Sherlock Holmes Bakırköy sokaklarında
Bakırköy Belediye Tiyatroları (BBT), bu sezon izleyicilerini Bakırköy’ün geçmişine, Abdülhamid dönemine doğru bir yolculuğa çıkarıyor; Berfin Zenderlioğlu rejisi, A. Sami Özbudak’ın hikayesi ve BBT oyuncularının sahnelemesiyle karşımızda “Sherlock – Hamid”…
Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda (BBT) seçimle göreve gelen Alican Yücesoy’un Genel Sanat Yönetmenliği’nde çalışan ekip, üçüncü sezonunda da seyirciye yenilikçi bir repertuvar sunmaya devam ediyor. BBT’nin, polisiye türüne göz kırpan, İstibdat döneminde geçen müzikli yeni oyunu; “Sherlock - Hamid”. Sir Arthur Conan Doyle’in yarattığı Britanyalı hayalî dedektif kahraman, polisiye edebiyatının önemli ilk kişiliklerinden biri olan Sherlock Holmes, bu defa Galata Köprüsü’nde cansız yatan, 27 yaşındaki tersane işçisi Ziya’nın katilini arıyor. Yıl: 1890 sonları. Mekan: İstanbul, Makriköy, bugünkü Bakırköy.
Kısaca mevzu uzun ama algı deryasında havalandırma yaptıracak kadar gidip de izlenilesi! ‘İz’, ‘Hayali Temsil’, ‘Kar Küresinde Bir Tavşan’ gibi kaleme aldığı oyunlarla seyircisinden tam not alan Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı, Destar Tiyatro’nun kurucularından, özgün işleriyle dikkat çeken Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği oyunun dramaturjisi Irmak Bahçeci, dekor ve ışık tasarımı Kerem Çetinel, kostümleri Sadık Kızılağaç, müzikleri Burçak Çöllü, koreografisi ise Dicle Doğan’a emanet. Enerjik performanslarıyla göz dolduran oyunculuklarda ise; Ali Rıza Kubilay, Kadir Hasman, Yunus Emre Kılınç, Nurhayat Atasoy, Didem Germen, Nazan Koçak yer alıyor. Oyun ve sezonu konuşmak üzere BBT Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı (aynı zamanda oyunda da rol alan) Ali Rıza Kubilay, yazar Özbudak ve yönetmen Zenderlioğlu ile bir araya geldik.
“Biz bağıracağız, birileri hiç duymayacak”
*“Biz bağıracağız, birileri hiç duymayacak, hep aynı hikâye, duyanlara selam olsun” diyor ya İsmet Özel, oyunu izlerken ki haleti ruhiyemin özetiydi. Metinle hemhal süreciniz nasıldı?
A. Sami Özbudak: Bence tarih tekerrür etmiyor, her dönemde, herkes kendi hikayesini yaşıyor. Fakat duygu ve his hep aynı kalıyor. Yazarken de buradan yola çıktım; hikaye Abdülhamid döneminde geçiyor ve -kaynaklardan öğrendiğim, o tarihlerde çok fazla tersane grevi olmuş- Ziya da o tersanelerden birinde çalışan 27 yaşında bir işçi. ‘Ziya’ karakteri Sanayi Devrimi’nden bu yana, 100 yıl sonra da şekil değiştirerek var olacak. Hikayenin eleştirisi; ‘kraldan çok kralcılar’ ve bizi hep bu
(oyundaki karakter) ‘Memduhlar’ mahvediyor.
*İlk defa kurumsal bir tiyatroda çalıştınız, algınızda ve süreçte neler oldu?
Berfin Zenderlioğlu: BBT bir kaç yıldır ‘ısrarla’ çok iyi işler yapıyor. Oyunlarını takip ettiğim bir yapı. Bu yüzden de teklif gelince kurumsal yapı gibi bakmadım. BBT’nin ve Sami’nin olması yeterince ikna ediciydi. Genel Sanat Yönetmeni Alican’ın (Yücesoy) bana: “Kurum tiyatrosudur, bir sansür olur mu diye hiç düşme, kendini özgür hissetmeni istiyoruz, her şekilde yanındayız” söylemi, var olan pek çok algımı da törpüledi.
A. Sami Özbudak: Maxim Gorki Tiyatrosu Berlin için neyse, BBT de İstanbul için öyle hissi veriyor bana. Böyle direnç göstermeye devam ederlerse de, bu yarattığı sinerji, bence diğer kurum tiyatroların da algısını olumlu yönde etkileyecek.
“Bir dönemi anlatıyoruz gibi bir iddiamız yok”
*Metinle reji kısmında nasıl bir yol izlediniz?
