"Obezite ergenlik döneminde olan gençlerde beyin hasarına yol açıyor"
Vücut kitle indeksi 40 kilogram/metrekarenin üstünde olan (yani 3. derece obez) bireylerin yüzde 70'inde diyabet olmadığını dile getiren Doç. Dr. Düğer, “Yine tüm tip 2 diyabet hastalarının yüzde 15'i normal kilodaki bireylerdir. Aslında bir kişide tip 2 diyabet gelişimini belirleyen temel faktör, pankreastaki insülin üreten hücrelerin (beta hücreleri), yağ hücreleri tarafından baskılanması ve bu baskılanma eşiğinin kişiden kişiye farklılık göstermesidir. Mesela, insülin direnci yüksek, obezitesi olan bir hastanın pankreas beta hücreleri, yağ doku fazlalığından yeteri kadar etkilenmemişse diyabet gelişmez. Tam tersi, normal kiloda olan ve yağ doku tarafından baskılanma eşiği düşük olan bir kişide ise, çok daha az bir yağ doku birikimiyle pankreas Beta hücrelerinde işlev kaybı ve neticesinde de tip 2 diyabet gelişebilir” dedi.
Diyabetin önlenebilir bir hastalık olduğundan bahseden Doç. Dr. Düğer, “Aslında Tip 2 diyabet için yıllarca, kronik ve ilerleyici bir metabolik hastalık olduğu belirtilmiştir. Ancak, bariatrik cerrahi ile bu tanımın hatalı olduğu görülmüştür. 200 kilonun üstünde 20 yıldır diyabeti olanlarda bile diyabet ilaçlarının hepsi kesiliyor ve diyabet tamamen iyileşiyor. Dolayısıyla, artık biliyoruz ki diyabet önlenebilir ve iyileşebilir bir hastalıktır. Ameliyatların tüm bu başarısına rağmen, çeşitli nedenlerle her tip 2 diyabetliye operasyon önermek mümkün değildir. Ameliyat, birçok cerrahi komplikasyon nedeniyle hem mâli hem de fizyolojik olarak ağır bir bedele sahiptir. Ancak en önemlisi, tüm bu inanılmaz faydaları ameliyat olmadan da elde edebiliriz. Tek yapmamız gereken, ameliyatın neden başarılı olduğunu ve sonuçlarını nasıl kopyalayabileceğimizi anlamaktır” ifadelerini kullandı. Obezite ile mücadelede beslenme tarzının önemine de dikkat çeken Doç. Dr. Düğer, “Belirli diyetlerin üstün glisemik kontrol sağladığı bilinmektedir; düşük karbonhidratlı diyet, düşük glisemik indeksli diyet, Akdeniz diyeti ve yüksek proteinli diyet bunlara örnek verilebilir. Bu 4 diyetin de ortak bir özelliği karbonhidrat miktarının düşüklüğüdür. Rafine tahıllar ve şekerler karbonhidratların ana kaynaklarıdır ve herhangi bir düşük karbonhidratlı diyet bunları kısıtlamalıdır. Yine de patates ve meyve gibi rafine edilmemiş karbonhidratlar ile ilave şeker ve un gibi rafine edilmiş karbonhidratlar arasında daha fazla ayrım yapmamız gerekiyor çünkü rafine karbonhidrat alımı ne kadar yüksekse, diyabet riski de o kadar yüksek olur” dedi.