‘Geç ya da erken diye düşünmüyorum hedefim şöhret olmak değildi’
Yıllardır beyazperdede, televizyonda, tiyatro sahnesinde birçok karakteri canlandırdı. Kanal D’de yayımlanan ‘Yargı’daki Pars karakteriyle de kalplerde taht kurdu, ekranın en fenomen isimlerinden biri haline geldi ama o hâlâ durumun pek farkında değil: “Arkadaşlarım ve yakın çevrem uyarıyor ünlüsün sen diye.” Hürriyet'ten Hakan Gence, Mehmet Yılmaz Ak’la buluştu, ‘Yargı’yı ve hayatını konuştu. (Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO)
Mehmet Yılmaz Ak veya başsavcı Pars’la buluşacağımı söylediğim herkesin onunla ilgili merak ettikleri var. Kimi “Nereli” diyor, kimi “Doğaçlama yapıyor mu”... Ama en çok da dizideki karakterinden dolayı biraz sert mizaçlı olduğu düşünülüyor. Neredeyse her pazar sosyal medyayı sallayan oyuncuyla sonunda bir araya geliyoruz. Baştan söyleyeyim; çok güler yüzlü ve nazik. “Gördüğün gibiyim, yani hiç sert değilim. Yaşamaktan keyif alıyorum” diyor. Sakin ve net konuşmayı seviyor. Başlıyoruz sohbete...
Uzun süredir, tiyatroda, sinema ve televizyon ekranındasın. Ama ‘Yargı’ ile birlikte bir anda hayatın değişti. 36 yaşında şöhret oldun. Geç kaldığını düşünüyor musun?
Geç ya da erken diye düşünmüyorum, hedefim şöhret olmak değildi.
Şöhret olmanın avantajları olmuyor mu?
Tabii, şöhretin kazandırdığı bazı kolaylıklar oluyor, mesela işleri seçebilmek adına bir rahatlık sunuyor size. Bunu zaten
bir süredir de yaşıyordum.
Sokakta aldığın tepkiler değişmiyor mu?
İnsanlar beni görünce heyecanlanıyor ama ben hâlâ yadırgıyorum gerçekten neden bu kadar heyecanlanıyorlar diye. Ama demek öyle bir etkisi olmuş. Mesela dün akşam Nişantaşı’nda yolun ortasında bir araba ani bir fren yaptı. Arkamdan bir kadın koşarak bana doğru geldi. “Lütfen, fotoğraf çektirmem gerek sizinle” dedi. Hanımefendi avukatmış... “Arkadaşlarıma göstermek istiyorum” dedi. Hukukla uğraşan insanlar daha fazla ilgi gösteriyor.
Hep gittiğim kafede oturmak istiyorum ama fotoğraf çektirmekten en fazla 10 dakika oturabiliyorum.
Doğruyu söyle, havalandığın oldu mu?
Yok, ben zaten idrak edemiyorum. Arkadaşlarım ve yakın çevrem uyarıyor, “Ünlüsün sen” diye. Yoksa ben mesela her zaman gittiğim kafede oturmak istiyorum ama en fazla 10 dakika oturabiliyorum. Çünkü fotoğraf çektirmekten kendime zaman ayıramıyorum. Kimseyi kırmak istemediğim için bunun tedirginliğini yaşayabiliyorum.
Kadınların ilgisinde değişim var mı?
İlgi görüyorum diyebilirim.
‘Yargı’ dizisi için teklif geldiğinde bu kadar güçlü bir etkisi olmasını bekliyor muydun?
Karakteri okuduğumda içimde bilemediğim bir şey dürttü beni, ‘Bu işi yapman lazım’ diye. Senaryo çok iyiydi çünkü ve “Evet, başlayalım” dedim. Şimdi bakıyorum, kapı duvar yıkan bir konuma gelmiş ‘Yargı’. “Bugün ‘Yargı’ günümüz” falan diyor insanlar. Demek ‘Yargı’ da klasiklerin arasına giriyor. Bu çok mutluluk verici.
