Yeşilçam'ın usta oyuncusu Filiz Akın, Posta Gazetesi'nden Alev Gürsoy Cimin ile bir araya geldi ve sorularını yanıtladı.Filiz Akın bir süredir sağlık sorunlarıyla gündemdeydi. Sevenlerini korkuttu ama şimdilerde hem morali hem sağlığı yerinde. Efsane oyuncu ile buluştuk ve gelmiş geçmiş her şeyi konuştuk. Hep Türkan Şorayın kuralları konuşulurdu ama meğer Filiz Akın kuralları da varmış. Filiz Hanım, son dönemde sağlık problemleri yaşadınız. Şimdi nasılsınız? Hepimiz sağlık sorunları yaşıyoruz, önemli olan bu süreçleri güçlü ve pozitif bir şekilde atlatabilmek. Şu an kendimi daha iyi hissettiğim bir dönemdeyim ama kendime çok dikkat ediyorum. Destekleriniz benim için çok kıymetli, hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Sizde bu hastalık süreci nasıl bir hayat felsefesi oluşturdu? Bu zor ve uzun süreçler bana hayatımda birçok şeyin kıymetini yeniden hatırlattı. Her anımın, sevdiklerimin, neşemin kıymetini... Benim için pozitif ve umutlu olmak, günün tadını çıkarmak hayat felsefesi oldu. Dingin, huzurlu, kendi halimde bir yaşam sürüyorum. Dostlarım ve sevdiklerimle vakit geçiriyorum, gülüyorum. Bahçemle, çiçeklerimle ilgileniyorum. Peki hiç içinizden Keşke şu an da ekranlarda olsam diye geçirdiğiniz oluyor mu? Oyunculuk hayatımın çok büyük bir bölümünü kapladı. Benim için yeri hep çok başka olacak fakat her şeyin bir zamanı olduğunu düşünüyorum. Şu an hayatımın bambaşka bir dönemindeyim ve bu anlarımı olabildiğince iyi yaşamak için çabalıyorum. Ekranlarda olacağım zamanlar yaşandı ve geride kaldı. İnsan ünlü olunca kendi hayatını yaşamazmış, siz hayatınızı doyasıya yaşayabildiniz mi? Oyunculuk hayatı çok yoğundu. İki setimin birden olduğu zamanlar olurdu. Bu işe tam anlamıyla hayatımızı verdik. Hep göz önünde olduğumuz için kılık kıyafetimize, saçımıza, makyajımıza her daim özen göstermek zorundaydık. Bu yüzden ne yaşadığımı ya da ne hissettiğimi anlayamadığım zamanlarım oldu. Doya doya yaşadım diyebilir miyim bilmiyorum, doya doya çalıştım diyebilirim. Yine de bir pişmanlığım yok, neticede çok sevilen, değer gören biri oldum. Genç oyunculardan kimleri beğeniyorsunuz?Sanat dünyamıza emeği geçen, insanlara iyi gelen, işini ciddiye alan, önemseyen bunun yanı sıra insani duygularını da yitirmeyen tüm sanatçı dostlarımı çok beğeniyor ve seviyorum. Yeni nesil çocukların vizyonları da çok geniş. Yurtdışına gidip, yeni oyunculuk metodları öğrenen pek çok kıymetli genç var. Hepsi de bana göre star. Ben hayranlık ve hayretler içinde seyrediyorum. Şimdiki jenerasyon mu daha şanslı yoksa sizler mi? İki dönem de kendi içinde hem şanslı hem şanssız. Ama ben bizim dönemin daha şanslı olduğunu düşüyorum. Evet şartlar zordu, çalışma saatleri uzundu, bütçeler düşüktü, prodüksiyon ve teknoloji bu denli gelişmiş değildi. Fakat bizim dönemin dayanışması, saygısı bambaşkaydı. Halktan gördüğümüz sevgi de öyle. Gerçekten çok sevildik, el üstünde tutulduk. Yıllar geçse de azalmadı bu sevgi. Kartal Tibet, Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Tarık Akan, Murat Soydan... O kadar iyi oyuncularla oynadınız ki. En rahat ettiğiniz rol arkadaşınız kimdi?Elbette herkes kıymetli benim için ama ısrarla sıralama yapacak olursam Kartal Tibet, Ediz Hun ve Sadri Alışıkla çektiğimiz filmler benim için daha keyifliydi. Çünkü set aralarında onlarla eğlenceli sohbetler edebileceğimiz fırsatlar yaratabiliyorduk. Bugüne dek oynadığınız ve kendinize en yakın bulduğunuz rol hangisiydi? Umutsuzlar filminde sevgili Yılmaz Güneyle oynamıştım. Onun yönetmenliği, rol arkadaşlığı bana okul gibi olmuştu. Umutsuzların setinde mesleki açıdan çok şey öğrendim. Hayatımda iyi ki bu filmde oynamışım dediğim filmdir. Balerin Çiğdemin hikayesi bugün bile beni halen etkiler. Dört Yapraklı Yoncanın yerini sanki hiç kimseler dolduramadı. Neden sizin yeriniz Türk halkında bambaşka?Yeşilçamın büyüsü bambaşkaydı... O dönemler yavaş yavaş sinemada var olmaya, sektörü değiştirmeye çalışan ilk kadın oyunculardık. Televizyonda şimdiki gibi yüzlerce yapım yoktu. Herkes sinemada, televizyonda aynı filmleri seyrederdi. Beraber ağlar, beraber gülerlerdi. Seyircilerimizle kurduğumuz bağ bunu çok özel kıldı. Ailelerinden biri gibi olduk ve bunu hissettik. Bu bağın yıllar geçse de hiç azalmamış olması çok kıymetli. Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit ve siz... Bugün bir arada olsanız onlara ne söylemek isterdiniz? Her şeyden önce sevgili Fatma Giriki ne kadar özlediğimi söylemek isterdim ona. Ve Dört Yapraklı Yonca olmanın ne büyük bir lütuf olduğunu... Başarılı ve güçlü kadınlarla beraber Türk sinemasında var olmak çok büyük bir şans... Sinema iyi ki bizi birleştirdi. Sizleri çok seviyorum. k Aralarında en iyi anlaştığınız ve Onun yeri farklı dediğiniz hangisiydi? Tartışmasız Türkan. O sadece benim değil, sinemamızın Sultanı. Onun yeri hepimizden farklı diye düşünüyorum. Hülyayı da, Fatmayı da çok çok seviyorum. Dört Yapraklı Yonca olmayı her şeyden çok seviyorum. Türkan Şoray kuralları hep konuşulurdu, Filiz Akın kuralları ve kırmızı çizgileri nelerdi o dönem? Benim de çok kırmızı çizgim vardı. Sevişme, öpüşme sahnesi çekmezdim. Doğru bulmuyorum. Bence bu tarz özel yakınlaşmalar oldukça duygusal ve iki insan arasında özel olması gereken temaslar. Kılık kıyafet de benim için oldukça önemliydi. Dekolte olacaksa da çok ufak ve zarif olmasını isterdim. Oğlunuz İlker İnanoğlu ile Yumurcak serilerinde oynamak sizin için nasıldı?Oğlumla oynadığım filmlerin yeri çok ayrı. O dönem çocuk oyuncular popülerdi. İlker de çok sevildi. Babası onun kamera önünde olmasını isterken, o bahçede arkadaşlarıyla top oynamayı hayal ederdi. Ben bu duruma hep çok üzülürdüm. Ama şimdi dönüp baktığımda İyi ki bu işi yapmış diyorum. Çünkü sonra aktörlüğü tercih etti, iyi bir aktör oldu. Bir anne olarak da çok şanslı hissediyorum. Oğluyla kamera karşısında olan kaç kişi var ki? Sizin döneminizde oyuncular arasında ayak oyunları, rol kapma savaşları olur muydu?Elbette kıskançlıklar olmuştur. Rekabet her zaman vardı ama genelde hangi oyuncunun ne tür bir role uygun olduğu belliydi. Kavga gürültü yaşadığımı hatırlamıyorum. Bence Yeşilçamı Yeşilçam yapan en önemli özelliklerinden biri bu saygılı sınırlar, mesafelerdi. Set şartları şimdiki gibi konforlu değildi, çalışma saatleri uzundu. Bu yüzden kavga gürültünün aksine bir dayanışma söz konusuydu.İlk kazandığınız parayla ne aldığınızı hatırlıyor musunuz? Aile evimin kirasını ödemiştim, anneme ve kız kardeşime onları mutlu eden hediyeler almıştım. Kendime de bir şey almıştım ama şu an ne olduğunu tam hatırlayamıyorum. Eski filmlerinizden yeniden çekilmesini istediğiniz var mı?Eski filmlerin seyircide bıraktığı hisler dönemin sosyo-kültürel yapısıyla çok ilgiliydi. Dönemin oyuncularıyla kurulan bağ, senaryoda halkın kendi yaşamından bulduğu parçalar... Eski filmler şimdilerde güncel teknolojiyle çekilse bambaşka bir havası olur. Ama İstanbul eski İstanbul değil, oyunculuk anlayışı, senaryolar da bambaşka bir yere evrildi. Seyircide nasıl bir karşılık bulur, emin olamıyorum.Güzel bir hayat yaşadım! diyebiliyor musunuz? Diyebiliyorum. Önemli olan bazı duygulara, sanata, bilime, evrensel değerlere katkı sağlayacak şekilde yön vererek; çok az insana nasip olan eserlerle unutulmaz bir iz bırakmaktır. İşte o ölümsüzlüktür. Mozartı, Shakespearei, Einsteinı, Nazım Hikmeti, Picassoyu alkışlıyorsak onlar efsane olarak yaşamaya devam edecektir. Bu dahilere hayranlığım ayrıdır ama ben ilk önce kendi yeteneklerimin ne olduğuna bakıp dikkate alarak sınırlarımı denedim. Dört Yapraklı Yoncanın bir parçası olmayı başardım. Ben hem yetenekli hem çalışkan hem de çok şükür ki şanslıydım.50 yıl önceki Filiz Akın karşınıza otursa ona ne söylerdiniz? Sağlık her şeyden önemli Filiz derdim.