Adım adım sinemada görsel efekt
Filmleri izlenir kılan öğeler sadece oyuncuların performanları değil artık... Aslında çok çok önceden beri kullanılan görsel efektler artık tek başlarına filmlerin seyredilirliliğini etkileyen unsurlar haline geldi. İşte görsel efektler dünyasında büyülü bir yolculuk...
Gertie the Dinosaur
İlk animasyon filmi. 1900'lü yılların başlarında üretildi. Animasyon demek başlı başına görsel efekt demekti zaten... 1914'deki bu ilk başarılı örnekte imzası olan isim Winsor McCay'di. Animasyon teknolojisi gelişimini sürdürdü. Zirveye ise 21 Aralık 1937'de yayınlanan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ile ulaştı.
Metropolis
1927 yılı yapımı Metropolis'i Fritz Lang yönetti. Bir çeşit distopya filmi olan Metropolis'te minyatür modeller kullanıldı. Aslında minyatürler ilk kez 1902 yılında George Melies'in "Ay'a Seyahat" filminde kullanılmıştı. Bu teknoloji hızla gelişti. Star Wars ve Star Trek serileri dijital destekle tüm dünyanın dikkatini çekti. Minyatürler modern sinemada bile kullanılmaya devam ediyor. Örneğin Lord of The Rings üçlemesini verebiliriz.
Oz Büyücüsü
Oz Büyücüsü, mat boyama sisteminin kullanıldığı ilk film oldu. Böylece oyuncuların farklı bir yerde olduğu izlenimi yaratılabiliyordu. Eğer bu sistem olmasaydı, Özgürlük Heykeli 1968 yılında çekilen Maymunlar Gezegeni'nde olmayacaktı.
Jason and the Argonauts
1963 yılında Jason and The Argonauts filminde iskeletlerin dövüşü seyircilerce hayranlıkla izlendi. Peki nasıl oluyordu bu? Kemikler nasıl düello yapabiliyordu. Bu yöntemin adı bildğimiz stop-motion tekniği. Gerçekçi kuklalar ya da modeller kullanılarak fotoğraflarda manipülasyona gidiliyor, frame'lerle oynanıyordu. Böylece ortaya savaşan iskeletler çıkıyordu. 1933 yılında King Kong'da da bu teknik kullanıldı.
The Ten Commandments
Dijital efektler olmasaydı yönetmen Cecil B. DeMille, Kızıldeniz'i aynı Hz. Musa'nın yaptığı gibi ortadan ikiye bölemezdi. 1956 yılında çekilen On Emir filminde Kızıldeniz'in Yahudilere yol vermesi su efektiyle sağlandı. Aslında bunun için birçok efekt birlikte kullanıldı. Minyatürler, mat boyama, projeksiyonlar, su tankları gibi... Bu efektin tarihin en pahalı görsel efekti olduğu konusunda uzmanlar ortak bir görüşe sahip. Efekt için tam 300 bin galon su kullanıldı.
The Parent Trap
1961 yılında Disney, bir aile klasiği olan The Parent Trap filmini yayınladı. Filmde aktris Hayley Mills ikiz karakterler Sharon ve Susan'ı birlikte canlandırdı. Filmde doğumlarından sonra ayrılan ikizlerin bir yaz kampında bir araya gelmeleri konusu işleniyordu. Ancak bir oyuncu iki karakteri aynı karede göstermek için bazı hileler yapmak gerekti. Bu basit bir hileydi. Ayrı ekran teknolojisi kullanılarak Mills'in iki farklı karakteri yan yanaymış gibi gösterildi. Ne var ki bunda ne kadar basit bir teknoloji diyenler için aynı tekniğin Oscar adayı "The Social Network"te de kullanıldığını da belirtelim.
Star Wars
George Lucas'ın Star Wars filmlerinin pop kültürün vazgeçilmez bir payı olmasında birçok neden sayılabilir. Bunlar arasında özel efektleri saymamak haksızlık olur. İlk film olan Star Wars Episode IV: A New Hope'ta kullanılan motion-control kamerayla akademi tarafından en iyi görsel efekt ödülü kazanıldı. Bu yöntemle bir robot ya da bilgisayar tarafından kontrol edilen kamerayla çektiğinizden fazlasına sahip olabiliyorsunuz.
An American Werewolf in London
Korku filmleri makyajla harikalar yaratılması için bulunmaz fırsatlar sunan filmler olarak dikkat çekiyor. Örneğin F.W. Murnau'nun 1922 yılında çektiği vampir filmi Nosferatu'da makyaj sayesinde Nosferatu nefret edilecek bir karakter haline getirilmişti. Akademiden ilk en iyi makyaj ödülünü alan film ise 1981 yılı yapımı korku komedi filmi An American Werewolf in London oldu. FX makyaj dahisi Rick Baker sayesinde film unutulmazlar arasına girdi. Baker'ın işleri arasında 1973 yapımı efsane film The Exorcist de var.