Baban eski polismiş, sen de dizide bir başsavcıyı canlandırıyorsun. Rolü çıkarırken ondan feyzaldığın oldu mu?
Tabii, karakteri oluştururken çıkış noktam babamdı. Çünkü babam da çok dürüst ve aynı zamanda adalet duygusu çok yüksek olan bir adam. Duygusal ama duygularını gizleyen bir insan.
Adil biriyim
Pars karakterine başlarda insanlar gıcık oluyordu. Şimdi sosyal medyada TT oluyor, beğeniliyor. Sen Pars’ı nasıl yorumluyorsun?
Pars için kötü diyemem, kendine ait bir adalet duygusu var ve onu gerçekleştirmek istiyor. Hassasiyetleri olan bir karakter diyebiliriz.
Bir savcıyı canlandırmak adalet anlayışını nasıl etkiledi?
Zaten adil biri olduğumu düşünüyorum. Adalet duygusuna önem veririm. Mesela sokakta kedilere mama verirken bile hepsine eşit vermeye çalışırım. Dünyada da adil olma konusuna biraz daha önem vermemiz gerektiğini hissediyorum. Ekonomi ortada, sınıflar arası farklar arttı, ülkeler arasındaki refah seviyesi oldukça değişti. Belki seyirci üzerinde de biraz dizinin adalet duygusuna hitap eden bir iş olması etkili oldu.
Oyun benim sevdam oldu ve oyuncu oldum
Diyarbakır’da doğmuşsun. Çocukluğuna dair neler hatırlıyorsun?
Baba polis, anne ev hanımı. Altı kardeşiz, ben sonuncuyum. Çocukluğuma dair çok güzel bir mahalle ve o mahallede hayal gücüyle yaşayan çocuklar hatırlıyorum.
En küçük kardeş olmak çok fazla oyun arkadaşının olması demek. Abilerim, mahalledeki arkadaşlarım, abilerimin arkadaşları hep bana bu oyun arkadaşlığını yaşattılar, dolayısıyla oyun benim sevdam oldu ve oyuncu oldum.
Nasıl başladı bu merak?
Biz çocukken babam bize VHS kaset kiralardı. Diyarbakır’da da zaten öyle çok büyük bir VHS arşivine sahip bir yer yoktu. Bazen aynı filmleri tekrar tekrar izlerdik. Bir de televizyonda pazarları, sinema gecesi olurdu, oradaki filmleri mutlaka izlerdik. Sonra Vedat Abim o filmlerde izlediğimiz sahnelerin aynısını canlandırırdı. Ben 5-6 yaşlarında falandım. Evde sanki aynı senaryoyu yaratırlardı, o bir rolü oynardı, öbür abim başka rolü, ben diğer rolü… Evin içi bir oyun alanıydı aslında. Sonra izlediklerimi taklit etmeye başladım, taklitlerden sonra mahallede bir coşku… Sonra burada bir şeyler oluyor diye düşünmeye başlıyorsun.
Ama sen önce Ege Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler okumaya başlamışsın…
Sorma… Zaten girdim ama sonra orayı bırakmam gerektiğini anladım. Oyunculuk yapacaktım ve mesleğimin eğitimini almalıydım. O yüzden de İstanbul’a geldim, konservatuvar sınavlarına girdim. Kadir Has Güzel Sanatlar’da tiyatroya başladım.
Ailen ne dedi?
Onlar benim geleceğimi garantilemek için çok naif bir yerden “Bunu keşke hobi olarak yapsaydın” gibi şeyler söyledi. Ama sınavı bursla kazanınca kabul ettiler.
Bu meslekte ne aradın, ne buldun?
Ne aradığımı bilmiyorum, aramaya devam ediyorum, ne bulmam gerektiğini de bilmiyorum. Yaşıyorum sadece.
