Eski varyantların etkisi sürüyor!
Her ne kadar gözler Omicron’a çevrilmiş olsa da, eski varyantların etkisi de sürüyor. Covid-19 geçirmiş hastaların önemli bir kısmında hastalık akut dönemi geçtikten sonra birkaç haftada koku ve tat duyusu yerine gelse de bir kısım hastada altı ay ve üzeri bir sürede bu şikayetler ile gelen hastalar olabildiğini belirten KBB Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Atar “Bu tür şikayetleri olan hastalarda öncelikli olarak koku kaybının derecesi belirlenmeli ve altta yatan hastalığın ne olduğu ortaya konulmalıdır. Genelde hastalarda tam bir koku ve tat kaybı yerine koku keskinliği azalmaktadır. Koku ve tat kaybının yaşam kalitesini önemli derecede etkilediği bilinmektedir bu nedenle bir takım tedavi yöntemleri geliştirilmeye çalışılmıştır. Koku kayıplarında koku stimülasyon terapisi; hastaların koku hafızalarını uyararak koku duyusunu geriye getirmeyi hedefleyen pratik bir yöntemdir. Ağızdan ya da burundan kortizon uygulamaları, burun temizleyici solüsyonlar diğer tedavi yaklaşımları arasında sayılabilir. Tedavi yaklaşımları için mutlaka bu konuda deneyimli bir KBB Uzmanı’na başvurulmalıdır. Tedaviye hemen yanıt alınamayabileceğinden tedavinin yarıda kesilmemesi ve doktor takibinde kalınması önemlidir. Bununla birlikte tam koku kaybına uğrayan ve şikayeti uzun süredir geçmeyen hastalarda diğer nedenler ve koku nöronlarında bir hasar olup olmadığı araştırılmalıdır. Tat duyusunun kaybı ile ilgili mekanizmalara ait ise ne yazık ki yeterli sayıda araştırma yoktur” diyor.
Bu enfeksiyonlar bir arada görülebiliyor!
Omicron, mevsimsel grip ve domuz gribinin ayrı ayrı ya da ardışık görülebildiği gibi, son günlerde bu enfeksiyonların bir arada da görülür hale geldiğini kaydeden Doç. Dr. Yavuz Atar, bu nedenle belirtilerden yola çıkarak hastanın kendi başına etken tayini yapmaya çalışmasının doğru olmadığını, hastaların mutlaka ayırıcı tanı için hekime danışması ve hekimin gerekli görmesi durumunda gerekli testleri yaptırması gerektiğini söylüyor. Evde yapılan hızlı tanı kitlerinin çoğalması ile birlikte evlerde kişilerin kendi başlarına etken virüsü saptamaya çalıştıklarını belirten Doç. Dr. Yavuz atar “Ancak bu kitlerin hem doğruluk oranlarının laboratuvar testlerine göre görece az olduğu hem de farklı standartlar taşıyan ürünler olduğunun bilinmesi gereklidir. Hastaların ayırıcı tanı için hekimlerine danışmasını ve hekimin gerekli görmesi halinde kesin tanı için tanı araçlarından (PCR vb.) faydalanılmasını önermekteyiz. Aksi taktirde sonuç negatif çıkmasına rağmen aslında pozitif de olabilirler ve hem kendi sağlıklarını hem de bulundukları ortamlarda yüksek bulaş riski nedeniyle pek çok kişinin sağlığını tehlikeye atabilirler” diyor.