Berfin Zenderlioğlu: Metinde; biraz daha gerçekçi bir yapı kurmam gerektiğini düşünerek yol aldım. Seyircide haz oluşturabilecek, geçmiş ve günümüz dünyasındaki zihnin karşılaştırmasını ya da eşelemesini yapabileceğini düşünerek kendimce bir formdan yola çıktım. Seyirciyi de içine alabilecek bir divan oluşturarak aslında ‘sahnedeyiz ama hepimiz aynı noktadayız ve biz sadece bir hikaye anlatıyoruz’ durumunu yaratmak istedim. Bir dönemi anlatıyoruz gibi bir iddiamız yok, biz bir hikaye anlatıyoruz ve seyirci de dahil hepimiz bunun birer parçasıyız.
*Siz aynı zamanda BBT’nin Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı’nız; tiyatro olarak hikaye ile yolunuz nasıl keşişti?
A. Rıza Kubilay: BBT olarak repertuvarımızda, belli estetik ölçülerin içinde, her türden oyunların olması gerektiğine inanıyoruz. Ki zaten tüm Şehir ve Devlet Tiyatroları yönetmeliğinde ‘yerli ve genç yazarlara, repertuvarın belli bir kısmında yer ayrılması gerekliliği’ vardır. Sami ve Berfin’i daha öncesinden zaten tanıyorduk. Tarihi binamızı ve Bakırköy’ü de içine alan, o dönemi bu zamana bağlayan bir hikaye olsun düşüncesiyle Sami’den bize bu minvalde bir oyun yazmasını istedik.
“Bakırköy tarihinden, sokaklarından yola çıktım”
*Abdülhamid, Sherlock Holmes ve Ziya nasıl bir araya geldi, kaynaklarınız neydi?
A. Sami Özbudak: 1876-1909 yılları arasında hükümdarlık yapmış Abdülhamid ilginç biri; Sherlock Holmes ve polisiye romanlar tutkusu, ilk defa tiyatro sahneletmesi, yabancı yazarları takip etmesi gibi daha pek çok şey var. Ayrıca o dönemde kurdurduğu Hafiyelik Teşkilatı da var… Üç, dört aylık bir araştırma yaptım. Bakırköy tarihinden yola çıktım ve karşıma Sherlock ve Abdülhamid ilişkisi çıktı. François Georgeon mesela benim başucu kitabım oldu. Yervant Odyan ve Nahid Sırrı Örik okudum. Tüm bunların ışığında da genç bir adamın Ziya’nın isyanına işaret etmeye çalıştım. Kısaca; büyük resimde, başka bir şey anlatıyorum, o da yaratılan ‘sistemler’le ilgili.
“BBT olarak bütün düşüncelere, renklere açığız!”
*Karşımızda bugüne kadar erk’in yer yer dozu yüksek modda ‘öteki’ dediği mevzularla şahsına münhasır işler çıkaran yönetmen ve yazar var. Kurumsal bir tiyatro için biraz iddialı bile diyebilirim…
A. Rıza Kubilay: BBT için önemli olan ‘iyi’ tiyatrocu, yazar, yönetmen, oyuncu olup olmadığı! Amblemimiz bile gökkuşağı rengi üzerinde… Biz bütün düşüncelere, renklere açığız. Biraz iddialı olacak ama izleyenlerin oyunlarımızda o katarsis’i, tedaviyi yaşamalarını istiyoruz. Biz insanların vergileriyle tiyatro yapıyoruz ve seyircinin; ‘evet, biz de bunları yaşıyoruz’ diyebildiği konular üzerinden, bir nevi o haklarını sahnede temsil ediyoruz. Oyuna dönersek de; ortaya seyri doyurucu bir iş çıkardığımızı düşünüyoruz. Oyun bitimi herkesin coşkusu ve alkışından görüyoruz. Ki bizim BBT olarak bu sezon istediğimiz; repertuvarımızdaki her oyundan birer kelime seçerek müthiş bir cümle oluşturabilmek. Kurumsal yapının içinde özgür bir şey üretmek zor. BBT olarak mücadele sonucu bu demokratik işleyişi ve seçimle yönetimi sağladık. Ayrıca her ne kadar eleştirsek de bu olayda belediyemizin konforunu da yaşadık. Başka bir belediyede böyle yapamaya bilirdik de. BBT’nin bu işleyişin içinde bize güç verense; Genel Sanat Yönetmenimiz Alican’ın (Yücesoy) ‘sanat politikası’ ve inancıyla özgürce ve iyi işler çıkardığımızı düşünüyorum.
