“HASTALARIN ÇOĞU KARACİĞERLERİNDE YAĞLANMA OLDUĞUNUN FARKINDA DEĞİL”
Yağlanmanın çoğunlukla bulgu vermeden seyrettiğini söyleyen Prof. Dr. Peker, “Bu yüzden hastaların büyük bir çoğunluğu karaciğerlerinde yağlanma olduğunun farkında değil. Bu hastalık, çoğunlukla başka bir hastalık araştırılırken tespit edilir. Karaciğer yağlanmasının tespiti, ultrasonagrafi ya da batın tomografileri ile yapılabilir. Yağlanma oranı hafif bir şekilde olabileceği gibi zamanla karaciğerdeki hepatosit dediğimiz hücrelerin fonksiyonunu yitirmesine neden olabilir. Devamında fibrozis, siroz hatta kansere kadar gidebilecek bir süreci de beraberinde getiriyor” dedi.
“KARACİĞER YAĞLANMASI TESPİT EDİLEN HASTALAR YAKINDAN TAKİP EDİLMELİ”
Karaciğer yağlanmasının toplumda çok önemsenmediğini ve bu algının değişmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Peker, karaciğer yağlanması tedavisi için yapılması gerekenleri de şöyle aktardı:“Karaciğer yağlanmasının günümüzdeki tedavisi, tanıyı koymak, hastaların diyetini ayarlamak ve günlük aktivitelerini artırmaktır. İleri evre karaciğer yağlanması olan hastalar için bazı medikal tedavi yöntemleri var. Basit karaciğer yağlanması gibi durumlarda herhangi bir cerrahi tedaviye gerek yok. Fibrozis ve sirozun oluştuğu aşamalarda medikal tedavilerde devam edilebilir. Fakat, siroz son döneme ulaştığında ya da siroz zemininde kanser geliştiği aşamalarda cerrahi yapmak gerekiyor. Son dönem siroz aşamasında yapılması gereken tedavi, karaciğer naklidir. Dolayısıyla hastalar karaciğer yağlanmasının önemli bir tablo olduğunu unutmamalı. Karaciğer yağlanması tespit edilen hastaların yakın takip edilmesi, diyet ve aktivite programlarının erkenden başlanması gerekiyor. Aksi durumda, tablo tamamen kronikleştiğinde dönüşümsüz bir aşamaya gelinir ki, bu aşamadan sonra yapılacak tek şey karaciğer naklidir.”