İsterseniz gelin yeni bu yeni haftaya girerken yine ve yeniden COVID-19 gündemini pas geçip farklı bir konuya dijital çağın hastalıkları meselesine bir göz atarak girelim.Zira görünen o ki sadece bizde değil dünyanın hemen her ülkesinde aşı vurdum duymazlığı, ilgisizliği, kayıtsızlığı, kararsızlığı ya da karşıtlığı hız kesmeden devam ediyor. Peki, sonuç ne olacak? Aşı kayıtsızlığı ve karşıtlığı sorunları devam ettikçe ne yeni vakaların ne de yeni varyantların ardı arkası kesilmiyor. Dün İngiltere menşeili Alfa varyantıyla uğraşıyorduk, bugün gündemimizde Hindistan kaynaklı Delta var. Ama yarın Epsilon, öbür gün ise Gamma varyantlarını konuşacağımız kesindir. İşte bu nedenle bugün farklı bir konuya dijital hastalıklar meselesine girip biraz nefes alalım diye düşündüm. 2 haftadır elimden düşmeyen bir kitap var. Tuğba Şengül Lik Hanımefendi hazırlamış: BİZ DE ASLEN BURALI DEĞİLİZBugün o kitaptan tuttuğum bazı notları esas alarak dijital çağın yeni sağlık sorunlarını sizinle paylaşmak istiyorum. Yazara göre, Sosyal medyada günlük akışa yoğunlukla maruz kaldığımızda dünyadaki pek çok gelişmeden anında haberdar olabiliyoruz. Öyle ki Amerikada sıradan birinin markette yaşadığı sinir bozucu bir olaya öfkelenip tepki gösterebiliyoruz. Sonra önümüze anında bir başka sinir bozucu haber düşüyor. Kısacası sosyal medyadaki bu çoğu sinir bozucu, üzücü, öfke uyandırıcı haber bombardımanı bizi yoruyor, yorgun düşürüyor. Dijital yorgunluk, aşırı haber ve bilgi bombardımanına maruz kalmanın beklenen bir sonucu. Çoğumuzun yaşadığı sisli beyin meselesinin ise başlıca tetikleyicilerinden biri. Dijital çağ çoğu bilgiyi doğru dürüst kavramamızı, anlaşılır ve hatırlanabilir şekilde belleğimizde kayıt altına almamızı da sabote ediyor. Çoğumuz konu bilgi ve bellek olduğunda zihnimizi çalıştırmak yerine birçok şeyi ekranlara havale ediyoruz. Adres ezberlemek yerine navigasyon kullanmak, bir sürü numarayı boş yere ezberlemek yerine(!) dijital hafızalara kaydetmek bu yanlışlardan sadece bazıları. Oysa kullanılmayan her uzvun körelmesi kuralı beynimiz ve belleğimiz için de geçerli. Kullanma zahmetine girmediğimizde beynimiz de belleğimiz de süratle tembelleşiyor. Bu önemli sorun Google etkisi olarak tanımlanıyor. Nasıl ki yağın fazlası bizi obezleştirip metabolizmamızı bozuyor, bilginin de fazlası ruhsal bir obezliği tetikleyebiliyor. Tuğba Şengül Like göre, Artık bilgiye ulaşmamıza gerek yok, o bize ulaşıyor nasıl olsa. Sabah uyanınca birkaç sosyal medya platformuna girmemiz yeterli. Peki, bilgi ekranlarımızdan kayıp giderken de öğrenebildiğimiz bir şey mi? Bilgi sandığımız çoğu şey sıradan malumatlar olabilir mi? Anlaşılan o ki bilgi obezliği meselesi de üzerinde dikkatle durulması gereken mühim bir mesele. Yazara göre, eskilerin savurgan ve mirasyedi çocuklar için pek sık kullandığı Babam sağ olsun deyimi, söz konusu bilgi olduğunda yerini yavaş yavaş İnternet sağ olsun cümlesine bırakıyor. Ve yine yazara göre, Herkes her konuyu biliyor, herkes her konuda uzman... Veri ve malumat yığınları bünyemizde aşırı doz etkisi yaratıyor ve -farkında olmadan- giderek zehirleniyoruz. -Zamanla da ve farkına varmadan- Düşünme tembelliği tuzağının esirleri haline gelebiliyoruz.Ama unutmayalım ki neticede herkesin bildiği vasat bilginin ötesine de geçemiyoruz. Yazar, Dijital zedelerin yaşadığı sorunlar sadece yukarıdakilerle sınırlı değil. Eğer dikkat etmezlerse onları bekleyen daha pek çok sorun var diyor... Herhangi bir sağlık sorunu hakkında dijital dünyadan bilgi edinmek istediğimiz de avantajlar bazen dezavantajlara da dönüşebiliyor. Bedenimizde hissettiğimiz baş ağrısı veya yorgunluk gibi sıradan bir belirtiyi internet aracılığıyla anlamaya çalışıp, araştırmaya giriştiğimizde kendi kendimize teşhis koyuyoruz. Teşhisi ve şifayı doktorlarda değil sosyal ağlarda, internette ve bloklarda aramaya başlıyoruz. Oysa internette karşılaştığımız her bilgi doğru olmadığı gibi çoğu endişe, abartı ve evhamla yazılmış kişisel yorumlar da içerebiliyor. Netice mi? Vücudumuzda hissettiğimiz sıradan bir belirti bir anda ölümcül bir hastalığa dönüşüveriyor. İnternetsiz kalma korkusu şeklinde özetlenebilecek bir sorun bu. Dijital göçmenlerin elektrik kesildiğinde yaşadığı korkunun günümüz dünyasındaki karşılığı. İnternet bağımlılarının internetsiz ortamda kaldıklarında hissettiği anormal sıkıntı, rahatsız ruh hali. Yazara göre, nomofobinin net karşılığı Telefonsuz kalırsam ne yaparım korkusudur. Telefonumuzun şarjı bittiğinde ya da onu evde unuttuğumuzda kalbimiz kulağımızda atmaya, stresimiz tavan yapmaya, başımız dönmeye, nefesimiz zorlanmaya başlıyorsa Hoş geldin nomofobi diyebiliriz.NOT: Yazının hazırlanmasında faydalandığım BİZ DE ASLEN BIRALI DEĞİLİZ / BİR DİJİTALZEDENİN DENGEYİ BULMA REHBERİ kitabını dijital dünyada fazlaca dolaşan herkese tavsiye ederim.