Örneğin aşık olduğumuz kişiyi görmek, sesini duymak ya da kokusunu almak hepimizi mutlu eder. Ancak erkek ve kadın beyni arasındaki farklılıklar göz önüne alındığında sevginin anatomisi de iki cins arasında farklılıklar göstermekte ve bunun günlük yaşama sevginin yaşanması adına da farklılıklar olarak yansımıştır. Aşk ve sevgi dış uyaran ile uyandırılan bir duygular bütünüdür. Burada beynimizin dış uyaranlara en iyi cevabı beyin kabuğu ile oluşturulur. Ancak duygulanımların oluşmasında ve yönetilmesinde, hafızanın etkisinin belirginleşmesinde ise en önemli yapılar amigdala, prefrontal korteks, limbik sistem ve beyin sapı dediğimiz alanın etkin olduğu düşünülmektedir. Ancak genel görüş beynin belli bölgelerinin değil beynin bütününün sevginin oluşmasında etkin olduğu yönündedir".
"Dopaminle birlikte aşk en iyi ödüllendirme yöntemi"
Doç. Dr. Düz, sevginin oluşmasında beyinde salgılanan önemli maddelerin oksitosin, dopamin ve serotonin olduğuna değinerek, "Dopamin özellikle beyinde ödül mekanizmasının başkahramanıdır. Aşk bizim için en iyi ödüllendirme yöntemlerinden biridir. Bu nedenle nörobiyolojideki yeri önemlidir. Oksitosin ise bağlanma ve bağ kurma ile ilişkili bir aracıdır. Bu nedenle aşkın bağlanma döneminde etkin olduğu düşünülmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki herkesin aşkı farklıdır, çünkü herkesin beyni birbirinden farklıdır. Bu farklılıklar yaşanan durumlara bağlı ortaya çıkan beynin farklı tepkileridir. Bu nedenle aşk bir ilişkiye değil bireye özeldir. Aslında insanoğlunun yaşadığı en eski duygulardan biri olan aşk heyecanlandırır ve haz verir. Burada da birçok madde etkin olsa da heyecan ve hazzı sağlayan en önemli madde norepinefrin olarak düşünülmektedir. Aşkın oluşmasıyla birlikte göğsümüzde kuşları uçuran, yeme-içmekten kesen ve uykuyu azaltan durumun altında yatanın, norepinefrin salınımı olduğu düşünülmektedir" dedi.