Özarslan migrenin eski toplumlarda bir tür "lanet" olarak görüldüğünü belirterek, "Hatta sürekli baş ağrısı çekenler lanetli olarak kabul edilip ya cezalandırılmış ya da toplumdan uzaklaştırılmıştır," dedi.
“Migrenin ortaya çıkış biçimleri, özellikle de migren nöbeti öncesinde beliren ve halüsinasyonlarla devam eden auralar yüzyıllardır hayretle incelenmesine rağmen, hakkında çok az şey biliyoruz." Migrenin epilepsi (sara) ile akraba olduğunu söyleyen Özarslan, "Bu sebeple nöbet benzeri bulgularla karşımıza çıkabilir. Bu durumda epilepsiden ayırt edebilmek için beyin elektrosu (EEG) ile ayırıcı tanısı yapılmalı," dedi.
Dr. Özarslan, migrenin hormonların aktif olduğu genç yaşlardaki kadınlarda erkeklere oranla üç kat fazla görülmesinin hormonlarla ilişkili olabileceğini gösterdiğini belirterek, "Bu nedenle baş ağrısı adet döneminde ve öncesinde şiddetlenirken, gebelik ve menopozda hafifler.
Bu bulgular, migreni diğer baş ağrılarından ayırıyor. Ancak hastanın baş ağrısı bazen daha önce yaşanılandan daha şiddetli oluyor ki o zaman mutlaka beyin görüntülemeleri ile bir sorun olmadığı ve bunun beyinde bir kitle yada kanama olmadığı teyit edilmeli," ifadelerini kullandı.
Migrenin beyindeki kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeniyle oluştuğunu söyleyen Özarslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Baş ağrısı sırasında, bazı maddelerin vücutta salınmasıyla kafatasının dışında, şakak bölgesinde hemen deri altında yer alan bir atardamar genişler. Migren hastalarının yüzde 20'sinde ağrı hep aynı tarafta görülse de çoğunlukla enseden başlayarak tüm başa yayılır."
"Baş ağrısına iştahsızlık, bulantı, kusma, ışık ve sese hassasiyet gibi belirtiler eşlik eder ve bazı hastalarda bu semptomlar ağrıdan daha fazla yakınmaya yol açar. Sıradan bir baş ağrısı olmayıp, tedavisi mümkün bir nörolojik hastalık olan migren, doktora en fazla başvuru nedenleri arasında yer alıyor."
"Kadınların yaklaşık yüzde 20'sinin, erkeklerin ise yüzde 8'inin migren hastası olduğu biliniyor," diye ekledi.
Migrenin sadece fiziksel bir rahatsızlık olmadığını, hastaların nöbet öncesinde görme bozuklukları, kulak çınlaması gibi duyusal sorunlar yaşayabileceğini de söyleyen Nöroloji uzmanı, "Hatta 'Alice Harikalar Diyarında Sendromu' olarak bilinen bir formda, hasta zaman ve mekan algısını kaybedebilir, rüyadaymış gibi davranabilir," dedi. Bu sıra dışı belirtiler, migreni diğer baş ağrılarından ayıran en önemli özelliklerden.
Migren, yaratıcılığı artırıyor mu?
Migren ve yaratıcılık arasındaki ilişkiyi inceleyen bazı araştırmalar mevcut. Hakemli tıp dergisi The Journal of Headache and Pain'de yayınlanan migren hastalarının duyusal yollarındaki değişiklikleri inceleyen bir çalışma, migren hastalarının beyinlerinde farklı duyusal korteksler arasında artan bağlantılar olduğunu ortaya koydu. Bunun da bazı yaratıcı süreçleri etkileyebileceği düşünülüyor. Frontiers in Human Neuroscience dergisinde yayınlanan başka çalışmaya göre ise migren hastalarının beyin yapılarında ve işlevlerinde farklılıklar olduğu ve bu farklılıkların yaratıcı düşünme ve problem çözme yeteneklerini etkileyebileceği öne sürülüyor.
"Migrene sahip olan yazarlarların ve şairlerin bir çoğunun eserlerini bu dönemde ürettikleri söylenir," diyen Özarslan, şunları da sözlerine ekledi: "Gerçekten de bu dönemin yaratıcılık açısından oldukça verimli bir dönem olabiliyor. Ancak erken yaşta başlayan ve sık tekrarlayan migren atakları ilerleyen dönemlerde depresyon atakları için de ciddi bir risk oluşturabilir."
"Migrende hem depresyona eğilimden dolayı hem de ağrı eşiğinin yükseltmesi sebebiyle düzenli antidepresan kullanımı önerilir."
Uyku düzenini kontrol altına almanın sonraki atakları azalttığını belirten Özarslan, "Bu tedaviye en az altı ay devam edilmesi ile migren atakları iki yıl süreyle kontrol altına alınabiliyor," diye ekledi.