2017'nin en iddialı distopik draması: The Handmaid's Tale
Margaret Atwood’un ödüllü ve çok satan “Damızlık Kızın Öyküsü” isimli romanından uyarlanan distopik drama dizisi, en değerli niteliği doğurganlığı olan bir avuç kadının cinsel köleler haline getirilmesini konu alıyor. Dizi, Amerika yayınından 1 gün sonra sadece BluTV'de yayınlanıyor.
Dizi, Amerika Birleşik Devletleri’nin parçası olan Gilead distopyasındaki totaliter toplum hayatını konu alıyor. Çevresel felaketler ve düşen doğum oranları karşısında, Gilead kadınlara devlet mülkü gibi davranan tutucu bir rejimle yönetilmeye başlanıyor. Offred, son kalan doğurgan kadınlardan biri olarak ailesinden koparılıyor ve Komutan'ın evinde hizmetçi olarak çalıştırılıyor. Offred gibi hizmetçi kadınların dünyadaki en değerli özellikleri ise doğurganlıkları. Hizmetçi kadınlar popülasyonu arttırmak için cinsel köleliğe zorlanıyor. Gilead'daki herhangi birinin casus olabileceği bu korkunç toplumda Offred; Komutanlar, onların acımasız eşleri, evcil Martha’lar ve hizmetçi arkadaşları arasında gidip geliyor. Offred'in artık tek amacı ise hayatta kalıp kendisinden koparılan kızını bulabilmektir.
Her biri 50 dakikalık 10 bölümden oluşan dizide Offred rolünü Elisabeth Moss, Komutan rolünü Joseph Fiennes, Serena Joy rolünü Yvonne Strahovski, Ofglen rolünü Alexis Bledel canlandırıyor. Bu iddialı mini diziye daha detaylı bakmak için tıklayınız.
Damızlık Kızın Öyküsü tanıtım bülteninden
“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”
Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…
Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.
Anlatılan bizim hikâyemizdir!