“Gerçek hayat punk olmana izin vermiyor”
“Türkiye’nin ilk punk filmi” alt başlığıyla beyaz perdede boy gösteren ve soundtrack albümüyle de punk müziğine gönül verenleri sevindiren "Arada" filmine "ilham olan" Orkun Tunç ile bir röportaj gerçekleştirdik…
Benim gibi tevellüdü eski punk rockçılardansanız yahut punk ideolojisini vakti zamanında hatim etmişlerdenseniz; şimdi adını yazacağım grubu ve birazdan okumasına geçeceğiniz röportajın öznesini tebessümle anımsayıp, bir vakitler müzik aleminde ne manaya geldiklerini de anlayabilirsiniz. Punk’ın tarihi 70’ler ama 90’ların başı, Rashit desem. Ve kendilerinin şahsına münhasır albümleri; “İnsan Neslinin Sonu”, “Telaşa Mahal Yok” , “Adam Olmak İstemiyorum” desem… Punk rock mesaisinde, bu coğrafyada "bu da yapılabilirmiş" dediğimiz dönemler…
İstanbul Caz Festivali 25 yaşında
Burak Deniz, Büşra Develi ile olan ilişkisini anlattı
Bir ebeveyn kabusu olarak David Bowie
Popülerse aynı anda punk da olamaz görüşünü yıkan ve günümüze değin müzikseverleri ihya etmesini bilen The Clash, Sex Pistols, Offspring, Green Day’lerin yamacında, Türkiye’de de hatırı sayılır gruplar ses veriyordu. İşte bunlardan bir tanesi de Rashit’ti. Detaylı dökümanteri Sezgin Boynik ve Tolga Güldallı’nın editörlüğünde çıkan, kaynak niteliğindeki “Türkiye'de Punk ve Yeraltı Kaynaklarının Kesintili Tarihi 1978-1999” adlı kitaptan da okuyarak belleğinizi tazeleyebilirsiniz.
Yazıya girizgah olan konuya nereden geldik derseniz de; geçtiğimiz aylarda “Türkiye’nin ilk punk filmi” olarak manşetlerde yerini alan, Mu Tunç’un ‘kendi aile hikayesinden esinlenerek’ yazıp, yönettiği, Burak Deniz ve Büşra Develi’nin başrollerini paylaştığı “Arada” filminden… Biz de yönetmen Tunç’un “filme ilham olanlardan biridir abim” dediği, filmin orijinal müziklerini ve müzik süpervizörlüğünü Armageddon Turk prodüksiyon ekibiyle yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren ve Rashit’in eski davulcusu Orkun Tunç ile film üzerinden punk ve filmin GRGDN etiketiyle çıkan soundtrack albümünü konuştuk.
“Kimsenin seni sınırlamasına izin verme”
“Bir punk şarkısında dendiği gibi; Biz tanımak istemediğiniz insanlarız / Biz gitmek istemediğiniz yerlerden geliyoruz…” Richard David Laing “Tek Akorlu Mucizeler Punk Rock'ın Anlamı ve Gücü” kitabında böyle diyor. Punk’ın hayatınıza düşen karşılığı nedir?
Punk ile ilişkim her zaman ideolojik olarak; “Ne istersen onu yapmalısın ve kimsenin seni sınırlamasına izin verme!” şeklindeydi. Evet, müzikal olarak bir dışavurum olması önemliydi ama punk’ın içindeki birçok şey de benimle bağdaşmıyordu. Ama düşünsel anlamda daha sert boyuttaydım. Punk sonrası hardcore müziğini keşfettim. Ve punk’ın içindeki eksikleri, daha net bir şekilde hardcore’da buldum.
“Punk ideolojisi: Punk kültürü ile ilişkili olarak ortaya çıkan siyasi görüşler bütünüdür. Temel amacı olabildiğince fazla özgürlük tanımak olan düşünce sistemi, bireycilik, otorite karşıtlığı, şart olmamakla beraber politik anarşi, özgür düşünce ve ahlakı içerir. Punk'ın dünyaya karamsar bir bakışı vardır, çünkü modern uygarlık insanlık üzerinde bilinçli bir baskı kurmaktadır” “Anarşizm ve Punk Kültürü” adlı yazısında böyle ses veren Bakunin’e istinaden, sizde Türkiye ve dünya punk’ının Z Raporu ne çıkar?
Türkiye raporu: Punk hâlâ birçok yeraltı müzisyenden ibaret. Ve bence en çok hortlaması gereken zamanda hortlamıyor, çünkü kapitalizm her şeyin üstünde. Gerçek hayat punk olmana kesinlikle izin vermiyor. Sosyal ağların yorumlarında olunan punk tavırları kastetmiyorum. Bizim dönemde bireysel olarak kendini ifade eden birçok grup vardı ve ciddi bir yeraltı metal kitlesi. Günümüzde kendine has müzikler üreten bu tarz gruplar çıkmıyor. Bundan sonra da çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü bu isimler, hiçbir beklenti olmadan müzik ürettiler, sadece kendilerini ifade etmek için! Dünya raporu: Eski grupların çaldıklarını görmek, beni hem mutlu ediyor hem de üzüyor.
Çünkü herkes kendinin cover grubu gibi. Orijinal müzik üretmiş ve imza sound’lara sahip gruplar bile toplama elemanlarla sahne alıyor. Bu kültür revize olamıyor. Ve 70’lerde, 80’lerde olanın aynısı, nerdeyse 40 yıldır aynı mantıkta ilerliyor. Günümüzde punk’ı başka yerlerde aramak lazım. “Ulusal Tüfek Derneği”ne karşı sesini haykıran 18 yaşındaki Emma Gonzalez gibi. Bence, müzikten çok daha ilerde kendisi.
“Arada film müzikleriyle de tam not aldı”
Peki, “Türkiye’nin ilk punk filmi”ne gelirsek; yönetmeni kardeşiniz Mu Tunç, sizin filmin ilhamı olduğunuzu söylüyor…
Mu’nun ilk uzun metrajlı filmi “Arada”... 90’larda Mu çok küçüktü, ama hep yanımda, konserlerdeydi. Bazı konserleri elinde ucuz bir kamera ile kaydederdi. Zamanla birçok şeye şahit oldu... Filmin senaryosunda, yıllara yayılmış anların 88 dakikalık özeti yer alıyor. Mu ile Burak Deniz’in oynadığı Ozan karakterini oluştururken ve diyalogları yazarken çok konuştuk ama ben senaryoyu mail’de görene kadar ne kadarının benim yaşadıklarımdan esinlendiğini bilmiyordum. Benim için de sürpriz oldu ve müzikleri yaparken, oldukça duygusal anlar yaşadık.
Filmin müzik seçimleri için nasıl bir çalışma yürütüldü, önceliğiniz neydi?
Tam olarak nasıl müzikler yapmak istediğimi biliyordum. Etkilendiğim gençlik filmlerinin -ağırlıklı olarak 80’lerdeki John Hughes- yanı sıra elektronik ambient sound’larda Tangerine Dream, Trevor Jones (80ler - 90lar dönemi), Graeme Revell vb. film kompozitörlerinin eserlerini beğeniyordum. Mu genelde bu konularda benimle hemfikirdir, çoğu zaman stüdyoda tartışmalar olsa da, görüntüdeki duyguyu yakaladığımızda ikimiz de çok etkileniriz.
Şuna net bir şekilde emindim: 90’larda geçen bir filme, günümüzden hiçbir müzikal alıntı, benzerlik olmamalıydı… Gülden Karaböcek’in “Şaka Yaptım” şarkısına yaptığımız düzenleme ilk hareketti. Mizan grubundan “Geçti Dost Kervanı” cover’ı benim çok sevdiğim bir yorumdu. Grubun solisti Can Işık bize sağ olsun çok yardımcı oldu ve şarkının vokallerinin üzerine yepyeni bir harmanlama yapmamıza izin verdi.
