Özlem Karagöl, uyuz hastalığının tipik olarak, akarların yeterince uzun süren ciltten cilde temas yoluyla yayıldığına işaret etti. “El sıkışmak ya da kısa bir sarılma ile bulaşmaz. Ancak ailenin bireyleri ve cinsel partnerler arasında da kolayca yayılabilir. Yatak takımları veya havlular gibi paylaşılan kişisel eşyalarla uzun süren temas olursa bulaşabilir” uyarısında bulundu.
Uyuzun daha çok temizlik koşullarının ideal olmadığı ve insanların uzun süre boyunca birbirine yakın olduğu yerlerde görüldüğünü dile getirdi. Cinsel olarak aktif, birden çok partneri olan yetişkinlerin, hapishane mahkumları, kurumsal bakıma muhtaç insanlar, kalabalık koşullarda yaşayan insanlar ile çocukların ya da yaşlılar gibi bakım tesislerinde kalanların uyuz hastalığına yakalanma riski en yüksek gruplar arasında olduğunu vurguladı.
Özlem Karagöl ayrıca kreş ya da anaokullarına da sık sık uyuz taraması yapılması gerektiğini söyleyerek, “Küçük çocuklar birbirlerine sık sık dokunarak oynama eğilimindedir. Ayrıca, öğlen uykusunda yastıklarını ve battaniyeleri de paylaşabilirler. Anaokuluna devam eden bir çocukta uyuz bulunursa, bunu personele bildirmek önemlidir. Çocuğun sınıf arkadaşlarının ve bakıcılarının da tedavi edilmesi gerekir” uyarısında bulundu.
Uyuz belirtileri nelerdir
Ciltteki ilk belirtilerin görülmesinin dört ila altı hafta arasında sürdüğünü belirten Karagöl, en yaygın belirtinin özellikle geceleri yoğun kaşıntı, sivilce benzeri döküntülerle kızarıklıklar, kabuklarla kabarcıklar ve sürekli kaşımadan kaynaklanan yaralar olduğunu söyledi.
Uyuz kaşıntısının genellikle çocuklarda ve yaşlılarda çok şiddetli görüldüğünü hatırlatan Karagöl, el bileği, dirsek veya diz kıvrımları, bel veya göbek çevresi, göğüsler, cinsel organlar, baş, boyun, yüz, avuç içi ve tabanlarında görüldüğünü kaydetti.