“Erken başlanan her tamamlayıcı beslenme pek çok alerjik hastalık yapabilir"
Çalışan annelerin kimi zaman bebeklerine yeterli zaman ayıramama konusunun dünyada da sık konuşulan bir konu olduğunu aktaran Prof. Dr. Merih Çetinkaya, “Emzirme eşitsizliği olarak tanımlanıyor. Özellikle çalışan annelerin bebeklerine yeterince vakit ayıramaması, yeterli izinlerinin olmaması ya da çalıştıkları yerlerde emzirmeyi yapabilecekleri, sütleri sağabilecekleri alanların olmaması gibi konuların nasıl geliştirileceğiyle ilgili çalışmalar devam ediyor. Ülkemiz zaten bakanlıklarımız düzeyinde de çalışan anneleri desteklemeye devam ediyor. Emzirmeye mutlaka 6 ay devam etmelerini öneriyorum. Bir bebeğin anne sütüyle beslenirken su bile verilmesine gerek yoktur çünkü anne sütünün içeriği, içeriğindeki besin ve diğer bileşenleriyle beraber o çocuğun büyümesi için yeterlidir. Bebeğin büyümesi uygun hızda devam ediyorsa anne sütünün 6'ncı aya kadar tek başına verilmesi son derece önemlidir. Daha önce verecek olursanız bebeğin bağırsakları ve sindirim sistemi bu gıdalara tam olarak hazır olmadığı, sindiremeyeceği için erken dönemde başlandığı takdirde hastalıklara özellikle alerjik reaksiyonlara yol açabilme ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ülkemizde yapılan çalışmalar şunu göstermiş; anneler aslında 16 aya kadar emzirmeye devam ediyorlar ancak 2'nci aydan itibaren de tamamlayıcı besin dediğimiz, o bebeğin vücudunun sindiremeyeceği, böbrekleri tarafından atılamayacak maddelerin verilmesi o bebeklerin hem büyümesinin geri kalmasına aynı zamanda pek çok alerjik hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor. 6'ncı aydan itibaren de bebeğin büyümesi için yeterli olmadığını biliyoruz, onun için tamamlayıcı beslenmeye 6'ncı ayda başlayalım diyoruz. Anne sütünün içeriğine güvenmelerini istiyoruz. Anne sütünün içeriği bir bebeğin büyümesini sağlayacak şekilde organize edilmiş durumda, verdikleri ek besinlerle bunları karşılayamayacaklarını bilmeleri son derece önemli. Erken başlanan her tamamlayıcı beslenmenin pek çok alerjik hastalık başta olmak üzere bebeğe yan etki yapabileceğini, bağırsaklarının ve böbreklerinin, diğer organ sistemlerinin bunların sindirilmesi ve atılması için yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum” şeklinde konuştu.
“Çok yüksek oranlara çıkan sezaryen mutlaka azaltılmalı"
Türkiye'de sezaryen oranlarının yüksekliğine dikkat çeken Prof. Dr. Çetinkaya, bu oranların azaltılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Anne ve anne adayların doğum ve anne sütü konusunda bilinçlendirilmesinin önemine vurgu yapan Çetinkaya, “Ülkemizde çok yüksek oranlara çıkan sezaryen oranlarının mutlaka azaltılması gerekiyor çünkü sezaryenle doğan bebeklerde annenin sütü en az 24 saat gelmeyebiliyor. İlk 1 saatte emzirilmeye başlanmasıyla 24 saatten sonra emzirilmeye başlanması arasında da bağırsak mikrobiyotasının gelişiminde ve uzun dönem hastalıklar açısından son derece riskli olduğunu söyleyebiliyoruz Tamamlayıcı beslenmeye geçtiğiniz zaman öncelikle uygun zamanda başlamanız gerekiyor. 6'ncı ayı geçtikten sonra tek bir besin maddesiyle başlamanız onu yavaş yavaş artırıp tolere ettikçe de sindirilebileceği diğer besin maddelerine başlayarak bu olayı artırmanız en önemli kritik nokta. Genellikle ilk başlarda bir sebze çorbası, mevsiminde uygun bir meyve, evde yapılmış bir yoğurt ile başlanmasını, çok az miktarlarda başlanıp günlük olarak belirli bir miktara kadar artırılmasını mutlaka ondan sonra ikinci bir besine geçilmesini istiyoruz. Taramalar bugün dünyanın birçok ülkesinde o ülkelerde görülen hastalıklara ve tedavi seçeneklerine göre tarama şeklinin belirlendiği özel sağlık bakanlıkları tarafından geliştirilmiş tarama programları. Belirli hastalıkların daha bulgu vermeden tespit edilmesi sonrasında tanı kesinleştirildikten sonra ona yönelik müdahalenin yapılmasını öneriyor. Belli hastalıkları tarıyoruz ve bu hastalıkların en önemli özelliği bunların hemen yeni doğan döneminde bulgu vermeyecek olmaları ancak bulgu verdikleri dönemde sürecin ilerlemiş olacağı, özellikle de santral sinir sistemi ve beyin gelişimine olumsuz etkileri olmasından dolayı çok önem veriyoruz. Anne sütüne benzeyebilen ve anne sütünü taklit edebilen hiçbir ürün yok, her annenin kendi bebeği için üretmiş olduğu, en özel hediyesi ve emzirilmek ve anne sütüyle beslenmek de her bebeğin aslında bir yaşam hakkı” dedi.