Cezmi Baskın: ''O adam olabilmek için 25 gün yıkanmadım''
Sabure ve Murtaza'nın öyküsü seyirciyi Malatya'nın dağ köylerinden birinde derin bir yolculuğa çıkarıyor. 2 saate yakın süren filmden çıktıktan sonra gerçek dünyaya adapte olmakta biraz zorlanıyorum. Sanki hala Malatya Hekimhan'da gibi hissediyorum kendimi. Yanımdaki arkadaşıma, ''Bu hikayenin içinde gibiydim, mideme ağrılar girdi'' diyorum. Öyle kolay bir film değil Murtaza. Derinliği olan, düşündüren, sorgulatan bir film. Murtaza karakterine hayat veren tiyatro ve de sinema ustalarından Cezmi Baskın ile Murtaza filmini konuştuk...
Öncelikle bu projeye nasıl karar verdiniz?
Filmimizin yönetmeni Özgür Sevimli uzun süre Nuri Bilge Ceylan'ın asistanlığını yaptı. Özgür, ustasından çok şey öğrenmiş ama kendi kişiliğini de filmlere yansıtabilen yetenkli ve entelektüel bir genç. Senaryoyu okur okumaz onunla birlikte bu yola çıkmaya karar verdim.
Filmde yönetmenin dedesinin hikayesi anlatılıyor değil mi?
Evet, dedesinin hikayesi. Malatya Hekimhan'da çok cana yakın ve açık görüşlü insanların yaşadığı bir köyde çekimlerimizi yaptık. Yönetmenimiz filmin ön hazırlığı sırasında benden bir takım ricalarda bulundu. ''Abi doğanın içindeyiz, burada şehirli gibi yaşamayalım'' dedi. Bende aynı fikirdeydim. İnsanın yaşam tarzı rolünü çok etkiler. Bu rol için tırnaklarımı kestirmedi mesela. Kulağımın tüylerini aldırmadı. "Hijyen ve temizlik işlerini bırak" dedi. Kendimi doğal yaşamın içine bıraktım. Köyden şehire indiğim saatlerde bile kostümlerimle gezmeye başladım.
O kıyafetlerle şehirde gezdiğinizde tanıyan olmadı mı sizi?
Sürekli baktılar, birisine benziyor bu diye aralarında konuştular ama ben o kadar onlardan biri olmuştum ki bu durum sadece onların şüphe duymasıyla sınırlı kaldı.
Peki 25 gün boyunca yıkanmadığınız da doğru mu?
25 gün yıkanmadım evet, koktum. Saçların kaşınıyor, belki rahatsız oluyorsun ama bir süre sonra o adam olmaya başlıyorsun.
Her şeyi bırakıp İstanbul'dan kaçan ünlüler
Ünlü isimlerin ilk Instagram paylaşımları
Filmde sizinle birlikte alkışı hakeden bir usta daha vardı. Sevgili Meral Çetinkaya ile ilgili neler söylersiniz?
Meral benim tiyaro okulundan çok eski arkadaşım. Fazlasıyla derinliği olan, dibe doğru rollerine bakabilen, çok titiz bir arkadaşımız. Onunla da uzun uzun film ve rollerimiz üzerine konuştuk. Ve sonuçtan ikimizde oldukça memnun kaldık. Bu arada yönetmen sette o kadar titiz çalıştı ki, set boyunca monitöre dahi yaklaşamadık. Özgür bizden görüntüleri hep sakladı. Ve sahneleri çok tekrarlı çektik.
Özgür bana yönetmenlik değil yoldaşlık yaptı
Ama fazla tekrar oyuncuyu aşağı çeken bir durum değil mi?
Bazen öyle evet, ama bazı durumlarda fazla tekrarda oyunculuğa dair yeni şeyler keşfedebiliyorsunuz. Aklına gelmeyen, hissedemediğin duyguları tekrar farkedip oynama olanağı sağlayan da bir durum bu. Çok prova yapmış olduk ve yönetmene fazla malzeme verdik. O da bu sayede istediği duyguyu, bakışı yakalamış oldu. Sinema tiyatro gibi değil ki, bir dahaki oyunda farklı oynarım diyemiyorsunuz. Onun için ben fazla tekrardan yorulmadım, aksine alternatifler çoğaldı ve bende kendi içimde yeni yolculuklara çıktım. Yönetmenimle çok güzel bir ilişki içinde çalıştık. Özgür bana yönetmenlik değil yoldaşlık yaptı...
Peki Murtaza karakteri sizi ve oyunculuğunuzu nasıl besledi?
Murtaza şizoid biri. Daha önce çekilmiş bir belgeseli var. Belgesel onu anlamam için bana yardımcı oldu. Şizoid insanlar etrafa kapalı, fanus içinde yaşayan, başkalarını kendi hayatlarına sokmayan ve mümkün olduğunca kendiside başkalarının hayatlarına girmeyen insanlar. Aslında çok çekilen sahneler biraz da bu durumdan ötürüydü. Sonuçta karşınızda kendi dünyasında kapalı yaşayan bir adam var.
''Murtaza'' benim en prestijli rolüm
Ayla'nın gerçek kahramanları konuştu
Biz sizin rekli görüntülerinize çok alışığız özellikle de komedi oyunculuğunuza. Evet drama dayalı işlerde de sizi izledik ama ''Murtaza'' için beklediğiniz roldü diyebilir miyiz?
Evet, Murtaza benim en prestijli rolüm. Benim için yine çok önemli olan rollerden biri de Beynelminel'deki Abuzer rolü. Aslında komedi ya da dram oyunculuğu ayrımı yapmayı sevmiyorum. Aktörlük komple bir şeydir. Hayatın kendi içinde olan şeyleri oynamak, hissetmek ve yaşamaktır. Bakın hayata, hep komik ya da hep hüzünlü bir dünyada mı yaşıyoruz? Mesela bir cenaze törenine gidersiniz önce herkes hüzünlüdür, sonra dedikodular başlar... Cenazeye gelenler başlar rahmetli de ne kadar cimriydi, ne kadar şöyleydi böyleydi diye konuşmaya. Sonra başlarsnız gülmeye. Hayat işte hep böyle iniş çıkışlarla dolu. Evet ben komedi işlerinde fazlasıyla yer alıyorum ama hayat sadece komediden ibaret değil.
Peki ilk göz ağrınız tiyatro ile aranız nasıl?
Tiyatro benim yaşam biçimim, sinema prestij, dizilerde para. Bunu her röportajımda söylerim. Birini seç desen tabii ki önceliğim tiyatro ama sinemanın da başka bir tadı var. Sinemada çalışırken tiyatrodaki gibi zevk almıyorsun, seyirciyle nefes nefese haliniz olmuyor tabii ki ama sinemada da seyredince büyük keyif alıyorsunuz. Mesela ben kendimi hayatım boyunca enseden hiç görmedim. Hiç arkadan ya da tam profilden görmedim. Sinemanın böyle mucizeleri var. Bazen kendimi gördüğümde yadırgadığım ve ''aa bana benzeyen tuhaf bir adam'' dediğim zamanlar oluyor.
Artık İzmir'de yaşıyorsunuz. Sizi İstanbul'dan İzmir'e çeken şey ne oldu peki?
''İstanbul sıkıntısı'' ve kaçma isteği. Bu aralar bütün insanlarda bu kaçma duygusu var. Urla'da daha rahat ve konforlu bir yaşamım var. Eşimle birlikte İzmir'de huzuru bulduk diyebilirim.