Filmin hikayesi itibariyle eski bir Türk Sanat Müziği şarkıcısı olan babamız Altan Tunç’un ilk defa seslendirdiği “Unutma O Sabahı” yepyeni düzenlemesiyle Sarah Nile Cameron seslendirdi. Punk filmi çekip, punk şarkılar koymamak olamazdı; Turmoil grubundan Kerim Gönençer ile yaptığımız punk şarkıları ve Rashit’in kenarda köşede kalan demo kaydı “Ya Sev Ya Terket”i kullanmak istedik. Burak Deniz ve Ceren Moray kariyerlerinde ilk defa stüdyoya girip, şarkı söylediler. İnanılmazdı... Kısaca; “Arada” film müzikleriyle de izleyicisinden tam not aldı.
“Yılın en garip albümlerinden biri”
Bu soundtrack’ı “neden” dinlesinler?
Tek söyleyebileceğim, bir araya gelmesi imkansız olan sound’ları, farklı sanatçıları, müzisyenleri, müzikleri toplamaya ve icra etmeye çalıştık. Türk film endüstrisinde soundtrack konusunda ciddi bir açık var ve bunu tüm yapımcılar biliyor. Ne yazık ki yapılan müzikler de basmakalıp oluyor. Mu, filminde yenilikçi, ben de müzikleriyle uzun süre konuşulan bir iş olsun istiyorduk. Bu ikisini birleştirmek ana hedefimizdi. İzleyicilerin koleksiyonlarında bulundurmak isteyecekleri bir albüm yaratmaya çalıştık.
Armageddon Turk ve tabii ki Rashit kısmında neler oluyor? Var mıdır punk’la nefes alan üretmek isteyen gençlere ilaçlık nevalelikler?
Armageddon Turk birçok farklı alandan ilerliyor. Erdem Helvacıoğlu’nun da katkılarıyla şu anda ilk albümü bitirmek üzereyiz. Dinleyiciler için ‘bu yılın en garip albümlerinden biri’ olacağını sanıyorum. Öte yandan official remix’ler yapmaya devam ediyoruz. İki ay önce (İngiliz müzik grubu) Gorillaz ile çalıştık. Gorillaz’ın “Strobelite” single’lına remix yaptık. Yakında Vega ve Teoman’ın son albümlerinden şarkılara remix’lerimiz olacak. İki yıldır üzerinde çalıştığımız, Şah Plak dönemi 45’liklerini yeniden remix’lediğimiz Gülden Karaböcek “1971-73 Orijinal Kayıtlar ve Remixler“ albümü çıkacak.
Rashit tarafında ise; en son ilk albümün kadrosuyla harika bir konser verdi Salon’da. Ben de ordaydım izleyicilerin arasında ve grubumu 18 yıl sonra ilk defa ‘dışardan’ izledim. Güzeldi. Rashit’in son dönemde göründüğü “İstanbul Punk” adlı bir belgesel var. O dönemden birçoğumuz Türkiye’de yaşadığımız punk’ın ilk ve zorlu dönemlerini anlatıyoruz.
Bulunduğumuz coğrafya punk ve metal’in pek de yaygın olmadığı bir yer; 70’lerde İngiltere’deki yükselen punk sesine bu coğrafyanın müzik dinleyenleri ve üreticileri yeterli el veremedi mi, yoksa bizim başka dertlerimiz mi vardı? Bazılarının dillendirdiği üzere punk öldü mü?
Ülkemizde punk hiçbir zaman ana akım müziği olmadı. 90’larda Nirvana, Green Day vakaları ve MTV punk jenerasyonu dışında. Plak şirketleri Türkiye’de bizleri zaten anlayamazdı. Ada Müzik bizim için can simidiydi. Bülent Forta politik kimliğiyle yapmak istediğimizi anlayan tek yapımcı oldu. Naim Dilmener de umutsuzluğa kapıldığımızda can dostumuz, abimizdi. Hâlâ da öyle. “Punk öldü mü?” Ben, punk’ı Kanye West’te görüyorum, Kendrick Lamar’da, MIA’da, Pussy Riot’ta, Tolga Karaçelik’in “Gişe Memuru” filminde, Yüzyüzeyken Konuşuruz’un sözlerinde, Teoman’ın yıllar sonra “lo-fi” prodüksiyonlu bir albüm kaydetmesinde ve hiçbir şeyi umursamaz otobiyografik “Fasa Fiso” kitabında vs. Bence kırıntılar da olsa hâlâ yaşıyor ama müzik formunda eskisi kadar etkin değil. Medya için punk sadece bir imaj. Bir markadan bilmem kaç liraya aldığın bir t-shirt gibi.
