yani. Çalışmaya başladık. Bir kuyumcuda çalışan insan deyince aa tezgahtar falan diyebilirler o insanlar ana dilleri gibi konuştukları 5 dil biliyorlar. Bizim çaycımız 7 dil biliyordu.
Orada takıla takıla başladık anlamaya insanları. Sonunda da sevdiler bizi, çalışmamıza izin verdiler. Yoksa izin vermezlerdi. Yetenekli olduğum ortaya çıktı, iyi para kazanmaya başladım. 2007 yılında şu anki dükkânda çalışmaya bıraktım sonra arkadaşım emekli olup bana bıraktı. Yaklaşık 20 yıldır aynı sokakta çalışıyorum.
Seni tetikleyen yabancılarla iş yapıyor olman olabilir mi?
Ya ben aslında çok meraklı bir çocuktum. Hala da çok meraklıyım. Bu merak duygusu Türkiye’de çok törpüleniyor. Ama ben merak duygusuna çok inanıyorum. Çocukken bizim evimizde hiçbir şey yoktu ama coğrafya ansiklopedileri vardı. Ben onları çok merak ederdim. Pul koleksiyonu, para koleksiyonu yapardım harçlıklarımla. Yeni Zelanda’dan gelen pul benim için çok önemliydi mesela, ona bakınca Yeni Zelanda’ya gitmiş gibi oluyordum. 7-8 yaşında dünya haritasını çizebiliyordum, bütün başkentleri biliyordum. Şili’ye bakardım mesela küçükken. Ne kadar uzak derdim. Şili’ye gittiğim zaman düşündüm bu hayal mi, gerçek mi diye.
Marmaris’e gelen turistlerin de hayatlarını izledim. Kimse bana hayatım boyunca öğretmedi. Hep izleyerek öğrendim. Bu adamlar yapıyorsa ben de yaparım dedim. İlk uzak seyahatim Tayland'a oldu ama Vietnam’a falan gitmeye korkuyordum ama onun da mümkün olduğunu anladım.
Ben hep karayoluyla seyahat ediyorum. İlk gittiğim yere uçuyorum ama sonra karayolu tercih ediyorum.
Başka bir yerde yabancı olma duygusunu çok merak ediyorum ben…
O benim çok hoşuma gidiyor çünkü hayalet gibisin. Kimse seni tanımıyor, oraya ait değilsin. Sanki bir zamanda yolculuk yapmak gibi. Mesela Bolivya’nın Cochabamba şehrinde bir kafeye oturup köşeden insanları izliyorsun… Köy toplumundan şehirli toplumuna geçmelerini izliyorsun. O hareketleri izlemek bile çok ilginç. Etiyopya’da bir kabilede insanları izliyorsun. Onlar güldüğünde gerçekten gülüyorlar çünkü. Ben çok seviyorum insanları incelemeyi. Tayland’a gidiyorsun sanayi toplumuna geçmemişler daha. Orada beyaz olmak önemli bir şey. Avrupa’da insanlar bronz olmak istiyorlar ama Tayland’da Çin’de insanlar beyazlatıcı kullanıyorlar. Şemsiyeyle, eldivenle dolaşıyorlar… İngiltere'de sanayi devrimi öncesindeki gibi. Beyaz olmak istiyorlar, güneşi görmek istemiyorlar. Avrupa'da sanayi devrimi öncesi herkes tarlalarda çalışıyor ve bronz. Elit tabaka o zaman nasıl beyaz kalmak istiyorsa Asya'da da durum aynı bugün. Ama Tayland’da sahilde Hollandalılar bronzlaşmaya çalışıyorlar. Bunları incelemek çok keyifli.
Fotoğraf çekmek de senin hayatında önemli bir rol oynuyor..
Fotoğraf çekmek benim için meditasyon ya da ibadet gibi bir şey. Tamamen dünyadan soyutlanıyorsun. Sokaklarda kaybolup pür dikkat kesiliyorsun. Fotoğraf her yerde olabilir. Büyük sabır gerektiriyor. Yoruluyorsun ve belki o gün hiçbir fotoğraf çekemiyorsun. Önemli olan o fotoğrafı yakalamak değil aslında. Gezerken elinde makine varsa daha dikkatlisin, daha fazla ortamla bütünleşiyorsun. Sonunda muhteşem bir fotoğraf çıkarsa da o işin nirvanası oluyor.
Seyahat yazıları için tıklayınız
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
DÜNYANIN EN KÖTÜ 5 ÜLKESİ! TikTok fenomeni 'Hayal kırıklığı' diyerek uyardı: 'Oldukça yozlaşmış!'
Kış Aylarında Kapadokya’da Rüya Gibi 9 Gezi Rotası, Damak Çatlatan 5 Yöresel Lezzeti
Hevsel Bahçeleri’nde mevsim renkleri
Tablo gibi şehir Amasya
Doğa harikası Uludere Kanyonu sonbahar güzelliğiyle böyle görüntülendi