Filmekimi'nde kaçırmamanız gereken 20 film

İstanbullu sinefiller festival sezonunu Filmekimi ile açmaya hazırlanıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından bu yıl 17'ncisi düzenlenecek etkinlik 5-15 Ekim'de 5 salonda gerçekleştirilecek. Sinema tutkunları dünyanın en prestijli festivallerini gezen ödüllü filmleri ilk kez izleyebilecek. İşte o filmlerden öne çıkanlar...The Lobster, Köpekdişi, Kutsal Geyiğin Ölümü gibi her filmi büyük ses getiren Yorgos Lanthimos bu kez bir dönem filmi ile karşımızda! Film, İngiltere Kraliçesi Anne'in gözdesi olmak için birbirleriyle rekabete giren iki soylu kuzenin entrikalarını anlatırken günümüzün en parlak üç kadın oyuncusunu; Olivia Colman, Emma Stone, Rachel Weisz'i bir araya getiriyor. Venedik Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandı. Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki'nin son filmi, 12 yaşındaki Zain'in kısacık hayat hikayesini anlatıyor. Ailesinden sadece sevgi gördüğünü, bunun dışında hep ihmal edildiğini söyleyen, nüfusa kayıtlı bile olmayan Zain, Beyrut'un en fakir mahallelerinde bazen tek başına, bazen mülteci bir kadının sıcak kucağında hayat mücadelesini sürdürüyor ve sonunda anne-babasını mahkemeye veriyor. Lübnan'ın Oscar adayı olarak açıklanan Kefernahum Cannes'da Jüri Ödülü'ne layık görüldü. 15 yaşındaki bir trans bireyin balerin olmak için verdiği mücadeleyi konu edinen film, Cannes'da En İyi İlk Film ve Altın Kamera ödüllerini kazanmasının yanı sıra, Lara karakterine hayat veren Victor Polster'e En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirdi. Yönetmen Lukas Dhont, böyle bir cesaret öyküsü, benim ilk filmimim konusu olmalı diyerek 2009'da Belçika'da bir gazetede okuduğu haberden yola çıkmış. Joaquin Phoenix'in benzersiz performansıyla bolca övülen ve şimdiden 2019 Oscar'ları için adı anılan film, karikatürist John Callahan'ın gerçek hayat hikayesinden esinleniyor. Trafik kazası sonucu belden aşağısı felçli kalan 21 yaşındaki Callahan, gönülsüzce razı olduğu zorlu rehabilitasyon sürecinde çizim yeteneğini keşfediyor; dünyaca ünlü bir karikatürist olma yolunda bir yandan da alkol bağımlılığını yenmeye çalışıyor. Günümüz dünyasını mistik öğelerle ele alan bir dostluk hikayesini anlatan film, bir aziz kadar masum genç çiftçi Lazzaro'yu takip ediyor. Cenneti andıran bir köyde yaşayan iyilik timsali Lazzaro, en yakın arkadaşı asilzade Tancredi'yi aramak için hem mekanı hem de zamanı aşmayı göze alıyor. Cannes'da En İyi Senaryo ödülünü alan film, Mucizeler'in yönetmeni Alice Rohrwacher imzalı... Ünlü fotoğraf sanatçısı Richard Billingham, yönettiği bu ilk filminde, daha önce fotoğrafladığı kendi ailesini ve çocukluk günlerini bu kez sinema için mercek altına alıyor. Anne ve babasının Birmingham'da bir toplu konutta geçen takıntı dolu, tuhaf, sefalet içindeki aile hayatını gözler önüne seriyor. Film, Thatcher döneminin en gri zamanlarından günlük hayat manzaraları sunuyor. Oscar ödüllü yönetmen ve senarist Alfonso Cuaron'un Venedik'te Altın Aslan'a uzandığı Roma, Mexico City'nin orta sınıf mahallesindeki bir evde hizmetçi olarak çalışan genç Cleo'yu konu alıyor. Cuarón, kendi çocukluğunu anımsayarak 1970'lerin çalkantılı siyasi ortamındaki sosyal hiyerarşi ve aile içi çatışmaların canlı ve duygusal bir portresini çiziyor. Roma, Cuarón'un 2013'te büyük ses getiren Gravity'den bu yana çektiği ilk film. 25 Aralık 1985'te hırsızlar Meksika Antropoloji Müzesi'ne girdiler ve ülkenin en değerli hazinelerini alıp götürdüler. Bu olay, tarihin en büyük müze soygunlarından biriydi. Yıllar sonra, müzeyi talan edenlerin 30'lu yaşlarında iki veterinerlik fakültesi öğrencisi oldukları anlaşıldı. Museo, Meksika'nın bu en kötü şöhretli soygununu içeriden bir bakış açısıyla anlatıyor. Başrollerden birini Gael Garcia Bernal'in üstlendiği filmin senaryosu Berlin Film Festivali'nde ödüllendirildi. Ida ile başta Oscar olmak üzere ödüle doymayan yönetmen Pawel Pawlikowski'ye Cannes'da En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran film, Soğuk Savaş döneminde geçiyor. Stalinist Polonya'dan Berlin'e, Yugoslavya'dan bohem Paris'in gece kulüplerine uzanıyor. Melankolik havası, sade, siyah-beyaz görüntüleriyle birbirinden vazgeçemeyen iki müzisyen aşığın tutkusunu perdeye aktaran filmin en güçlü yönlerinden biri de müzikleri. İran sinemasının ünlü yönetmeni Jafar Panahi'nin Cannes'da En İyi Senaryo ödülünü alan son filmi sosyal medyanın İran'daki popülerliğinden yola çıkıyor. Sanatçı, kendini ve ailesini bir sosyal medya olayının tam merkezine yerleştiriyor ve hem sanat dünyasını hem İran toplumunun huzursuzluğunu keskin gözlemciliğiyle mercek altına yatırıyor. Kült yazar Haruki Murakami'nin öyküsünden sinemaya uyarlanan Şüphe, vasıfsız bir genç, aşık olduğu güzel kız ile zengin ve küstah bir adam arasındaki aşk üçgeni ekseninde bir öfke ve saplantı hikayesi anlatıyor. Gizemli öyküsü ve gitgide artan gerilimiyle dikkat çeken film, Cannes'da tüm eleştirmenlerin beğenisini kazanarak FIPRESCI Ödülünü aldı. İzlanda'nın el değmemiş dağlık bölgelerinde geçen filmin kahramanı, yöresindeki alüminyum tesislerine tek başına savaş açan, ancak evlat edinme başvurusu kabul edilince dünyası sarsılan, Dağların Kadını, çevreci aktivist Halla. Kuzeye özgü mizahı küresel dertler ve adalet duygusuyla birleştiren filme olağanüstü manzaralar eşlik ediyor. Leningrad, 1980'ler... Film, içten bir ilk aşk hikayesi anlatırken o yıllarda Sovyetler Birliği'nde rock kültürünün doğuşunu da gözlemliyor. Lou Reed, Led Zeppelin ve David Bowie'nin kaçak plakları elden ele geziyor. Mike ve güzel eşi Natasha, genç müzisyen Viktor ile tanışınca, şüpheyle dolu bir devrin en umutsuz günlerinde müzikle yoğrulmuş bir aşk üçgeni doğuyor. Yalnızca mutsuz olduğunda mutlu olabilen, kendine acısınlar diye her şeyi yapmaya hazır bir adamı izleyen Zavallı, olağanüstü performansıyla öne çıkan ve rahatsız ettiği kadar güldüren bir dram. Filmin paralel evreni, gerçeğine yakın olsa da daha karanlık, daha tuhaf ve daha eğlenceli. Babis Makridis'in bu ilk filminin senaryosuna, Lanthimos sinemasının ortak senaryo yazarı Efthimis Filippou katkıda bulundu. Maggie Gyllenhaal'ın hem başrolünü hem yapımcılığını üstlendiği film, anaokulu öğretmeni olan bezgin ve mutsuz bir kadının 5 yaşındaki şair ruhlu öğrencisine karşı duyduğu saplantılı ilgiye odaklanıyor. Şiir ve çocukları konu edinirken psikolojik gerilimi sürekli artan Anaokulu Öğretmeni, bağımsız sinema festivali Sundance'de drama dalında Sara Colangelo'ya yönetmenlik ödülünü kazandırdı. 1997 yılından bu yana Cannes'da Altın Palmiye kazanan ilk Japon filmi olan Arakçılar, ülke sinemasının efsane yönetmeni Ozu'yu anımsatan Hirokazu Kore-eda imzalı dokunaklı bir aile dramı. Geçimlerini hırsızlık yaparak sağlayan bir aile bir gün sokakta terk edilmiş küçük bir kızı evlat edinir ancak bu iyilik cezasız kalmaz. Anne ve babalarının aşk-nefret ilişkisinde arada kalan üç küçük erkek kardeşi merkezine alan film, ilk gösterimini yaptığı Sundance Film Festivali'nde Yenilikçilik Ödülünü kazandı. Belgeselci gözü, amatör çocuk oyuncuları, duygusal atmosferi ve animasyon sekanslarıyla da festivalin dikkat çeken yapımları arasında. Gomorrah ile mafya ve şiddet sarmalını ele alan Matteo Garrone'nin Cannes'da Altın Palmiye için yarışan son filmi, bu kez küçük bir kıyı kasabasında kötülüğün ve şiddetin toplumdaki izlerini arıyor. Sessiz sinema döneminin efsanelerine de gönderme yapan film, oyunculuk eğitimi almamış başrol oyuncusu Marcello Fonte'ye Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırdı. Dogman, İtalya'nın da Oscar adayı ilan edildi. Bir Ayrılık ve Satıcı'yla iki kez Oscar kazanan İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin yeni filmi Madrid'de geçiyor ve diyaloglarının tamamı İspanyolca. Üstelik Penélope Cruz, Javier Bardem, Ricardo Darin bir arada... Çocukları ve eşiyle birlikte Buenos Aires'te yaşayan Laura'nın hayatı, bir aile kutlaması için doğduğu İspanya'ya dönüşü sonrası tepetaklak olur. Farhadi'nin ustalığını konuşturduğu ahlaki seçimler ve aile temaları yine başrolde. Gerçek bir olaydan beyazperdeye uyarlanan film, ormanlık alanda yaşamlarını sürdüren, başkaları tarafından bulunma ihtimaline karşı sürekli yer değiştiren bir baba-kızın hikayesini anlatıyor. Ormanda hayatta kalma oyunları oynayan bu ikili, bir şekilde yakalanınca büyük şehrin ezici çarklarına uyum sağlayabilecek mi? Jennifer Lawrence'ı sinemaya kazandıran Winter's Bone'dan sekiz yıl sonra çektiği ilk filmde yönetmen Debra Granik, yeni gerçekçi yaklaşımından yine ödün vermiyor.