Başsavcı rolün dışında seni tanısak daha yakından...
Beni çok tanımayın, gerek yok (gülüyor).
Olur mu öyle, adım adım anlatsan... Mesela resim yapıyormuşsun, nasıl başladı resim sevdası?
Geçen ilkokul arkadaşlarımdan biriyle konuştuk, “İlkokulda benim resim ödevlerimi sen yapardın” dedi. Ben hatırlamıyorum. Pandemide başladı aslında. TRT’de bir program vardı. Bob Norman Ross sunardı, kıvırcık saçlı, resim yapardı... Çocukken de izlerdik onu. Evde onu yeniden izlemeye başladım. Sonra gerçekten ben bunu bir deneyeyim dedim. Denedim ve yaptım. Arkadaşlarım çok beğendi. Sonra kendi hayal dünyamdaki şeyleri dijitale aktarmak istedim, birkaç tablom var.
Sergi falan düşünüyor musun?
Düşünüyorum ama nasıl yapacağım, hiç vaktim yok.
Kırmızı çizgilerin nelerdir, hayatta seni neler sinirlendirir?
Ben yalan sevmiyorum. O yüzden de gözümün içine bakarak yalan söylenmesi canımı çok sıkıyor. Yara alıyorum ve o yara bende kolay kapanmıyor. Çünkü ben kimseye bunu yapmamaya çabalıyorum, karşıdan da aynı şeyi görmek istiyorum.
Ekranda sert mizaçlı bir adam görüyoruz. Sen Mehmet olarak nasıl bir adamsın?
Gördüğün gibiyim, yani hiç sert değilim. Yaşamaktan keyif alıyorum.
Bir doğum gününü morgda kutlamışsın, gerçek mi bu?
Evet, gerçek bir hikâye. Büyük çoğunluğu morgda geçen bir Film çekiyorduk. O gün hem doğum günüm hem de setin son günüydü. Arkadaşlar filmin bitiyor olması sebebiyle de, tüm iyi niyetleriyle pasta getirmiş. Plato değil gerçek bir morgdu. Ağır bir enerji ve koku vardı orada.
Sosyal medyayla aran nasıl? Ne kadar etkinsin?
Sosyal medyayı kullanıyorum ama eğlence olarak görüyorum. Hatta arkadaşlarım “Her şeyi beğeniyorsun” diyor. Evet beğeniyorum, zaten orası bunun için değil mi yani?
Mehmet’i Mehmet olarak görür ve beğenirlerse bundan tatmin olurum
Kadınlar seni beğeniyor. Sen kendini yakışıklı buluyor musun?
Evet. Aslında şöyle anlatabilirim, Pars’ı beğeniyor, seviyorlar, bu aura gibi bir şey aslında. Bunun hayatıma bir yansıması yok. Mehmet’i Mehmet olarak görür ve beğenirlerse ben bundan tatmin olurum. Bunu ayırabiliyorum yani. Pars için ‘ne mutlu’ diyebilirim ama ben kendi hayatımda da kendimi iyi buluyorum.
Aşk var mı bu arada?
Hayır, yok.
Neden?
Kariyerime odaklandım (gülüyor).
Bu kadar talep gören bir adam zor mu beğenir?
Onlar Pars’ı beğeniyor, Mehmet’i beğenen olursa yeniden konuşuruz.
Güzel cevap. Kriterlerin neler peki?
Onunla ilgili bir sınır belirtmek istemiyorum. Çünkü yaşamın ne getireceğini hiçbir zaman bilemiyoruz. O bir enerjidir, akıştır...
Aşkı nasıl anlatırsın?
Aşkı nice şairler-yazarlar anlatamamış, ben iki cümleyle nasıl anlatayım.
Aşkta adalet var mıdır? Sen aşkta adil misindir?
Bence aşkta adalet vardır ve ben de adilim tabii.
Çapkın mısın?
