Güler Zere mücadelesi beyazperdede
Hasta tutsak Güler Zere'nin dışarı çıkması için verilen 121 günlük mücadeleyi belgesele dönüştüren Aslan, "hapishanede hala hasta tutsaklar olduğuna" dikkat çekiyor.
"Türkiye'de çok basit ve yasalarda var olan bir hakkın kazanılması dahi zorludur. Güler Zere'nin durumunda, yasal bir hakkın kullanılması söz konusuydu ama onun için bile uzun bir mücadeleden geçtik."
Bianet'ten Ayça Söylemez'in haberine göre, Avukat Oya Aslan, hasta tutsak Güler Zere'nin tahliye olabilmesi için verilen 121 günlük mücadeleyi bir belgesele dönüştürdü.
"Bir dönem elimde kamerayla gezdim, adliye çıkışlarında, iki duruşma arasında çekim yaptım, montajla uğraştım" diyen Aslan, zaten sürecin başlangıcından beri belgesel çekme fikrinin kafasında olduğunu, bu mücadeleyi daha geniş kitlelere duyurmak istediğini söylüyor.
Belgeselde, Zere'nin çocukluk fotoğrafları, şiirleri, ona gelen destek mektupları ve serbest kalması için düzenlenen kalabalık eylemlerin yanı sıra onun dışarı çıkabilmesi için emek veren insanların çabası da yer alıyor.
Herkese açık olan gala, bugün saat 20:00'de Beyoğlu Sineması'nda.
Hem Zere için verilen mücadeleyi hem de "Damında Şahan (Özgür Tutsak)" isimli filmini bianet'e anlatan Aslan, bu süreçte toplumsal muhalefetin en geniş kesimine ulaşmayı başardıklarını düşünüyor. Devamını Aslan'ın ağzından dinleyelim:
* Türkiye'de çok basit ve yasalarda var olan bir hakkın kazanılması dahi zorludur. Burada yasal bir hakkın kullanılması söz konusuydu. Ona rağmen Zere'nin avukatları olarak kampanya örgütlememiz, uzun süren bir eylemlilik sürecine girmemiz gerekti.
* Başlarda, örneğin Elbistan'daki savcıya raporu yolladığımızda tahliye kararı çıkacağından emindik. Ancak olay Adli Tıp Kurumu'na uzandığında, işin zorlaşacağını anladık. Nur Birgen'in 3. İhtisas Dairesi Başkanı olduğu Adli Tıp'ta bir haftada bitebilecek rapor süreci 4-5 aya yayıldı.
* Birgen, "Hastanede kalabilir" şeklinde rapor vermişti, aynı kurul aylar sonra "Hastanede de kalamaz, tahliye edilmeli" raporu verdi. Değişen şey sağlık durumu değil, kamuoyunun yükselen tepkisiydi.
* Belgeselde Zere'yi anlatmak istedik, süreci anlatmak istedik ve bir şeyleri başarmak için verilen mücadeleyi yansıtmayı amaçladık. Hep "başka ne yapabiliriz" diye düşündük. Kolektivizmin gücünü gördük bu eylemlerde.
* Onun en iyi haliyle en kötü halinin fotoğrafının yan yana basılması, insanların vicdanını harekete geçirdi. Hapishanedeki gülen yüzünden hemen sonra mahkum koğuşunda, babasının yanındaki o zayıflaşmış, solmuş, hasta halini gördük. Bu kamuoyunu harekete geçirdi.
* Güler Zere sürecinde, toplumsal muhalefetin en geniş kesimine ulaşabildik. Bu vesileyle hasta tutsakların durumunu daha geniş kesimlere duyurma imkânımız oldu. Sesimiz yükselmeye başladığında, diğer hasta tutsakların tedavi süreci, hastaneye yollanması da hızlandı, doktorlar daha çok ilgi göstermeye başladılar.
* Ancak, geçen zaman içerisinde durum yine en başa döndü, hasta tutsaklar yine "görünmez" oldu, hakları ihlal edilmeye devam ediliyor.
* Tecridin kendisinin hastalık ürettiğini başından beri söylüyoruz. Akıl sağlığı yerinde, fiziken de gayet sağlıklı olanların, tecritte geçirdikleri 2-3 yıl içinde hastalandığını gözlemliyoruz. Hasta olanların da durumu hızla kötüleşiyor. Durumları çoğunlukla önemsenmiyor, basit bir prosedürle tahliye edilebilecekken, hapishanede ölüme mahkûm ediliyorlar.
