BEŞİKTAŞ PREMIER LİG’DE GAYET İYİ İŞ ÇIKARTIRDI
*Bu buz gibi havada bizi dışarıda oturttun, donuyorum da ondan! Neyse cepleri fazla karıştırmadan, başka soruya geçeyim en iyisi. Sence Premier Lig’de oynayabilecek Türk futbolcular var mı?- Tugay Kerimoğlu ve Emre Belözoğlu gibi oyuncular zaten oynadılar. Bunun sadece İngiltere ile alakası yok, bir futbolcu Türkiye’de iyi oynuyorsa ama en önemlisi fitse, dünyanın her yerinde top koşturabilir. *Sen keşke teknik direktör yerine Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri falan olsaydın. Cevaplarının hepsi birbirinden politik...- (Gülüyor) Ne yapayım? Ben buyum, senin için değişeyim mi? Düşündüğümü söylüyorum işte... *Eğer Beşiktaş Premier Lig’de olsaydı, şampiyonluğa yürür müydü?- Bak, yine başladın “eğer”li cümleler kurmaya... Ben yine de cevap vereyim, evet bence Beşiktaş Premier Lig’de de gayet iyi iş çıkarabilecek bir takım. *Her şeyi sorguladık-larından dolayı yeni nesile “neden jenerasyonu” diyorlar. Hâl böyle olunca genç oyuncuları sadece otoriteyle yönetmek mümkün mü?- Yeni nesili bilmem ama sen kesin “eğer” jenerasyonundansın ya da adın Bay Eğer (kahkahalar).*Bakıyorum komedyen tarafın da var...- Ee dedim ya, teknik direktörlük çok yönlü bir meslek... Sorunun cevabına gelince, eskiden tek bir kişinin söz hakkına sahip olduğu, ordu disiplininin hüküm sürdüğü bir sistemin içindeydik. Fakat dünyayla birlikte futbol da değişti. Şimdi eskisi gibi bir otoriteden bahsetmek mümkün değil.
EFSANE FUTBOLCULARIN HOCA OLMASI RİSKLİ
*Sahalarda efsaneleşmiş futbolcuların, yıllar sonra formasını giydiği takıma teknik direktör olarak dönmeleri hakkında ne düşünüyorsun?- Mesela Shearer veya Zidane gibi isimlerin teknik direktörlük yapmasını tehlikeli buluyorum açıkçası. Düşünsene Real Madrid’de oynuyorsun, yaşayan efsanesin, ikonsun ve birden hoca oluyorsun. Prestij açısından tabii ki muhteşem bir şey. Mesela Sergen, Beşiktaş’ın başına gelse kesinlikle iyi bir konumda olacaktır. Fakat ister istemez insanlar futbolcuyken sahada yarattığın mucizelerin aynısını hoca olduğun zaman da bekliyor. Oysa elinde sihirli değnek yok... *“Topun peşinden koşmakla, koşanları yönetmek farklı şeyler” diyorsun...- Tebrikler Mr. Eğer, aynen öyle! Taraftarların, oyuncuyken gösterdiğin performansın aynısını hocayken de beklemeleri kaçınılmaz bir hale geliyor. Geçmişte mükemmel bir oyuncu olduğun için yine her şeyin kusursuz olmasını isteyecek insanlar senden ve başarısız olabilme ihtimalin kimsenin aklına bile gelmeyecek. Bu taşın altına giren hocaların doğal olarak neredeyse tüm geçmiş kariyerlerini çöpe atmak ya da futbolcuyken yarattıkları o şanı yok etmek gibi riskleri oluyor. *Karşı mısın yani bu duruma?- Hayır karşı falan değilim. Efsane futbolcuların hoca olması çok güzel bir şey fakat güzel olduğu kadar da riskli. Mesela benim de çok sevdiğim Shota, Trabzonspor’da futbolcu olarak çok iyi bir isim yaptı. Kasımpaşa’yı çalıştırmaya başlayınca da Trabzon 2 yıl boyunca ısrarla ona hocalık teklifi götürdü. Ama her seferinde o gelen bu istekleri “Ben orada kahramandım. Yarattığım imajı riske atamam” diyerek reddetti. Fakat ne olduysa oldu, takımın başına geçti. 2,5 ay sonra da görevi bırakmak zorunda kaldı. Kendisiyle konuşmadım ama kanımca taraftarların kafasındaki imajı biraz zedelenmiş olabilir.*Senin de durumun pek farklı değil aslında... Eskiden West Ham’de oyuncuydun, şimdiyse hocasın...- Bunun zor bir misyon olduğunun farkındayım ama ben her zaman pozitif düşünmeye çalışan bir adamım.*Maç kaybedince pek de pozitif olacağını hayal edemiyorum. - Yahu bunun adı futbol, en nihayetinde bir oyun oynuyoruz. Ne olursa olsun yaptığın işten zevk almalısın. Mesela dün Manchester City ile oynadık. Düşünsene adamlar buranın beş büyüklerinden biri. Bütün dünya seni izliyor, acayip bir baskı altındasın. Tabii maç öncesi oyunculara “Organize olmalıyız, bunları bunları yapmalıyız” falan diye komutlar verdim ama sahaya çıktıktan beş dakika sonra da “Yaya Toure gibi adamlara karşı oynayacaksınız. Korkmayın, tadını çıkarın!” dedim. Hayatta benim için en önemli şey, yaptığın her şeyden keyif almak. Maçları kazanıp kaybetmekten ziyade, hepsinin güzel birer anı olarak kalması çok daha mühim.*Türkiye’deki derbilerinde çok şanssızdın ama burada ıskaladığın derbi yok maşallah!- İnan hâlâ o derbileri neden kazanamadığımızı düşünüyorum. Gerçekten çok sinir bozucu bir dönemdi. Ancak eğer hiçbir derbiden galibiyetle çıkmadıysak, sebep olarak yalnızca “şanssızdık” demenin saçma olduğunun farkındayım. Kim bilir belki de hepimiz çok gergindik ve ben bir teknik direktör olarak üzerimizdeki o baskıyı başarıyla yönetemedim.*Peki West Ham’de ne değişti? Şeytanın bacağını mı kırdın?- Gerçekten bunu ben de bilmiyorum. Aslına bakarsan aynı şekilde çalışıyorum ve aynı sistemle hazırlanıyorum. Hatta İstanbul’daki maçlarda buradakilerin bazılarından daha iyi bile oynuyorduk. Belki de dediğin gibi şansım döndü sonunda.*Türkiye’de kırmızı kartlara kurban gitmiş olmayasın...- O, sebeplerden sadece bir tanesi. Tekrar söylüyorum, geriye dönüp baktığımda, oyuncuları maçlarda yeterince rahatlatamamamın mağlubiyetlerin en önemli nedeni olabileceğini düşünüyorum. Bu konuda da kendimden başka kimseyi suçlayamam.