Young Sherlock Holmes
CGI efektleri yani bilgisayar destekli efektler bilim kurgu filmlerinin harikalar yaratmasına yol açtı. Star Wars, Star Trek ve Tron gibi ilk uygulamalarından sonra Steven Spielberg ve Pixar bu yöntemi kullanarak çok gerçekçi animasyon karakterler yaratmayı başardılar. 1985 yılında piyasaya sürülen Genç Sherlock Holmes'taki ilginç karakter de bunun bir yansıması oldu.
Jurassic Park
1912 yılında yönetmen George Melies'in Buz devi kuklası, "Conquest of the Pole" filminde kullanılmıştı. Odun, kağıt gibi maddelerden yapılan bu canavar kuklası, Hollywood'un mekanik canavarlarının bir başlangıcı sayılıyor. 1925 yılında orijinal boyutlarında bir Brontosaurus kuyruğu "The Lost World" için kullanılmıştı. Korkutucu canavar filmlerinin vazgeçilmez malzemeleri haline gelen "kukla canavarlar" asıl gösterilerini 1993 yılında Spielberg'in çektiği Jurassic Park'ta yaptı. Bilgisayar efektleri yardımıyla mekanik kukla canavarlar insanların yüreğini ağzına getirmeyi başardı.
Toy Story
Disney'in ilk uzun metrajlı animasyon filmleri 1930'ların sonlarında kendini göstermeye başladı. Bu el çizimiyle hazırlanan muhteşem filmler 1995 yılında piyasaya çıkan Toy Story ile tarihe gömüldü. Bilgisayar efekti destekli animasyon yöntemiyle hazırlanan Toy Story bir anda herkesin favorisi oldu. Böyle bir filmin yapımında yaklaşık bin gigabyte'lık yani bir terabyte'lık veri ortaya çıktı. 4 yıl süren oluşturma sürecinin ardından ortaya çıkan iş başarılı olunca bilgisayar destekli animasyon filmlerinin de önü açılmış oldu.
The Matrix
1990'larda hacker kültürünün gelişmeye başlamasıyla birlikte izleyiciler The Matrix ile tanıştı. Dijital video efektlerinin az bulunur derecede etkili bir konuşla birleştirilmesi sonucu ortaya bir şaheser üçlemesi çıktı. 1900'lü yılların başlarında Avusturyalı fizikçi August Musger tarafından geliştirilen slow motion yönetmiyle örneğin spor müzabakalarında oyun kazandıran hareketler yavaşlatılarak güzel müziklerle birer kahramanlık anıtına dönüştürülebiliyordu. Matrix de ise bu yöntemle kurşunlar havada durduruldu. Ayrıca aksiyonu 360 derece verebilen kamera çekimi sayesinde ortaya tadından yenmez bir film serisi çıktı.
The Lord of the Rings
Peter Jackson'ın Lord of The Rings üçlemesinde hafızalarda kalan en ilginç karakter Gollum'du. Değerli yüzüğünün peşinden koşan Gollum'un film için yaratılması süreci Jackson'ın FX takımı tarafından planlandı. Aktör Andy Serkis hiç görünmediği bu filmin belki de en iyi oyuncusuydu. Gollum'un her hareketini o yaptı, ekip bunları filme çekti ve bilgisayar yardımıyla bu hareketleri animasyon Gollum karakteri yapıyormuş gibi editledi. Serkis'in kostümüne atatan farklı sensörlerle hareketleri bilgisayar tarafından hafızaya alındı. Serkis'in hareketleri yaratılan üç boyutlu karakterin kişiliğini oluşturdu. Sonuçta yüzükler Oscar'ı salladı.
The Hurt Locker
Kathryn Bigelow'un "The Hurt Locker"ı Oscar'ı kapmıştı. Filmdeki patlama sahneleri gerçekten etkileyiciydi. Yüksek hızlı Phantom kamera kullanılarak yapılan bu çekimlerde patlamanın hemen hemen her detayı adeta izleyicinin gözüne sokuldu. Saniyede 2 bin frame üretme kapasitesine sahip cihazla elde edilen görüntülerle bir patlamanın her saniyesi izleyici tarafından izlenebildi.
Avatar
2009'da James Cameron'un tekerleği yeniden icat etmesine gerek yoktu. Ancak o kamerayı yeniden icat etti. Avatar için Sony'yle birlikte bir takım kuran Cameron'un hazırladığı kamerayla oyuncuların yüz ifadeleri sensörler ve dijital kayıtlarla depolandı. Bunlar dah asonra animatörler tarafından kullanıldı. 140 dijital kamera kullanıldı. Bu tuhaf uygulamalarla oluşan kamera s istemine "Kutsal Kadeh" adı verildi. Sonuçta da ortaya ilk 3-D film çıktı. Daha önce 3-D animasyonlar yapılmıştı ancak bu derece uzun bir film yapılmamıştı. Böylece sinemanın okları artık 3-D'yi gösterir oldu. Artık sinema eski sinema değildi...
Sıradaki Haber