Ocağı kapattım mı, kapıyı kilitledim mi?
Türkiye'de en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türlerine bakıldığında, bulaşma obsesyonun yüzde 45-55 oranında tespit edildiğine dikkat çeken Çapar, “bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonunda” kişinin, bedenine kir, mikrop, toz, gaita, idrar, zehirler, kimyasal maddeler vb. şeyler bulaşacağına ilişkin kaygılandığını söyledi. Bu obsesyonların oluşturduğu sıkıntıyı gidermek için yaptığı bir takım davranışlar bulunduğundan bahseden Psikolog Çapar, “Örneğin; dışarıdan yemek yerse zehirleneceğini düşünen birey dışarıda yemek yemiyordur çünkü dışarıda yapılan yemeklere ne koydukları belli değildir, zehirlidir. Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonunda kişi ocağı, kapıyı, kilit gibi nesnelerin açık olabileceğinden, prize takılı kalmış nesnelerin olabileceğinden dolayı kuşku duymaktadır. Bu kuşkudan dolayı emin olabilmek adına tekrar tekrar kontrol etme davranışında bulunur. Araştırmalarda bu obsesyonun görülme sıklığı yüzde 23 olarak belirtilmiştir” dedi.
Eşyaları atamamak, biriktirmek de obsesyon olabilir”
Bunu genellikle kontrol etme kompulsiyonunun izlediğini belirten Psikolog Çapar, "Simetri/düzen obsesyon ve kompulsiyonları" durumunda kişilerin tüm hayatlarında düzen ve simetri ihtiyaçlarının hakim olduğunu anlattı. Simetri-düzen obsesyonu olan kişilerin, nesnelerin belirledikleri düzeni bozulduğu zaman bir eyleme başlamakta zorlandıklarını aktaran Psikolog Çapar, şunları ifade etti:“Dokunma kompulsiyonlarında kişiler bir eyleme geçmeden önce bir nesneye ya da bir bireye dokunma ihtiyacı duyarlar. Sayma kompulsiyonlarında günlük aktivitelerini yapmadan önce sayma davranışında bulunurlar. Böylece o günlerinin, sayma davranışlarını yaptıkları için iyi geçeceğine inanırlar. Biriktirme ve saklama kompulsiyonlarında kişi ileride gerekli olabilir düşüncesi ile gerekli olmayan eşyaları atamaz, saklar ve biriktirir. Batıl itikatlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renkler, her kültüre özgü bazı batıl inançlar bulunmaktadır. Örneğin siyah kedi görünce saçını çekmek gibi inançlar vardır. Bu tür inanışlar kişinin günlük işlevselliğini etkileyecek düzeyde ise o zaman hastalık düzeyinde değerlendirilebilir.”