Camdaki Kız'da beklenmedik ölüm! Sedat'ın yıkıldığı o anlar geceye damga vurdu! Camdaki Kız 61. bölümüyle izleyiciyi ekrana kilitledi! Kübra Doğru Ünlü yazdı...
Kanal D’nin reyting rekortmeni dizisi Camdaki Kız, her perşembe olduğu gibi dün akşam da izleyiciyi ekran başında tuttu.61. bölümüyle AB kategorisinde 7,18 reyting ve 18,65 izlenme payı ve 20+ABC1 kategorisinde ise 8,15 reyting ve 18,57 izlenme payı ile perşembe gününün en çok izlenen dizisi olarak yerini korumaya devam ediyor.

Ülke gündemi, her birimizin yaşadığı hayat gailesi, dertler, tasalar vs derken … Diziler işte içine düştüğümüz bu buhranlı hallerden bizi birkaç saatliğine de olsa uzaklaştırıyor. Kendi dertlerimizi unutup, izlediklerimizin derdine düşüyoruz.
Dışarıdan her şeyi en net haliyle gören gözümüzle o hayatlara, konulara müdahaleler edip, çözümler sunmaya çalışıyoruz.
İşte kaliteli bir senaryo, yenilikçi teknik donanım, iyi bir kurgu ile çekilmiş bir dizinin; bizi kendisine bağımlı kılması sebeple çok normal. Kalite ve diğer tüm güzel unsurlarla bezeli Kanal D dizileri işte tam olarak bu lezzette.
O sebeple sayın okuyucu; şunu çok net söyleyebilirim “Kanal D Türkiye’nin Ekranı” sloganı ile CNNTürk ün “İlk Bilen Siz Olun” sloganlarının altı, gerçekten emek emek televizyonculuk refleksleriyle dolu iki marka değerdir.
Ve dün gece heyecanın hiç düşmediği, senaryosunun matematiği ilmek ilmek işlenmiş, muhteşem bir 61. Bölüm daha izledik. “Seda Altaylı Turgutlu” usta kalemin var olsun. Yürekten alkışlıyorum.
“Camdaki Kız” bildiğiniz üzere bunlardan sadece bir tanesi. Muzaffer’in “Nalan, ben sizi gördüm, ne kadar mutlu olduğunuzu da gördüm. Ancak yaşaman gereken gelecekte Hayri olmamalı, yapma ne olur”; diyaloğu ile sonlanan 60. bölümünde meğer 61.bölümün gelişi belliymiş... Ailenin huzurunda boşanmanın gerçekleşeceği o konuşmayı cesaretle yapan Nalan … Ardından, bu boşanma olursa Feride Hanımın deyimiyle “Şekilsiz Hayri” ile olmayacak bu sevdaya düştüğünde, Nalan’ın başına neler getireceğinden bahislerle, kendi ölüm anında, nasıl yıkanacağından, nasıl kefenleneceğini hasta ruhlu anlatımlarla banyo sahneleri eşliğinde gördükten sonra kızının kucağına bıraktığı karede gördüğümüz kefen bezi…
İzlerken gerçekten tüm bunları bir anne nasıl yapar dediniz mi? Siz de bir kapı pencere açmak istediniz mi?
Boğazınıza bir düğüm oturdu mu? Bunun size yapıldığını düşünsenize… İnanılır gibi değil…
Birilerinin bu sahneleri yaşamış olabileceği gerçeği, izlerken zihnimde dolanırken bir ara gerçekten nefes alamadım.

Peki romanı yazan Gülseren Budayıcıoğlu, tamam. Gerçek bir hikâye, ona da tamam. Ve fakat kardeşim; Katmerli, şeddeli, acı dolu, bu dayanılmaz anları, nasıl düşündünüz, tahayyül dünyanızda daha neler var? İlişkileri, konuları, geçmişi ve dahi geleceği, nasıl bu denli dram dolu ve yaralı kurgulayabiliyorsunuz? Bir roman yazarı olarak öykündüğümü açıkça söylemek isterim. Ve bir kez daha senarist Seda Altaylı Turgutlu ve ekibini alkışlarım. Usta edebiyatçıların çok tartıştığı “Dostoyevski Gerçekçiliği” diye bir tanımlama vardır. Gerçek olanı tüm gerçekliği ile yazmak. İnsana ait olan olabilecek olan tüm duyguyu olduğu gibi kâğıda dökmek… Fakat yaşamının gerçekliğinde böylesi bir hikâye kaç kere yaşanası olabilir ki… Yoksa bu bizim kuşağın, Yeşilçam’ın ham maddesi olan nostaljiler içerisinde dram sahnelerine maruz kalarak yetişmiş olmamızdan mı veya Kemalettin Tuğcularla büyümüş olmamızın getirdiği o arabeskliğimizin bir sonucu mu? İzlerken iç sesimin, dedikleriydi. Ve fakat dizinin reytinglerinin tavan yaptığı dakikalarda, bölüm sonuna doğru Seda Altaylı Turgutlu’nun yaptığı o güzelliği izlerken baya baya dış sesimle “memleket toprağımın kodunda o “arabesk” var, bunu “yok” sayan asıl “yok”, dedim. (Veya siz kendi küçük burjuva edalarınızla “arabesk” sözcüğüm yerine janrınıza, jargonunuza göre başka bir kavram yerleştirin e mi, dersin bunların soyu İngiliz Kraliyet ailesinden geliyor) Ve öyle sanıyorum, yazarken yazanlarda, izlerken izleyende olduğunu düşündüğüm gibi bende de havaya kalkan sağ kolun eli, sanki o ‘anı” tokatlıyormuşçasına şarkıya eşlik etti. (Misal, bak bu da bir arabesk durum) Peki 61. Bölümü öne çıkaran o güzellik neydi? derseniz, Hayri’nin bir büyüğe danışarak; canlandırdığı muhteşem sahnelere Rahmetli Müslüm Gürses’in ciğer yaralayan sesiyle okuduğu “Kaç Kadeh Kırıldı Sarhoş Gönlümde” adlı şarkısı geceye damgasını vurdu. Hayri’nin konaktan ayrılış sahnelerine; O konağa bir daha dönmem diyen Nalan’ın konağa yeniden girişini bütünleyerek başlayan 61. Bölümün bir diğer baş karakteri, bence yine “Koroğlu Köşkü’ydü” Konak demişken, Konağın geçmişi de hikâyeye de ancak bu kadar denk düşer … Size biraz konaktan söz edeyim istedim.





