'Artıkları bize verirlerdi'
Arkın, “Anadolu’dan gelenler birden adapte olamazlar. Bense İstanbul’un hay, huyuna kapılmadım” diye devam ediyor: “Babamın öğrettiği iki önemli şey vardı; ‘sorumluluk’ ve ‘yalan söylememek’. Yalan her türlü kötülüğün başı. ‘Sorumluluk’ da kişiliği olanların sahip olduğu erdem. Oraya gelmişim… Cebimde 3-5 kuruşum var, anam yumurta gönderir. Bu sorumlulukla mutlaka ama mutlaka doktor olacaktım. Tıp eğitimi altı yıldır. Stajları üst üste alarak beş buçuk yılda bitirdim. Bir yandan çalıştım; bulaşık yıkadım, garsonluk yaptım, telefonlara cevap verdim… Prof. Cihat Abaoğlu bana yaşlı hastalara evlerinde bakım işi bulmuştu. 24 saat başında bekliyorsun; yediriyorsun, içiriyorsun, altını temizliyorsun, tıraş ediyorsun… Parası iyiydi ama bize artık yemekleri vermeleri zoruma giderdi!”
'Köylülerle ahırdan sağlık ocağı yaptık'
1961 senesindeki mezuniyetinden sonra hocaları onu bırakmak istemedi. Ancak Arkın’ın aklı Anadolu’daydı... Anlatmaya devam ediyor: “Askerliğimi yaptıktan sonraki ilk görev yeri olarak Adana’nın Feke taraflarında bir köye gittik. ‘Köy’ deniyor ama ‘Nerede köy?’ diyorum... Toprak altında bir yer, mağaralarda! Sağlık ocağı filan yok. Ahır gibi bir yer verdiler. Sağolsun köylüler, hemen yardıma geldi. Kolları sıvadık. Ahırı sağlık ocağına benzer bir şey yaptık. O gece yorgun yattım. Tepeyi daha kapatamamışız, yıldızların altında uyudum... Akşam yemeği ayran, bulgur pilavı ve soğan getirdiler. Hala tadını unutmadım, öyle lezzetli yemek yediğimi hatırlamıyorum.”Arkın, çalışma alanı kadar koşullarının da zor olduğunu ekliyor: “Hiçbir kadının çıplak etine iğne yapmadım. Hep şalvarın üstünden yapardık... Bir gün feryatlar içindeki bir hamile kadına müdahale etmek istedim babası ve kocası silahla önüme geçtiler. Sonunda kadın da çocuk da öldü. Hastalara katır sırtında giderdik. Çocuklarda çok ölüm oluyordu. Kızamık salgınında bir hafta içinde 20-30 ölüm oldu. Penisilinim olsa kurtarırdım...”Doktorluktan Yeşiçam'a transfer Onu, ‘Prof. Fahrettin Cüreklibatur’ yerine Yeşilçam efsanesi ‘Cüneyt Arkın’ olarak tanımamızı bir tesadüfe borçluyuz! Anlatıyor: “Eskişehir’de hava üssünde askerliğimi yapıyordum. Yönetmen Halit Refiğ film çekmek için Eskişehir’deydi. Çarşıda kitap alışverişi yaparken tanıştık. Bana filmindeki ‘doktor’ karakterini oynamamı teklif etti ama zamanım yoktu, olmadı. Yıllar sonra fakültede kadro beklerken yine karşılaştık; ‘Ooo doktor ne yapıyorsun?’ dedi. ‘Valla sürünüyorum’ diye yanıtladım ve bu sefer teklifini kabul ettim. İlk sorduğum soru kaç lira alacağımdı! Filmi çekti. Sonra bir sabah bir uyandım ki Cüneyt Arkın olmuşum!” Arkın'dan dersler Başarının sırrı için yanıtı basit: “Çalışmak ve okumak. Tabiattan çok beslendim ve çok okudum. Karantina dönemini de okuyarak geçirdim. Kemal Tahir meraklısıyım, eserlerini yeniden okudum. Torunum Zeynep’e de kitaplar okudum. Ayrıca karakalem çizimler yaptım, gazete okudum, belgeseller seyrettim...”