Yaş aldıkça vücudumuzda bazı değişiklikler başlar. Bunlardan birisi de cildimizi ve organlarımızı yaşlılığa karşı koruyan koenzim Q10 (CoQ10) ve glutatyon düzeylerimizin azalmasıdır. CoQ10, enerji seviyelerini artırma kapasitesi, antioksidan gücü ve mitokondriyal etkisi nedeniyle hem bilim insanlarının hem de güzellik uzmanlarının ilgisini son yıllarda sıkça çekmeye başladı. CoQ10’un büyük oranda vücudumuz tarafından üretildiğini, en fazla kalp, karaciğer ve böbrekler gibi yüksek enerji ihtiyacı olan organ ve dokularda bulunduğunu, ayrıca güçlü antioksidan özelliklere sahip olduğunu belirten Aytaç Karadağ, CoQ10 takviyesinin hücrelerimizi antioksidan özelliği ile koruma kalkanına alarak, serbest radikal hasarına karşı koruduğunu söyledi:
Karadağ, araştırmalara göre CoQ10 eksikliği ile yaşlanma arasında bir bağlantı olabildiğini, kardiyovasküler hastalıklar, nörolojik bozukluklar ve cilt yaşlanması gibi yaşa bağlı rahatsızlıkları olanlarda daha düşük seviyelerde CoQ10 görüldüğünü, özetle Koenzim Q10’un mitokondriyal fonksiyonu güçlendirme, hücresel enerji üretimini iyileştirme, oksidatif stresi azaltma, yaşlılığa bedeni hazırlama ve genel canlılığı artırma yeteneğine sahip bir takviye olduğunu ifade etti. 9-
9- GLUTATYON
“Glutatyon vücudumuzdaki tüm antioksidanların efendisi konumundadır” diyen Aytaç Karadağ, bu maddenin karaciğerde doğal olarak oluştuğunu, DNA üretiminde, bağışıklık sisteminin düzenli çalışmasında, sperm oluşumunda, beyinden civanın uzaklaştırılmasında, karaciğerden yağların uzaklaştırılmasında etkili olduğunu belirtti. Glutatyon düzeyinin yaşam süresi konusunda hassas bir ölçüt olarak kabul edildiğini, yani glutatyon düzeyi ne kadar yüksekse sağlıklı ve uzun bir yaşam sürme ihtimalinin o denli yüksek olduğunu ifade eden Karadağ, ağızdan glutatyon oluşturacak besinleri veya takviyeleri alarak, vücudun doğal olarak glutatyon oluşturmasına imkân tanıyarak glutatyonun yükseltilebileceğini, ancak hamilelik ve emzirme döneminde güvenirlilik çalışmaları olmadığı için takviye kullanımının önerilmediğini sözlerine ekledi.
10- RESVERATROL
Son yıllarda antiaging, antivirüs, antidiyabetik, antioksidan, antikanser özellikleriyle gündemde olan resveratrolün kanser engelleyici özelliğinin 1997 yılında rapor edildiğinden beri sağlığımıza olan yararlarının yoğun olarak çalışılmaya başlandığını belirten Karadağ, şöyle devam etti: "Özellikle kırmızı üzüm, yaban mersini ve yer fıstığında bolca bulunan resveratrol, hücrelerimizi hasara uğratarak yaşlanmamıza neden olan serbest radikalleri temizleyerek yaşlılığa karşı savaşır. DNA’yı hasara karşı koruyarak kansere karşı koruyucu etkiler yapar. Bununla birlikte şeker, obezite, Alzheimer, Parkinson hastalarında olumlu etkileri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Karaciğer, kalp ve göz sağlığında da etkin olup; immün sistemi düzenleyerek enfeksiyonlara karşı korunmamızı sağlar."