*Hikayeyi yazarken fonda ne vardı? Oyunda en çok sevdiğiniz nedir desem?
A. Sami Özbudak: Fonda, -habitat çalıştım- Bakırköy tarihi ve sokakları… Oyundaki kadın karakterleri çok seviyorum. 1950’lerde, Bette Davis, Joan Crawford’un rol aldığı “Bebek Jane'e Ne Oldu?” filmindeki iki kadın da sıra dışıdır mesela. ‘Farklı’ ve ‘sıra dışı’ karakterlerin, düz konservatif yapının aksine, yaşamı renklendiren ve dünyayı değiştirebilen cesarete sahip olduklarını düşünüyorum. Oyundaki üç kadına baktığımızda ‘deli’ ya da ‘trajik’ gelir ama orada müthiş bir zarafet var. Bizim göremediğimiz başka bir algı var ve oyunda da altını çizdiğim buydu.
"Önce iyi insan olun, sonra oyuncu da olursunuz"
*Siz rolünüzün fonunda neyi fotoğrafladınız ya da hangi melodi vardı?
A. Rıza Kubilay: Ziya’nın abisi Mithat’ı oynuyorum. İlk süreçte kardeşinin ölümünden dolayı diplerde ve romantik bir yerde aramaya başladım karakteri. Sonrasında Berfin’in; ‘kardeşin dahi olsa yaşama devam ediyorsun ki…’ uyarısıyla Mithat’ı daha insan bir yere çektim, tabii kendi tecrübelerin de buna yardımcı oluyor… Bu oyunda güzel olansa, gün sonunda Mithat’ın eline, hikayesini sarayda anlatma fırsatı geçiyor, hem de kahraman olmasında gerek kalmadan. Her şeyi ‘kahraman’laştırma merakımız var, özellikle oyuncularda. Halbuki Gogol’un 1842’de, sıradan insanı anlattığı kısa hikayesi ‘Palto’sundan çıktık hepimiz’. Müşfik (Kenter) Hoca’nın söylediği; ‘Önce iyi insan olun, sonra oyuncu da olursunuz… Basit düşünün!’ O zamanlar gençken ‘basit’ düşünmeyi ‘sıradan’ olarak anlamıştık. Çok sonrasında, ‘basit’ düşünmenin ‘saf’ bir yerden olduğunu ve kıymetini anladık.
Berfin Zenderlioğlu: İlk okumasında daha gölgeler ve görseller oluştu. Sonrasında ışıktan dekora, kostümden oyuncuya, önceliğim olan; ‘onlar benim dünyama, ben onların dünyasına ne kadar yaklaşabiliyorum’un peşinde düştüm. Çünkü ben, oyuncu merkezli tiyatro yapıyorum… Dünyada bir sürü olumsuzluklar oluyor ve belki de bir kaçış, var olma benim-bizim için tiyatro. Oyun oynama haliyle, bir nevi ruh sağlımızı koruyoruz. Bu bir yanıyla temiz ve eğlenme hali ve bu hali unutmamak lazım! Dans tiyatrosunun öncüsü Pina Bausch’un söylediği sözü kıymetli buluyorum: ‘Benim için insanların nasıl hareket ettiği değil, insanları neyin harekete geçirdiği önemlidir.’ Metinle çalışırken de fondaki şarkım; Fazıl Say ve Serenad Bağcan’da ‘İnsan İnsan’…
*BBT ‘de bu sezon neler var?
A. Rıza Kubilay: Bu sezon ‘bir sorun mu var?’ hashtag’i ile sosyal medya tanıtımlara başladık. Özgürlük, dayanışma, sevmek, insan, vicdan, öteki gibi alt başlıklarla sezon tanıtımını sürdürüyoruz. Oyunlarımız arasında Jonas Hassen Khemiri’nin yazdığı, Caner Akdeniz’in yönettiği “Kardeşlerimi Arıyorum” ; İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yer alan, Ceren Ercan’ın yazdığı ve Yelda Baskın’ın yönettiği “Seni Seviyorum Türkiye” ; Emrah Eren’in proje tasarımını, Çiğdem Erken’in müzik direktörlüğünü üstlendiği, Türkiye müzikal tarihinin anlatıldığı “Cıngıllı” ise Aralık’ta seyirci ile buluşacak. Geçtiğimiz sezon Avrupa’da pek çok farklı tiyatro tarafından sahnelenen Ferdinand Von Schirach'ın “Terör”ü ise ilk kez BBT’de sahnelenecek. Oyunu Nurkan Erpulat yönetiyor. Program için: www.bbt.bel.tr