* Son 10 yılda yaklaşık 1800 kişi hapishanede yaşamını yitirdi. Bu, hapishanedeki koşulların bir sonucu. Belgeselde, tecrite ve etkilerine de dikkat çekmeye çalıştık. Hastalık bir ceza değildir, hapishanede sağlıklı yaşam hakkı, vücut bütünlüğü hakkı ihlal edilmemeli.
* Müvekkilim Mehmet Ali Uğurlu, cilt kanseri. Hakkında dava açılması bir yıl sürdü, bir yıl bir ay sonra ilk kez mahkemeye çıkacak. Kanseri hızla ilerliyor olsaydı bugün onu da kaybetmiş olacaktık, hapishanede hastaneye sevk edilme süreci, işlemlerin başlaması, teşhis süreci çok uzun sürüyor.
* Zere de hastalığının başlangıcında ağrı kesiciyle tedavi edilmeye çalışıldı, teşhis geç konuldu, hastaneye geç sevk edildi... Bunu tüm hasta tutsaklar yaşıyor. Balcalı Hastanesi'ndeki doktoru "Dışarı çıksan kimbilir kaç kişiyi öldüreceksin" demişti. Hakkında suç duyurusunda bulunduk.
* Zere için cuma eylemleri yapıyorduk. Şimdi de 1992'de gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu'nun cenazesinin ailesine verilmesi için cuma eylemlerine başladık. Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın, Efeoğlu'nun öldürüldüğünü, gömdükleri açık açık anlatmış olmasına rağmen, bununla ilgili hiçbir adım atılmadı.
* Oysa talebimiz çok basit: Sadece bir mezar istiyoruz. Sorumluların cezalandırılması, hesap sorulması bir yana sadece "Cenazemizi verin" diyoruz. Bunun için bile kampanyalar, yürüyüşler düzenlememiz gerekiyor. Hüsnü Yıldız ancak 63 günlük ölüm orucundan sonra kardeşinin mezarının açılmasını sağlayabilmişti.
* Hala Cumhurbaşkanı'nın affettiği Zere eylemlerine katılanlar, bu nedenle yargılanıyor. Örneğin, Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi Yalçın Çakmak, Zere'nin serbest bırakılması için yapılan basın açıklamasına katıldığı için hakkında "suçu ve suçluyu övmekten" dava açıldı.
* Sırada Hayata Dönüş Operasyonu'nun belgeseli var. Devletin öncesindeki tavrı, basında yazılanlar, toplumsal muhalefette bıraktığı iz... 19 Aralık bir milattı.
"Erken tahliye edilse yaşardı"
1972 Elazığ doğumlu Zere, 1995'te yargılandığı davada müebbet hapis cezası aldı, hapishanedeki 14. yılında damak kanseri hastalığına yakalandı. Şikâyetleri Elbistan Cezaevi'nde başlayan Zere'nin ağzındaki tümörler Kasım 2008'de saptandı.
Başvurular sonucunda, Elbistan savcılığı Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan rapor istedi. Çukurova Adli Tıp Kurumu, 22 Haziran tarihli raporda Zere'nin "ağır özürlü sayıldığı, yaşamının ağır risk altında olduğu, bir başkasının bakım ve gözetimine muhtaç olduğu, radyoterapi de içerecek yoğun ve ağır tedavinin cezaevi koşullarında yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, iyileşinceye kadar cezasının ertelenmesinin uygun olacağını" yazdı.
25 Haziran'da hastanenin mahkum koğuşunun uygun olup olmadığını sorup "yer olmadığı" yanıtını alan savcılık, Zere'yi 14 saatlik yolculukla İstanbul Adli Tıp Kurumu'na muayene için gönderdi. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), bu tutumu nedeniyle savcı için suç duyurusunda bulundu. İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, raporda Zere'nin hastanenin mahkum koğuşunda tedavi olabileceğini yazdı.
Serbest kalması için gereken Adli Tıp Kurumu raporu ise bir yıl sonra, Kasım 2009'da hazırlanabildi. Zere, 6 Kasım 2009'da Cumhurbaşkanı Gül'ün af yetkisini kullanmasıyla serbest kaldı, kanser akciğerlerine sıçramıştı. Altı ay sonra hayatını kaybetti. Doktoru dosyasını incelediğinde "Erken tahliye edilebilseydi yaşardı" dedi.