hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim"

    Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    Moda Sahnesi'nin yeni oyunu 'Torun İstiyorum'. Şahsına münhasır Alman yazar Thomas Jonigk'in 94'te yazdığı metin, aileyi; dehşetin, vahşetin, her türlü toplumsal baskının hayata geçirildiği bir burjuva cehennemi olarak çiziyor. Kısaca yine kafada ilginç açmalara sebep olacak bir hikayeyle karşımızda ekip.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Oyunu dilimize çeviren Sibel Arslan Yeşilay.

    Oyuna hayat verenlerse Nazan Kesal (anne), Hülya Gülşen (metres), Caner Cindoruk (heteroseksüel abi), Münir Cindoruk (gay kardeş), Aslı Samat (gelin adayı), Bülent Çolak (rahip), Ahsen Özercan (suflez).

    Biz de oyunun yönetmeni ve tiyatronun kurucularından Kemal Aydoğan, oyunculardan Nazan Kesal, Hülya Güşen, Caner Cindoruk ile bir araya geldik.

    Contemporary İstanbul'a geri sayım başladı

    "Faşizm ve diktatörlük ailede başlıyor"

    Oyundan yola çıkarak yaşadığımız coğrafyada 'aile' size ne ifade ediyor; 'aile hastalıklı ve faşizan bir kavram'a dönüşebilir mi?

    Hülya Gülşen: Dün 'tiyatroda mesaj direkt yerine gitsin diye, biraz abartıyor muyuz acaba' diye düşünürken, üstüne TV'de bir evlendirme programına rastladım. Ve dedim ki; şimdiye değin bundan daha faşist bir şey seyretmedim! Ne yazık ki görünen; aile kuralları itibariyle faşist olabilir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim

    Caner Cindoruk: Oyun Almanya'da geçiyor, modern ulus dilinin insanları nasıl kontrol altına aldığını ve nasıl kalıplara soktuğunu gözler önüne seriyor. Faşizm ve diktatörlük olgusu ailede başlıyor ve bunun karşılığı ülkemizde fazlasıyla var. Bence 'ailenin hastalıklı veya faşist olmasının' ne coğrafya ne de sınıfla ilgilisi var. Sistemle alakalı bir şey.

    Nazan Kesal: Türkiye'de aile yapısı faşizmi içinde barındırıyor... Ailede; anne ya da baba tarafından kurulan bir iktidar var. Aile varlığını kendisi için değil -belki böyle olsa, bu kadar baskı yaşanmayacak- toplum ve devlet için idame ettiriyor.

    "Devlet yapısını bilemediğimden aileyi anlattım"

    Oyunun yönetmeni olarak siz ne söylemek istersiniz?

    Kemal Aydoğan: Yazar diyor ki; ben devleti anlatmak istedim, böylesine büyük bir yapıyı bilemediğim için, onu ailenin içine yerleştirdim. Bence de aile devletin çok iyi bir modeli. Çocuğa 'o bilmez, biz öğreteceğiz'den başlıyor faşizm. Dolayısıyla da hastalık, bir sonraki kuşağa sirayet ediyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim

    Sorun sanki biraz da 'konuşamamak' ve 'görmezden gelmekle' de ilgili gibi...

    Nazan Kesal: Aynen. Avrupa'da her şeye rağmen konuşulabiliyor. Biz de hep sorunların üstünü kapama hali var. Mesela, oyunda 'öteki' meselesi var. Çocuk annesine gay olduğunu söylüyor. Bizim coğrafyada, hangi evlat cinsel tercihini korkmadan söyleme cesaretini gösterebiliyor.

    "Günümüzde en büyük sıkıntı doğru okuma yapamamamız"

    Metinle algıda seçicilik yaptığınız yerler neresi oldu? Oyunun derdi nedir?

    Hülya Gülşen: Tiyatronun bir sözü olmalı diyenlerdenim, bu oyunun da bir sözü ve derdi var. Gerçekliğiyle insanı cezbeden bir metin.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Nazan Kesal: Metnin sade bir dili var ve yazar, çok başka bir yerden bakmış meseleye. Derdi olan bir oyun ve bunu da seyirciyi sıkmadan yapıyor. Yazardan alıntılayacak olursak: "Vasat, sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim."

    Caner Cindoruk: Kemal Aydoğan hayatı çok iyi okuyan, böyle olduğu için de tekstleri de çok iyi okuyup, yorumlayan bir yönetmen. Günümüzde en büyük sıkıntı, doğru okumayı yapamamamız! Hayatı algılamaktan söz ediyorum. Moda Sahnesi derdini anlatan metinler seçiyor. Bu oyun da onlardan biri...

    Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim

    "Hepimiz duymak istedikleri cinsiyet kimliklerini pazarlıyoruz"

    Anne, metres, rahip, gay kardeşin arasında sizin rolünüz heteroseksüel abi; karakter sistemin neresine düşüyor?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Caner Cindoruk: Yaşadığımız sistemde, hepimiz görmek, duymak istedikleri cinsiyet kimliklerini pazarlıyoruz. İçimizde çok başka bir dünya olsa da! Bize heteroseksüel olmayı koşul koymuş bir sistemden bahsediyorum. Karakterim annesinin egemenliğine girip babasının yerine konulmuş bir adam. Heteroseksüellik dışında hiçbir cinsel tercihin olamayacağına inanmış, aslında günümüzde karşılığı çok olan bir karakter.

    "Kadının doğurganlığı dışında hiçbir orijinalliği yok"

    Sıkıcı bir şey seyrettirmektense, yuhalanmayı tercih ederim

    Yazar erkek, kadın jargonunu nasıl yansıtıyor? Eleştirisini nereden yapıyor?

    Nazan Kesal: Çok katmanlı bir oyun. Her katmanı da çok iyi analiz etmiş yazar. Kadın da erkeğe tapınma, kutsama ve kendini 'hiç'leme hali var, doğurganlığı dışında hiçbir orijinalliği yok! Bunun dışındakilerle de bir biçimde kadın kadına çatışmaya giriyorlar. Oyunda kadın karakterler, bile isteye kendilerini sistemin içine sokuyorlar. Anne karakteri, mutluluğun bir formülünü yapmış: 'Bir kadın, erkeğin kadını nasıl inşa ettiğini çözebilirse, kendi içindeki kadınla huzur içinde yaşar.' Çok acı değil mi!

    "Devlet tiyatrosu 100 kişiyle başladı şimdi sayı iki bin"

    Devlet ve şehir tiyatrolarında olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Nazan Kesal: Anadolu'nun en ücra köşesindeki insanın da tiyatro izleme hakkı var. Özel tiyatroların turne şartları maliyetli ve belli bir kesimin alım gücüne uygun. Kurumsal tiyatroların taşıdığı misyon bu açıdan önemli.

    Hülya Gülşen: İlk kurulduğunda çalışan sayısı 100'dü, şimdi iki bin! Tabii ki şimdi gelinen noktada bu sorunları oluşması çok doğal. Kurum genişledi, yenilenmesi gerekiyor. Pek çok iyi niyetli yol denendi, fakat olmayacak tüzüklerle yönetildi, olamadı. Bu sadece bugünün değil, eskiden beri var olan bir sorun.

    Kemal Aydoğan: Herkesin eşit koşullarda sanat haklarının verilmesi gerekiyor. Devlet adıyla hiç bir şey olamaz, 'devlet tiyatrosu' adının tekrardan tartışmaya açılıp 'devlet' tanımının, içeriğinin nasıl doldurulduğuna bakılması gerekiyor.

    "Devlet tiyatrosunda bir seyircinin maliyeti 120 lira"

    Anadolu Yakası'nın tiyatrolarında birliktelik olduğunu biliyoruz, son durum nedir?

    Kemal Aydoğan: Kadıköy Belediyesi destekçimiz, fakat bazı durumlarda aynı hassasiyet gösterilemiyor. Örneğin; Kozzy'nin sahnesini devlet tiyatrosuna verdi, keşke seyirciye ve tiyatroculara da sorsaydı. Halk 'versin' diyecekti. Çünkü halk, bilet parasını 10 lira ile ölçtüğünden, bilmiyor devlet tiyatrosuna bir seyircinin maliyetinin 120 lira olduğunu. Biz ise 40 liraya prodüksiyon yapıyoruz, 12 lirası da vergiye gidiyor. Devletin bunca imkanı varken, belediyenin orayı devlete tahsis etmesini uygun bulmuyorum. Ben de diyorum ki seyirci başına bize 50 lira verin, size oyun yapalım!

    Son olarak Moda Sahnesi'nde yeni oyun var mı?

    Kemal Aydoğan: Genç Alman yazarlar Andreas Sauter ve Bernhard Studlar'ın yazdığı 'Bir Başkadır A.' oyunu... Prömiyer 4 Ocak'ta.

    Bilgi için: www.modasahnesi.com

    Kaydet

    Kaydet

    Kaydet

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow