“Ankilozan spondilit erkeklerde daha sık görülüyor”
Yüzde iki ile binde 5 oranında görülen ankilozan spondilit hastalığı hakkında bilgi veren Romatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Zühre Sarı, yirmili yaşlarda başlayan rahatsızlığın erkeklerde daha sık görüldüğünü kaydetti.
Omurganın iltihaplı romatizmal bir hastalığı olan Ankilozan spondilitin yüzde iki ila binde beş oranında görüldüğünü kaydeden Romatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Zühre Sarı, hastalığın genellikle genç erkeklerde görüldüğünü aktardı. Yirmili yaşlarda başlayan hastalığın, kadınlarda da olduğunu ve aslında her yaşta başlanabildiğini belirten Sarı, ankilozan spondilit hastalığının nedenleri, belirtiler ve tedavi yöntemlerinden bahsetti.
BAŞKA EKLEMLERDE DE GÖRÜLEBİLİYOR
“Ankilozan spondilitte bel ile kalçayı birleştiren hem sağda hem solda yer alan sakroiliak eklemlerin çevresindeki kemik iliğinin içinde iltihap olur, bu iltihaplanma mikrobik değildir, vücudun bağışıklık sistemi bunu kendi kendine yapar” diyen Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu eklem dışında bel, sırt ve boyun omurgalarında da iltihap olabilir. Göz, bağırsak, deri gibi başka organlar ve ayak bileği diz gibi diğer çevresel eklemlerde ve topuk göğüs kafesi gibi entez bölgelerinde de iltihap olabilir.”
GENETİK YATKINLIK HASTALIĞIN BAŞLAMASINA NEDEN OLABİLİR
Ankilozan Spondilit hastalığının genetik temelleri bulunduğuna dikkat çeken Sarı, “Bu hastalığa yatkınlık ve hastalığın şiddeti büyük oranda genetik olarak belirlenir. Günümüzde en çok bilinen HLA-B27 geni genetik riskin bir kısmından sorumlu olmakla beraber, HLA- B27 dışında yaklaşık yüzden fazla genetik bölge ankilozan spondilitle ilişkili bulunmuştur. Ankilozan spondilitin yol açabileceği üveitle de ilgili bazı genler tespit edilmiştir. Ankilozan spondilitle beraber görülebilen Crohn hastalığı ,ülseratif kolit ve Behçet hastalığı , sedef hastalığı gibi hastalıklarda da ankilozan spondilitle ortak bazı yatkınlık genleri saptanmıştır. Genetik yatkınlık temelinde bağırsak florasında bozukluk olması ve mikrobik ishaller geçirmek ankilozan spondilit hastalığının başlamasına sebep olabilir” dedi.
GENELLİKLE BEL VE KALÇA BÖLGESİNDE KRONİK AĞRILARLA BAŞLIYOR
Genetik yatkınlıkla beraber bazı çevresel faktörlerin varlığında kişinin bağışıklık sisteminin tetiklendiğini, kendi kendine saldıran iltihap hücreleri ve iltihap ürünleri oluşmaya başladığını söyleyen Sarı, bunun sonucunda omurgada, eklemlerde ve bazı organlarda hastalık oluştuğunu belirtti. Sarı, “Hastaların çoğunda bel ve kalça bölgesinde kasıklara doğru da yayılabilen kronik geçmeyen bir ağrı vardır, ağrı bazen aylar boyu devam edebilir, bazen kalıcı hale gelebilir, bazen de aylar boyunca hissedilmeyebilir. Sağ ve sol kalçada yer değiştirecek şekilde hissedilebilir. Bazen ayağa doğru inen ağrı da hastada eşzamanlı olabilir. Eklemdeki iltihap zamanla kireçlenmeye dönüştüğünde ağrı azalır ancak artık o eklemde fonksiyon kaybı gelişir.
Ağrı steroid olmayan iltihap kurutucu ağrı kesici ilaçlarla azalır. Hastaların büyük çoğunluğunda gece uyandıran hareketle azalan ağrı olur ama çok küçük bir kısım hastada da gece uyandırmayan ama hareketle de artan ağrılar olabilir. Hastalarda uyku bozukluğu ve yorgunluğa da sıklıkla rastlanır. Ankilozan Spondilit bazen omurga dışındaki eklemlerde de asimetrik (diz ve ayak bileği gibi) şişlik ve ağrılara, entez bölgeleri dediğimiz tendon ve bağların kemiklere tutundukları yerlerde de (göğüs kafesi kemiklerinde, topuklarda ve kalça kenarlarında) ağrılar ve iltihaplanmalar yapabilir, gözde iltihaplanma (üveit) yapabilir” diye konuştu.
“Bağırsağın iltihabi hastalıkları (Crohn hastalığı, ülseratif kolit) ile ve sedef hastalığı ile beraber görülebilir. Bazı hastalarda aortit dediğimiz ana atar damarda iltihaplanmaya yol açarak kalp hastalığı yapabilir” diyen Sarı, “Bazı hastalarda hastalık uzun yıllar kontrol altına alınamazsa akciğer hastalığı yapabilir. Yine uzun süreli hastalıkta böbrekte amiloid birikimine bağlı böbrek hastalığı gelişebilir. İlk baştaki iltihap daha sonradan eklemlerin kemikleşerek kapanmasına (ankiloz) ve o eklemde hareket kaybına ve şekil bozukluğuna sebep olabilir (kamburluk, öne tam eğilememe, kalça hareketlerinde kısıtlılık gibi). Bu hastalık her insanda aynı seyretmez, kişiden kişiye göre farklılık gösterir, herkeste eklem hareket kısıtlılığı ve kamburluğa veya üveit dediğimiz göz iltihaplanmasına veya kalp hastalığına yol açmayabilir. Kadınlarda ve HLA-B27 geni negatif olanlarda genellikle daha hafif seyreder” ifadelerini kullandı.
TEDAVİDE DÜZENLİ EGZERSİZ VE HAREKET ÇOK FAYDALI
Hastalığın tedavisine yönelik bilgi veren Sarı, “Tedavisinde non-steroid anti-inflamatuvar ilaçlar dediğimiz kortizon içermeyen iltihap kurutucular, sülfasalazin veya bunlar yeterli gelmiyorsa anti-TNF ve diğer biyolojik tedaviler kullanılmaktadır” dedi.
İlaçların yanı sıra düzenli egzersizin de tedavinin çok önemli bir parçası olduğunu vurgulayan Sarı, “Egzersizler hastalığın tutabileceği bel, boyun, kalça, göğüs kafesi ve karın bölgesini kuvvetlendirme ve eklem hareket açıklığı egzersizlerinden, esneme ve germe hareketlerinden oluşmaktadır. Ayrıca yüzme, yürüyüş, pilates, yoga ve dans da çok faydalıdır. Ankilozan spondilit hastalarına ağır fitness egzersizleri ve müsabakalı sporlar önerilmemektedir. Hastalarda ayrıca sigaranın bırakılması ve omurgaya yük bindirmemek adına kilo verilmesi de çok önemlidir. Tedavi ederken eşlik eden sedef hastalığı, ayak bileği, dizler gibi çevresel eklemlerin tutulumu, iltihaplı bağırsak hastalıkları da , topuk göğüs kafesi gibi bölgelerin tutulumları da göz önüne alınmalıdır. Ankilozan spondilit düzenli takip ve tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Tedavi edilmezse bazı hastalarda omurgada hareket kısıtlılığı ve kamburluk meydana gelebilir. Ancak tüm hastalarda kamburluk gelişmez. İleri derecede kamburluk gelişen hastalara cerrahi omurga düzeltme ameliyatları da yapılmaktadır” şeklinde konuştu.