Serap Aykut'la KISA KES Tıraş Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu tasarımcı, reklamcı ve yazar Uğurcan Ataoğlu oldu. (Fotoğraflar / Aydan Çınar)KISA KES Tıraş Sohbetlerinde bu hafta pandemiyle birlikte ofis çalışmalarını sokaklara taşıyan tasarımcı, reklamcı, yazar, çizer Uğurcan Ataoğlu var. Bu tanımlar bile kendisini anlatmak için yeterli değil bence. Kurucu ortağı olduğu reklam ajansının etiketiyle beş adet güzelim kitabı çıktı. Bir o kadar da sırada bekliyormuş. Onun için kitap yazmıyor, kitap yapıyor diyorlar. Çünkü her birinin fikri ve duygusu kadar tasarımı, kağıdı ve baskısı da özel. Memleketi Ordunun aşığı. Kentin kültür ve sanat hayatını yükseltmek için sergiler, film festivali, müzikli gösteri, müze gibi projeler üretip gerçekleşmesi için elini her daim taşın altına koyuyor. En kıymetli özelliği hikayesine inandığı insanların markalaşma yolunda en büyük destekçisi olması. Tanıyanlar için kısaca bir Robin Hooddur kendisi. Ne zaman, nerede olacağınızı bilmek zor. Sizi takibe aldık ve yaveriniz Taliple bir balıkçı teknesinde çalışırken yakaladık.Talip benim öğrencimdi. Mezun olduktan sonra ajansa çağırdık. Hoca ve öğrenciydik, usta-çırak olduk. Bir zamanlar ben de aynı yoldan geldim. Okuldan sonra hocam Bülent Erkmen beni şirketinde işe almıştı. Benim yaver, pardon çırak olduğum dönemler... Talipin bu zinciri devam ettirmesini diliyorum. Çünkü en çok öğretmeye çalışırken öğreniliyor. Sen yaveriyle çalışıyor deyince kendimi bir an askeri ordu mensubu bir subay sandım. Orduluyum derken karışmasın. Tek kişilik Orduluyum ben. Sen de benim gibi çalışmalarını sokağa taşımışsın. Sakalım size emanet buyurun. Uzun sakal karizması dedikleri model bana uygun değil. Aynaya bakınca karşımda sanki sakallı dede görür gibi oluyorum. Benim sakal kirli ve batan sakaldan bir boy uzun olmalı. Dünya işe gitmiyor artık. İsmini de koymuşlar. WFA-Work From Anywhere. Neredeysen orada çalış, olduğun yerde çalış. İster köyde ister deniz kenarında. Sabah kalkıp akşam yatıncaya kadar zoom karşısında mesai yapmak insani bir durum değil. Mekan kendi evimiz olsa bile. Bu acayipliği dengelemek için bugün Haliç kenarındayız. Belki yarın daha acayip bir yer buluruz. Çünkü abarttıkça farkındalık artıyor. Belki iyi bir şeye örnek oluyoruz. Sokakta ne işiniz var evde otursanıza diyenlere rağmen. Erkeklerin yönettiği bu dünya yaşanmayacak hale geldi. Dünyayı erkeklerin elinden kurtarmak lazım. Bunu gerçekten istiyorum. Kitaptaki Beni kadınlara emanet ediniz bölümü. Kadın doktorlara muayene olayım. Berberim kadın olsun. Ülkeleri kadınlar yönetsin diye devam ediyor. Bunları yazdığım yıllarda berberim erkekti. Sonra logo yaptırmak için bana geldin. Tanışmaktan daha önemlisi sürdürebilmek. Çocukken annemin omuzuna düşen saçlarını fırçayla uzun uzun taradığımı hatırlıyorum. Ordu için karşılık beklemeden çalışma isteğim buna benzer bir duygu. Bazen benden önce Orduda yaşamış akrabalarımın duygularını hisseder gibi oluyorum. 200 yıllık bir bağ. Bunlar bana özel motivasyonlar. Önemli olan bu şehir için niyetlendiğimiz işlerin kaçta kaçını gerçek yapabileceğimiz.Hayal gücü bu kadar yüksek birinin, gerçek yaşamla arası nasıl?Gerçek, gücünü hayalden alıyor. Hayalin amacı ise gerçekleşmek. Bu sonsuz daire dönmezse ne hayal var olur ne de gerçek. Mutlu gibiyim, galiba dengeyi sağlamışım. Dört odalı bir hayatım var. İlk odada kurucu orta olduğum reklam ajansının tasarım direktörü çalışıyor. İkinci odada dert ettiği konuların yazmaya, çizmeye, çekmeye zorladığı amatör bir sanatçı var. Üçüncü odada ise üniversitede grafik tasarım dersi veren az konuşan bir hoca. Bazen aynı anda her odada, bazen de aynı anda hiçbir odadayım. Akşam olunca istikamet dördüncü oda. Çünkü Ayşe orada. Sonuç sıfır ve bir. Yani her şey!