Tenere: Bu çölün merhameti yok
Tanrı’nın unuttuğu topraklarda tek tutundukları dayanak Tanrı’nın kendisiydi. Yokluğun ortasında yaşama sarılmak için kilometrelerce uzunluktaki “Çöllerin Çölü”nü aşmak zorundaydılar. Zaman değişiyor ama onların müşterek kaderi hiç değişmiyordu. “-di”li geçmiş zamanla yazılan bu hikaye aslında onların bugünü, geleceğiydi.
Nijer… Yakın tarihin Fransız sömürgesi… Yağmurun daha yere düşmeden buharlaştığı Batı Afrikalı bir çöl ülkesi… Kuraklıkla, açlıkla, salgın hastalıklarla mücadele eden, yaşama hakları gasbedilen bu ülkenin Müslüman halkını dünya görmezden gelse de onların sesini duyurabilmek için çölleri aşan biri var; Hasan Söylemez…
Yaklaşık 4 yıl önce televizyon sektörünü bırakıp Afrika'nın 54 ülkesini bisikletiyle dolaşmak hedefiyle çıktı yola. İnsanlara hayallerini soracak, o hayalleri 54 bölümlük belgesel serisinde toplayacaktı. “Journey To Dreams” projesi işte böyle doğdu. Hasan Söylemez bugüne kadar Batı Afrika'nın 17 ülkesini gezdi. Seyahati sırasında gördüğü işte bu fotoğraf karesi onu şaşkına çevirdi. Bir kamyondan taşan onlarca insan, hayvan ve eşya... Nereye gidiyorlardı böyle?
Bu fotoğraf, yüzyıllar önce kervanlarla çıkılan, bugünse kamyonetlerle yapılan çöl yolculuğu sırasında çekilmişti. Kimi iş için, kimi ülkesini terk etmek için düşüyordu yola. Sefaletten kaçan Nijer halkı Libya ve Avrupa’ya ulaşmak için ölümü göze almak zorundaydı. Hasan Söylemez bu yolculuğa tek başına eşlik etmek istedi. Afrikalıların yaptığı gibi atladı bir kamyonete. Niyeti belgesel çekmek değildi. Sadece gelişigüzel kayıt alıyordu. O kayıtlardaki insanların ne dediğini dahi anlamıyordu. İçlerindeki tek beyazdı. 10 gün boyunca yaklaşık 800 kilometrelik bir mesafe katetti. Aracı bozuldu, çölün ortasında kaldı. Bu sürede 6 kilo verdi. Tehlikelerle dolu yolculuğun sonunda başkentteki otelinde tercümanıyla buluştu. Kelimeler sayfalara döküldükçe heyecanı katlandı. Elinde bir hazine tuttuğunu işte o zaman anladı. Tenere uzun metrajlı bir belgesel film olacaktı.
Afrika Berberileri'nin bir kolu olan Tuareg halkının dilinde “Çöllerin Çölü” anlamına gelen Tenere, bu ölüm yolculuğunun yapıldığı Sahra Çölü’ndeki bir bölgenin adı. Hiçliğin ortasındaki bu alan yaklaşık 400 bin kilometrekare. Öyle ki birbirine en yakın iki su kuyusu arasındaki mesafe tam 200 kilometre. İşte bu belgesel, Nijer’in Agadez şehrinden yola çıkan bir grup Afrikalının günlerce süren zorlu yolculuğuna tanıklık ediyor. Bu insanlar gündüz 45 dereceyi gören hava sıcaklığıyla, kum fırtınalarıyla, açlık ve susuzlukla, hastalıkla günler boyu mücadele ediyor. Taşıdığı yüke ve sıcağa yenik düşüp arızalanan araçlar, çölde kaybolan insanlar ve o insanların çaresizliğini sömüren çöl haydutları da cabası…
Belgeselin odak noktasına aldığı isim 47 yaşındaki Agadezli Beşir. Film süresince Beşir’in sesine kulak veriyor, onun ruhsal dünyasındaki dönüşümü gözlemliyoruz. Bu yolculuğa daha önce de defalarca çıktığı için “Nuh’un Gemisi”ndeki en tecrübeli isim o. Beşir, feleğin çemberinden defalarca geçmiş bir çöl filozofu. Ardında gözü yaşlı eşini ve çocuklarını bırakıp gitmesinin tek nedeni “ekmek parası.” Libya’dan getirilen malların satıldığı Nijer'in Dirkou şehrine ulaşmak için yüzlerce kilometrelik çölü aşmak zorunda.
Göçmen trajedisi, Ortadoğulu göçmenlerin çoğu felaketle sonuçlanan Ege ve Akdeniz'deki umuda yolculuklarıyla sınırlı değil ne yazık ki. Birleşmiş Milletler verilerine göre Afrika çöllerinden Batı’ya yapılan göç yolculuğunda hayatını kaybedenlerin sayısı, Akdeniz'de boğularak ölenlerin sayısından 2 kat daha fazla. Öyle ki son 4 yılda çölde 4 bini aşkın insan yaşamını yitirdi. Ölmek üzereyken kurtarılan kişi sayısı ise 20 binin üzerinde… Bu resmi rakamların ötesindeki korkunç gerçekse bilinmiyor. Kazalar, hastalıklar, haydut saldırıları, açlık ve susuzluk gibi nedenlerle yaşamını yitiren bu insanların çoğunun cesedine dahi ulaşılamıyor. Öldükleri yere gömülüyorlar. Patlamış bir araç lastiği, onların uçsuz bucaksız çöldeki mezar taşı oluyor.
Tenere, bir senaryo metni üzerine kurgulanmamış. 90 dakikalık belgesel boyunca sadece hakikatin dili konuşuyor. Büyüleyici olduğu kadar ürkütücü çöl manzaraları bu gerçekliği keskinleştiriyor. Başarılı müzik seçimleri de filmin vurucu hikayesine güç katıyor. Ancak belgeselin gerçekliği bozmamak adına kimi dramatik öğelerden yoksun bırakılması seyirciyi hikayeden kısmen koparıyor. Seyirci, tanıklık ettiği yolculuk süresince bir felaketin yaklaşmakta olduğu beklentisine sokuluyor ama bu beklentiyi karşılayacak bir olay gerçekleşmiyor. Filmin kimi zaman anlatıda tekrara düşmesi ve süresinin gerektiğinden uzun olması gibi kurgusal sıkıntıları da var. Ama Hasan Söylemez’in nice tehlikeyi göze alıp bu yolculuğa tek başına çıktığını, ona eşlik eden bir ekibinin olmadığını ve bu kayıtları belgesel çekme niyetiyle kaydetmediğini de unutmamak gerek.
Hasan Söylemez bu projesi için tek bir destekçisi bile olmadan 600 bin TL'nin üzerinde harcama yaptı. Belgeselin ilk gösterimini İstanbul’da gerçekleştirdi. Şimdi Tenere’yi uluslararası festivallerde jüri karşısına çıkarmak için çalışacak. Ardındansa yine Afrika’nın yolunu tutacak. 54 ülke hedefine ulaşabilmesi için önünde daha çok uzun yıllar var.