“Gelecekte müzikte laptop’larla gerçekleşecek”
“Punk müzikal özgürlüktür. İstediğini söylemek, istediğini yapmak ve istediğini çalmaktır. Nirvana kelimesi de dış dünyanın acısından kurtulmak anlamına geliyor. Benim punk anlayışımın tam karşılığı da bu." Kurt Cobain’in cümleleri. Günümüzde özgürlüklerin gittikçe içine çekildiğini görüyoruz, bu sistemde ne ne kadar mümkündür yahut değildir midir?
Şu anda dünyada punk; “Sen de müzik yapabilirsin” tavrı hiphop’da fazlasıyla var. Üretim aşaması, sözler, tavır çok punk hiphop’da ve gün geçtikçe radikalleşiyor. “Black Lives Matter” sonrası ciddi bir algı var. Gitar müziği üzülerek söylüyorum ki kendini yenileyemedi. Bugün oturup, U2’nun “Achtung Baby”, INXS’in “X” albümlerini dinlediğimde, çok daha yenilikçi bakış açıları görüyorum. Rock, 2018 ve sonrasında ana akım müzik olamayacak. En azından yeni bir yükseliş yakalayana kadar. Bu da teknoloji ile doğru orantılı, bir laptop alıp, onunla müzik yapmak, gitar, davul başında vakit geçirmekten daha "cool" bir şeye dönüştü. Enstrüman çalanlar bunu çok iyi biliyorlar. Biraz da müzisyen egosu bu durumu yarattı. Müzikte özgürlük, gelecekte ne yazık ki, daha mobil, kolay kullanılabilen, yüksek CPU’lu ve RAM’li laptop’larla gerçekleşecek.
Son soru da Jimi Hendrix’ten gelsin: “Müzik yalan söylemez anlıyor musun? Yanlış yorumlanabileceğini kabul ederim, fakat yalan söylemez” diyor. Günümüzdeki üretimleri ve dinleyicileri nasıl görüyorsunuz?
Bence de müzik yalan söylemez ve samimiyet bazen müzikten daha önemlidir. New Order solisti “Bernard Sumner” çok iyi vokalist midir? Hayır, ama o kadar önemli şarkılara imza atmıştır ki, onun canlı da yaptığı tüm hataları unutursunuz. Sözleri derindir, melodileri tektir. Türkiye’de bugünün şarkı sözleri, gerçeği görmemizi engellemekten başka bir şey yapmıyor. Ve gençlerin hiçbir şeyin farkına varmamaları için, içeriği dolu müzikler kabul görmüyor. Shazam TR’ye bakın, muhteşem bir liste görürsünüz radyoların aksine. Türkiye gençliğine empoze edilen sözlere bakınca, Türk popunda “Neden sanat yok?”un cevabını da alıyoruz. Müzik anlayışıyla, sözleriyle ve geleceğe bakışıyla yepyeni bir sektöre ihtiyacımız var.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Müzik çok farklı bir evreye giriyor. 2018 ve sonrasında, üretiminden tüketimine bambaşka bir dönem. Artık büyük stüdyolara çok fazla ihtiyaç olmayan, yatak odalarında kaydedilen, sanatçıların, müzisyenlerin daha “kendin pişir, kendin ye” işler çıkardığı bir müzik sektörü. Belki de plak şirketlerinin ikinci planda kaldığı. Türkiye bunun neresinde? Bence, eski sanatçıların çoğundan ümit kesildi ve yeni isimlerin yükselişi hiçbir radyo veya TV kanalı tarafından engellenemez. Müzik artık su gibi akışkan ve her yerde. Yapmamız gereken tek şey öğrenmeye açık olup, samimiyetten uzak olmamak! Müzikte gerçek hikayeler anlatan, 3 dakikalık ses dosyalarında bize yeni dünyalar sunan kişiliklere ihtiyacımız var. Müzik yapanın da, dinleyenin de, kendisini sınırlamadığı bir “Yeni, Modern Türk Müziği” diliyorum.