Hayatımda birisi varsa çapkınlık yapmam; ona, onunla olan ilişkimize saygı duyarım. Ama hayatımda kimse yoksa olması gerektiği kadar çapkınım, ne eksik ne fazla.
Adil olmayan her şey benim için kötüdür
Sen genelde kötü karakterleri canlandırmışsın...
Evet, hikâye içinde kötü diyebileceğimiz karakterler.
Kötü karakteri canlandırmak senin tercihin mi?
Öyle bir tercihim olmadı. Bu tamamen hisle alakalı. Yarın yine kötü bir karakter olur, öbür gün iyi... Bilmiyorum yani.
Sence kötüyü oynamak daha mı keyifli?
Nasıl oynadığınıza bağlı. İyiden de zevk alırsınız, kötüden de.
Jön olmak, başroldeki zengin, yakışıklı ve asıl kızı tavlayan adam olmak ister miydin?
Eğer o senaryo bana iyi geliyorsa, iyi bir hikâyesi varsa oynarım, niye oynamayayım!
Sence kötü nedir?
Zor soru... Adil olmayan her şey benim için kötüdür, yani iyi niyetle yapılmıyorsa ve o duyguda bir adalet görmüyorsam kötüdür benim için.
Her projende çok değişiyorsun. Instagram’da da bakınca bambaşka bir adam var. Bu kadar değişmeyi nasıl beceriyorsun?
Bilmiyorum, bu bir beceri mi ondan da emin değilim. Ama beni heyecanlandıran şey, bana yakın olmayan bir şeyi yapabilmek. Canlandırdığım karakterin içine girip ondan bir şey öğrenmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Kendinle karakter arasında kurabildiğin mesafe beni mutlu ediyor.
Dizinin izleyicileri “Ne kadar senaryoya bağlı kalıyor, ne kadar doğaçlama yapıyor” diye sormuşlar?
Doğaçlama olabiliyor sahne içinde. Ama ben oyuncu olarak, diyalog bazında yazılanın dışına pek çıkmadan
ne yapabilirim diye düşünüyorum. Ama hareketler konusunda o anın içinde ve sıcaklığında gelişen benim de küçük katkılarım oluyor.
Olaylar çok karışacak...
*‘Yargı’da bundan sonra bizi neler bekliyor, vallahi ben de bilmiyorum. İşler bayağı sarmal bir hal aldı, olaylar çok karışacak. Beni bu sezonun açılış sahnesi bayağı etkilemişti. Sema (Ergenekon) o kadar güzel yazmış ki ilk okuduğumda “Vaov” dedim.
*Oyunculuk, Yaşam biçimi benim için. Neredeyse 7/24 setteyim, haftada iki günümüz boş oluyor ve oynamadığım zamanda bile aslında insan duramıyor gibi bir şey.
*Ben daha popüler olmadan önce tiyatroyla aramıza biraz mesafe girdi. Farklı bir tiyatro kurma hevesim vardı, denedim ama tiyatronun koşulları farklı. Oraya seyirci gelecek, orayı ayakta tutacaksınız, bunlar aynı zamanda ticari durumlar. Ben işin ticaretiyle uğraşamaz hale geldim. O yüzden kendimi geri çekip sadece oyunculukla ilgilendim. İleride belki...
*Oyunculuk dışında bilgisayar oyunlarını ve resim çizmeyi seviyorum.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Didem Soydan'dan cesur paylaşım! SOSYAL MEDYAYI SALLADI
Ezgi Şenler kimdir, nereli ve kaç yaşında? Ezgi Şenler'in sevgilisi Ömer Gürgen kimdir, ne iş yapıyor? EVLİLİK TEKLİFİ ALDI!
Şarkıcı Murat Kekilli’nin annesi Adana’da toprağa verildi
Sahra Işık bebeğinin cinsiyetini açıkladı! 'İkinci aşkım yükleniyor'
“ASLA GERÇEKTEN KARIN OLMAYACAĞIM!"