hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Bulantı" haiku gibi: Saf, yumuşak ve karmaşık

    Bulantı haiku gibi: Saf, yumuşak ve karmaşık
    expand
    KAYNAKGökçe Pekhamarat / Cnnturk.com

    Yönetmen Zeki Demirkubuz, 3 yıllık bir aranın ardından yeni filmi "Bulantı" ile sinemaseverlerin karşısına çıktı. Filmin başrolünde Şebnem Hassanisoughi, Öykü Karayel, Çağlar Çorumlu gibi isimlerin yanı sıra Demirkubuz da var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Gökçe Pekhamarat, "Bulantı" filmini izleyip, Cnnturk.com için değerlendirdi.

    "Bırak kibri, ufak bir gösteriş için hayatını mahveden insanlar tanıdım." Zeki Demirkubuz’un 2003 yılında çektiği "Bekleme Odası"ndaki Ahmet karakterinin bu sözlerinde, Ekim başında vizyona giren "Bulantı" filmindeki Ahmet’in ipuçlarını görmek mümkün. Demirkubuz’un son filmi "Bulantı", daha önce çektiği "Bekleme Odası" ve "Yazgı" filmlerinden izler taşıyor.

    "Bekleme Odası"ndaki yönetmen Ahmet’in kibri ve "Yazgı"daki Musa’nın umursamazlığı "Bulantı"da Ahmet karakterinde toplanmış.

    Kibrin karanlığında boğulmak!

    Demirkubuz, "Bulantı"da bir insanın kibri yüzünden karanlıklar içinde kalışını anlatıyor.

    Filmlerinde, hayatın gerçekliğini sinemasal gerçekliğe uyarlayan Demirkubuz, son filminde de bunu yakalamayı başarmış. Işıkları ve kapıları, röportajlarında söylediği gibi "seyircinin algısını diri tutabilmek" için nesne gibi değil bir karakter gibi çıkartıyor karşımıza.

    Işıkların nefes alır gibi yanıp sönmesi, kapıların yaşlı bir insanın hareketi gibi yavaşça açılması ve bu planların uzunluğu, filmde her an bir şey olacakmış havası yaratıyor. Seyirciyi filmi pür dikkat izlemeye mahkum ediyor.

    Bulantı haiku gibi: Saf, yumuşak ve karmaşık

    Farketmez…

    Filmin ana karakteri Ahmet, tavırlarıyla Albert Camus’un “Yabancı” romanındaki hiçbir şeyi umursamayan, sevgilisinin evlenme isteğine bile “Farketmez” yanıtını veren Meursault’ı andırıyor.

    Sevgilisiyle birlikteyken eşi ve çocuğunun ölüm haberini alan Ahmet, karalar falan bağlamıyor. Meursault gibi “Farketmez buna da alışırım, insan her şeye alışır” havasında, hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Hem de öyle dolu dizgin devam ediyor ki eve her gün gelen gündelikçi, sevgilisi Aslı’yı kısa bir süre sonra evin hanımı gibi görmeye başlıyor.

    Eşi ve çocuğunu kaybeden Ahmet, “Her insan yakını öldüğü zaman biraz rahatlar, sorumluluktan kurtulduğu için içten içe sevinir” diyen Meursault’ın tezini kendisi için kanuna dönüştürüyor.

    Yaşatılanlar, yaşanacaktır

    Güçlü, kibirli, çevresindeki olayların hiçbirinden etkilenmeyen Ahmet, sevgilisinin Amerika’ya gitmesinden de etkilenmiyor ama asansörle evine çıkarken sevgilisinden “Ben biriyle tanıştım. Bir daha Türkiye’ye dönmeyeceğim” mesajı geldiğinde asansör duruyor, ekran kararıyor. Asansör tekrar hareket ettiğinde ise Ahmet’in hayatı tam tersi yönde değişiyor.

    Bu kısacık mesaj, kibirli, ulaşılması zor ve kimsenin ondan kopamayacağını düşünen Ahmet’i sarsmaya yetiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bulantı haiku gibi: Saf, yumuşak ve karmaşık

    Aranan değil arayan…

    Ahmet, lüks bir restoranda şarap içerken eski bir öğrencisiyle (Özge) karşılaşır. Özge’nin telefonunu alır ve bir süre sonra arar.

    O güne kadar ne karısını ne de sevgilisini arayan, onlar aradığında da telefona çıkmayan Ahmet artık “aranılan” değil “arayan” olmuştur. Özge’nin evine gittiklerinde bir süre sonra genç kadının sevgilisi gelir ve Ahmet saklanmak için karanlık bir odaya girer.

    Varoş bir semtin sıradan bir evinde, karanlık bir odada sıkışıp kalır. Taşrada yaşayan ailesiyle olan bağlarını, kendisini onlardan üstün gördüğü için yıllar önce koparan Ahmet, şimdi o kaçtığı yere dönmüş, tüm hücrelerine felç inmiş gibi o mekana çakılı kalmıştır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bulantı haiku gibi: Saf, yumuşak ve karmaşık

    Kibrin gözyaşları

    Filmin kilit sahnesi ise evde elektrik kesildiğinde mum arayan Ahmet’in karanlıkta her yeri yıkıp dökmesiyle başlar. Hayatının elektriği kesilmiş, yaşamı dağılmaya başlamış gibidir. Tam o sırada elinde mumla gündelikçi kadın gelir ve bir anda karanlığı aydınlatır. Ahmet, bir süre sonra o mumla gündelikçi kadının yaşadığı eve iner ve ayağına kapanarak ağlamaya başlar. Tüm günahını kadının ayaklarına damlatır.

    Demirkubuz’un diğer filmlerinde de kullandığı bu sahne, karakteri için dönüm noktasıdır. Bundan sonra Ahmet ne yapmıştır? Hayatına nasıl bir yön çizmiştir? Demirkubuz bunu seyirciye bırakır.

    Ünlü Rus yönetmen Tarkovsky’nin dediği gibi, “Sinema insanı anlatmaktır. Duygularını, iç devinimlerini, selüloit bir şerite aktarmaktır.”

    Demirkubuz da, "Bulantı"da insanın kibrini, gücünü, güçsüzlüğünü, acziyetini, yani insanı anlatıyor.

    Ben "Bulantı"yı geleneksel Japon şiir türü Haiku’ya benzettim.

    Saf, yumuşak ve karmaşık bir gözlem.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow