"Benim bir derdim var. Gelin, birlikte kafa yoralım"
"Sarmaşık" filmiyle SİYAD'dan aldığı "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülüyle gündeme gelen Özgür Emre Yıldırım, CNNTurk.com'a oyunculuk serüveninden Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma kadar birçok konuyu anlattı.
Özgür Emre, izleyiciler seni SİYAD'da aldığın ödülle tanıdı. Peki, Özgür Emre Yıldırım bu ödülü almadan önce neler yaptı, bugünlere gelirken nasıl bir yolculuğu oldu?
Çok hızlı bir şekilde serüvenimden bahsedeyim. Ortaokul yıllarımdan itibaren hocalarımın bir yarısı çok sevdi, bir yarısı hiç sevmedi. Göze batan bir çocuktum ve o yüzden "Bundan bir şey olacak" derlerdi ama kilit noktam İsmail Hacıosmanoğlu'dur.
İsmail ile biz aynı mahallenin çocuğuyuz. Bir gün "Gel beraber tiyatro yapalım" dedi, kabul ettim. İstanbul Gençlik Tiyatrosu'nu kurduk. Barış Manço Kültür Merkezi'nde oyunlarımızı oynadık.
Serüven böyle başladı sonra oyunculuğun eğitimine dair fikir sahibi olmak adına Müjdat Gezen Akşam Okulu'na gittim. Daha sonra Akademi İstanbul'dan ayrılıp Akademi Marmara'yı kuran ekipten 2 yıl yüzde 100 bursla eğitim aldım. Akademi Marmara'daki eğitimi de tamamlayınca oyunculuk hayatım ufak ufak başladı.
2015 yılında birçok ödül aldın. Fakat ilk ödülünü 2011 yılında alacakken ilginç bir nedenden dolayı alamamışsın. Neden alamadığını, ödülü neden alamadığını öğrenince neler hissettiğini anlatır mısın?
2011 yılında Kerem Topuz'un çektiği "Film" adlı filmde ilk başrolümü oynamıştım. İlginç de bir filmdi. O dönemde oldukça ilgi çekti. Uzun metraj olmasına rağmen yüzde 100 doğaçlama bir filmdi. Prömiyerini 2012 yılında İstanbul Film Festivali'nde yapmıştık. O dönemde SİYAD'a adaylığım konulmuş, En İyi Erkek Oyuncu ödülü. Kalabalık bir jüri var, filmi de o jüriden sadece 3 kişi izlediği için adaylığım geri çekilmiş. Ben de tabi bu olayı aylar sonra öğrendim. Üzüleyim mi, sevineyim mi bilemedim. Çünkü genç bir oyuncu olarak ilk uzun metraj filmimde böyle bir ödüle aday gösterilmek, gösterilecek olmak gurur veren bir durum ama bir yandan da "Keşke izleseydiniz yahu" dedim açıkçası.
Bu sene SİYAD'dan, 2011 yılında alman gereken ödülü aldın. Tabii ödüller sadece SİYAD'dan gelmedi. Özgür Emre Yıldırım bu sene hangi ödüllere uzandı?
2015 yılında rol aldığım Tolga Karaçelik'in "Sarmaşık" ve Barış Atay'ın "Eksik" filmleri festivallerde dikkat çeken filmler oldu. Bu iki film hemen hemen tüm festivallerde yarıştı. Doğal olarak benim de oyuncu olarak dikkat çekmeme neden oldu. Bir de çok zıt karakterler oynadım. "Eksik"te serebral palsi yani spastik engelli bir çocuğu oynuyordum. "Sarmaşık" filminde de çok sıradan, bizden birini canlandırdım. İlk ödül, Altın Koza'dan geldi. Ödül geldi ama 2015 yılında yaşananlardan dolayı ödül töreni de buruk geçti. Ödül aldığımı evde uyurken öğrendim. Daha sonra SİYAD'dan En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü aldım. 2015 benim için gerçekten çok iyi geçti.
Bu ödüllere yenilerini katmak için çalışmalara devam etmek gerek. Yeni projeler var mı?
Avrupa kariyerim başladı diyebilirim. İlk Warner Bros'un yapımcılığını üstlendiği bir filmde başrol oynadım. Amerika - Almanya ortak yapımıydı. Filmde, Türk MİT ajanını oynadım. Rolü almamın ilginç de bir hikayesi var. Aslında yan roldüm. Role hazırlanırken beni istedikleri karakter çok konuşmadığı için başrolün repliklerini ezberledim. Video kaydını yolladığımda çok beğenmişler. Yan rol olacakken direkt başrolü oldum. Bu filmin arkasından Yunan filminde oynamam için teklif geldi. 1960'ların sonlarında geçen, gerçek bir hikayeden esinlenilmiş, Yunan bir ailenin dramını anlatan yapım.
Şu ana kadar hep festival filmlerinde rol aldın. Vizyon filmlerinden teklif geliyor mu? Önünde böyle bir proje var mı?
Festival filmleriyle ilgili şansım da biraz o yönde gitti. Genelde bütün rollerimi oyuncu seçmeleriyle aldım, bundan sonra da öyle almayı çok isterim. Çünkü oyuncu seçmeleriyle rolü aldığınız zaman yönetmenin sizden ne istediğini biliyorsunuz ve o özgüvenle oynuyorsunuz. Bir de festival filmlerinde aranan çok daha gerçekçi, yalın bir oyunculuk. Göstermekten çok göstermemeye çalışmak. Gerçek hayatta da nasıl her şeyi göstermek istemiyorsak festival filmlerde de aranan böyle bir oyunculuk. Sanırım ben de ilk adımda buna yatkındım ve yönetmenlerin bu dikkatini çekti. Gişe filmlerinden de çok teklifler gelmeye başladı. Hatta yönetmenliğini Umur Turagay'ın yaptığı "İkimizin Yerine" filminde oynadım. Filmin çekimlerini bitirdik. Tam tarih olarak ne zaman vizyona girecek bilmiyorum ama yakın bir tarihte girer diye tahmin ediyorum.
Avrupa'daki film setlerinde de yer aldın. Türkiye'deki setlerle Avrupa'daki setler arasında işin işleyişi bakımından ne gibi farklar var?
Türkiye'de herkes joker gibi herkes her işi yapıyor. Hiç kimse kendi alanında profesyonelleşemiyor. Orada edindiğim tecrübelerde ise özellikle Almanya'da, hani herkesin kulağına çalınan "Alman disiplini" lafına şahitlik ettim. Herkesin işi belli, herkes kendi işini yapıyor ve çok iyi yapıyor.
Almanya'da şöyle bir olay başıma geldi: "Hazır mısınız?" diye sordular, "Hazırım" dedim. "Tamam birazdan sizi alıyoruz" dediler. Çekim alanının yakınındayken boş boş beklemeyeyim diye bir tane çay söyledim. "Ne yapıyorsunuz siz?" dediler. "Geldim, bekliyorum" dedim. "Sizi bekliyor herkes" dediklerinde çok şaşırdım. Çünkü bizim setlerde "Hazır mısınız?" diye sorulduktan sonra setin orada en az bir yarım saat daha beklersiniz. Ben de böyle alıştığım için Türk olduğumu hemen belli ettim.
Türk sinemasında klişeye çok fazla kaçılıyor. Sadece gişe yapsın diye hiçbir şey anlatmayan filmler çekiliyor. Özellikle komedi filmlerinin seviyesi çok düşük. Türk sinemasının sence böyle bir problemi var mı?
Tabii sinemanın tek bir şablonunun olmaması güzel bir şey. Bir de özellikle bu dönemlerde insanların gülmeye ihtiyacı var. Travmatik bir dönemden geçiyoruz. Bunu kimse politik bir tarafa çekmesin, Doğu'da, Ankara'da, İstanbul'da patlayan bombalardan bahsediyorum. Buna duyarsız kalmak, bunları konuşmamak imkansız, büyük bir travma yaşıyoruz. Ben doğma büyüme İstanbulluyum, son bir aydır yürürken yaşadığım tedirginlik, paranoya her gün hayatımı sorgulamama neden oluyor. Bu durumu sadece ben değil, hepimiz yaşıyoruz. O yüzden özellikle bu dönemlerde gülmeye fazlasıyla ihtiyacımız var.
Savaşın içinde bulunduğu ülkelerde sanatın yükselişe geçtiği zamanlar olduğuna inanılır. İçinde bulunduğumuz durumu da göz önüne alırsak sence bizde de sanat yükselişe geçecek mi?
İstatistik olarak böyle bir durum olabilir ama buradan şu çıkıyor: Savaş, sanatı motive ediyor. Ben bu durumu kabullenmek istemiyorum. Bence öyle durumda bile sanat eserlerinin çıktığını görmek bizi şaşırtıyor. Aslında sanat dediğiniz, film dediğiniz şeyin özü, "Bakın benim bir derdim var, gelin birlikte kafa yoralım" demektir.