Dikkat! Bu hastalık son aşamaya kadar belirti vermiyor! Gözlerdeki sinsi tehlike
Toplumda ‘göz tansiyonu’ olarak bilinen ve gelişmekte olan ülkelerde kalıcı görme kaybının en önemli 3. nedeni olan glokom, görme sinirinin ilerleyici hasarıyla karakterize bir hastalık. Dünyada yaklaşık 70 milyon glokom hastası olduğu belirtiliyor. Ülkemizde 500 bin kişiye glokom tanısı konulsa da, aslında bu sayının 2 milyon civarında olduğu ifade ediliyor. Yani, ülkemizde her 4 hastadan sadece 1’ine tanı konulabiliyor. Bunun nedeni ise glokomun çoğunlukla kalıcı görme kaybı gelişinceye dek belirti vermemesi sonucu hekime başvurulmaması ve rutin muayenelerin ihmal edilmesi. Genellikle 40 yaş üzerindeki kişilerde görülse de yenidoğan döneminden itibaren her yaş grubunu etkileyebilen glokom başlıca açık açılı ve kapalı açılı olmak üzere iki tipte gelişiyor.


Glokom teşhis edilen hastaların yüzde 90 gibi oldukça yüksek bir oranında hiçbir neden tespit edilemiyor. Ailesinde göz tansiyonu hikayesi olan kişilerde glokom riskinin 7-10 kat arttığı biliniyor. Bunun yanı sıra 40 yaş üzerinde olmak, herhangi bir hastalık nedeniyle kortizon kullanımı ve göze gelen travmalar gibi gözün anatomik yapısını bozan etkenler, göz içi darlıkları, katarakt nedeniyle göz içindeki akım yollarının daralması, geçirilen göz ameliyatları ve tansiyon yükselmesi gibi faktörler glokom riskini artırıyor.
Son aşamaya kadar belirti vermiyor
Açık açılı glokom, hastaların yüzde 90 gibi oldukça yüksek bir oranında, son aşamaya kadar belirti vermiyor. Görme alanında daralma ise en tipik belirtisini oluşturuyor. Ancak görme alanı çevreden merkeze doğru yavaş yavaş daraldığı için hasta tarafından ancak geç dönemde fark ediliyor. Daha çok semptom veren kapalı açılı tipteki glokomda ise gözde ağrı, kızarıklık, bulanık görme ve ışığa karşı hassasiyet, en önemli bulgulardan. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Muhsin Eraslan, bu belirtiler erken dönemde görülmese de, zaman kaybetmeden göz hekimine başvurmanın görme kaybının daha fazla ilerlememesi açısından büyük önem taşıdığına işaret ediyor.

Glokom, gözün içerisinde üretilen ve küçük kanalcıklar aracılığıyla gözü terk eden aköz sıvısının dengesinin bozulması soncu gelişiyor. Gözümüzde göz yapılarını besleyen ve rutin olarak dakikada 0.2 mikrolitre kadar üretilen aköz sıvısı yer alıyor. Bu sıvı normal şartlarda eş zamanlı olarak gözden dışarı atılıyor. Glokom hastalığında ise göz içi sıvısının dışa akım yollarında doğumsal veya sonradan gelişen bazı sebeplerden dolayı tıkanıklık oluşuyor. Dolayısıyla üretilen sıvı ile dışarı atılan sıvıda hacim farkı gelişiyor. Bu tablo da gözün içindeki sıvı hacminin artması, bunun sonucunda da gözün içindeki basıncın yükselmesiyle sonuçlanıyor. Gözlerde yükselen basınç da göz sinirlerinin geri dönüşümsüz hasar görmesine yol açabiliyor.
Hedef göz tansiyonu çok önemli!
Glokom tanısı detaylı bir göz muayenesiyle konuyor. Muayenede görme keskinliği ile gözün anatomik durumu kontrol edildikten sonra tonometre cihazıyla göz tansiyonu ölçülüyor. Ardından OCT testi ile gözün içindeki sinir yapısının kayba uğrayıp uğramadığı tespit ediliyor. Glokom teşhisi konulduysa erken-orta –ileri evre olarak sınıflandırılıp hedef göz tansiyonu belirleniyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Muhsin Eraslan, tedaviden etkin sonuç alınmasında her hasta için ayrı bir hedef göz tansiyonu oluşturmanın son derece önemli olduğunu belirterek, “Zira her hastaya rutin olarak aynı hedef rakam belirlemek glokom bulgularında kötüleşmeye yol açabiliyor. Bu nedenle, örneğin erken evre hasta için hedef tansiyonu 18 mmHg olarak belirlerken, ileri evre bir glokom için 12 mmHg’nin altını hedefliyoruz.” diyor.


Glokom tedavisi tam iyileşme sağlayamasa da, görme sinirinde gelişecek olan hasar durdurulabiliyor, böylelikle gözün mevcut durumu korunabiliyor. Tedavide göz içi basıncının belirli bir seviyenin altında tutulması hedefleniyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Muhsin Eraslan, ilk aşamada başvurulan göz içi damlalarının hastaların çoğunda etkili olduklarını belirterek, “Ancak bazı hastalarda damla tedavisiyle göz içi basıncında yeterince düşüş elde edilemiyor ve görme alanı kaybı artıyor. Bu tür durumlarda seçenek lazer girişimi, bu yöntemin etkili olmadığı durumlarda ise cerrahi yöntemler oluyor.” diyor.
‘Minimal temaslı’ ameliyat!
Günümüzde erken ve orta evre glokomlarda, sağladığı önemli avantajlar nedeniyle, ‘minimal temaslı’ cerrahiler uygulandığını belirten Doç. Dr. Muhsin Eraslan, şöyle devam ediyor: “Cerrahi girişimlerle fazla sıvının tahliye edilmesi sayesinde göz içindeki basınç düşürülüyor. Böylece basıncın görme siniri üzerinde hasar veren etkisi ortadan kaldırılıyor. Minimal invaziv glokom cerrahisi göz içi basıncını yüzde 25-35 oranında düşürse de bazı hastalarda bu yeterli olmuyor. Böyle durumlarda trabekülektomi veya glokom drenaj implantı cerrahilerine başvuruluyor. Günümüzde lazer ve cerrahi yöntemlerden oldukça başarılı sonuçlar alınıyor; hastalar yaşam boyu kullanmaları gereken göz damlalarından kurtulabiliyor. Yeter ki tedavi için geç kalınmasın.”