Bir tiyatro fabrikası: Semaver Kumpanya
15. yılını kutlayan ve ‘ekip tiyatrosu’ tanımının hakkını verenlerden biri olan Semaver Kumpanya; yeniden sahneye taşıdığı müzikli komedi ‘Semaver ve Kumpanya’ ile Türkiye tiyatrosu ve ekibin de tarihini anlatıyor…
Başlarken 10 yıllığına kiraladığı Çevre Tiyatrosu’nda, bugün 15. yılına girdi Semaver Kumpanya… 15. yılını da Sait Faik’e saygı duruşuyla kutlayan tiyatronun kurucusu Işıl Kasapoğlu; “Tiyatroyu, tiyatro yapmaya olan inancımızı, Sait Faik’in ‘Kumpanya’sının ağzından, ‘Semaver’inin buharında anlatalım, tiyatroyu bugüne taşıyan aktörlere de sevgilerimizi yollayalım istedik. İyi de ettik…” diyor. ‘Kuşağının en iyi oyuncularının’ yetiştiği Semaver’den pek çok isim çıktı ve o isimler sinema ve televizyonda da adını hafızalara kazımasını bildi. Ekip şimdiler de, Kasapoğlu’nun hayal ettiği gibi bir ‘repertuvar tiyatrosu’ haline gelerek motto’su ‘Haliç’in Öte Yanında’ bulunan Çevre Tiyatrosu’nu daha da yaşayan ve üreten bir kültür merkezi haline getirmeye devam ediyor. Bizde Semaver’in kulisine girdik ve oyun öncesi, ekipten yamacına düştüklerimizle incesinden bir muhabbet gerçekleştirdik.
‘Hep hikayesi ve derdi olan oyunlar yapmaya çalıştık’
*2002’de Semaver Kumpanya’yı kurarken ve düşlerken ki algınızla bugün 2017’ye düşen fotoğrafınızı nasıl tanımlarsınız?
Serkan Keskin: 20’li yaşların başındaydık. Karşımızda Işıl Kasapoğlu gibi bir usta vardı. İlk beş yıl, mutfak süreci gibi geçti. Sonrasında Işıl Hoca kenara çekilince, bizler biraz yolda öğrenmeye başladık. Ama başından bu yana bir hayalimiz vardı: Her zaman, klasik oyunlar ve sözü olan hikayeler anlatmak! Ve bunun peşinden gittik.
Sarp Aydınoğlu: İlk beş yıl, Işıl Hoca’yı ve tiyatrosunu anlamakla geçti. Ama hep hikayesi ve derdi olan oyunlar yapmaya çalıştık. Süreç sonrasında da kendi içinde devam etti ve şu an anlatacak daha çok hikayemiz var. Yıllandıkça da daha çok hikaye anlatmak istiyoruz.
Volkan M. Sarıöz: Ben başladığım yerdeyim; daha tiyatronun olmadığı, ustaların inşaatı yaptığı ilk zamanında… Benim adresi bilmediğim, Işıl Hoca’nın Çevre Tiyatrosu’nu sor ve ‘orada dur’ dediği yerde. Benim açımdan devam ediyor, o gün de bir sürü yapılması gerekenler vardı, bugün de. Tek farkla, o gün daha az biliyorduk, bugün daha çok bildiğimizi zannedip, yanılıyoruz.
Sezin Bozacı: 2002'de, ben Semaver'in kuruluşuna heyecanlanan seyircilerdendim. ‘On İkinci Gece’yi büyük bir hayranlıkla, sahnede, onların arasında olabilme hayaliyle izlemiştim. 2008'den beri bu hayalin içindeyim.
‘Yapılacak çok oyun var yeter ki siz yapmak isteyin’
*O tarihlerde Kocamustafapaşa’da, 70’lerde olduğu gibi bir tiyatronun varlığına inandınız; cesaret bazen ‘geleceği görebilme yetisi’ ya da ‘delilik’ mi istiyor?
Serkan Keskin: Bu tanımlar varsa; o tayfa, bu tayfa işte ve bu çok güzel… En yüce tarafı; Işıl Hoca’nın, beş yıl boyunca başımızda olup, sonrasında uzaktan takibinde olarak, burayı bize teslim edip, sorumlulukları verebilmesi karşılığında bize tayfa deniliyorsa, bu muhteşem bir şey!
Volkan Sarıöz: Burayı var edenin ekip olmaması! Burada otoriterlik yok, otorite var ama onu da sağlayan içindeki iş ve bu iş, hayata benziyor. Bir yerde hayat / iş varsa, insanlar gelirler, giderler, değişirler, doğarlar, ölürler ama iş süreklilik yaratır. Eğer iyi iş yapmayı sürdürürsek burada hayat olacak ve hayat da bir süreklilik yaratacak.
Semaver’in en önemli özelliği iktidarının olmaması
*Ekipler, gruplar dağılırken sizin aranızdaki bağın efsunu nedir?
Yavuz Pekman: Çok az tiyatroda iktidarsız bir ortam gördüm. Baştan bu yana biz iktidar olmadan kalabilmeyi başardık. Bence bizim ekibin en önemli özelliği ve onu ekip-tayfa yapan şey; iktidarının olmamasıdır.
*Bir de bir şehir efsanesi gibi bu ekibe kolay girilemediği, neden bu algı?
Serkan Keskin: Aksine Işıl Kasapoğlu’nun düşüncesine ve bu tiyatronun kuruluş amacına ters bir söylem. Bu algının oluşması biraz da insanların işine gelen bir şey! Bizim anlayışımız, aslında yaşam biçimimiz. Yedi gün, 24 saat yaşayan bir yer burası. Yaşam biçimi olarak var olan bir şeyden bahsediyoruz. Ekip, tayfa, aile hepsi içi içe ve herkese de açık bir yer burası.
Sezin Bozacı: Ekibe sonradan girmiş biri olarak söylüyorum, herkese kapımız açık. Ama sanırım bu noktada heves yeterli değil, biraz inat ve sabır gerekiyor.
Biz de oyunda anlatılan hikayeyi 15 yıldır yaşıyoruz
*Sahnede nasıl bir ‘Semaver ve Kumpanya’ izliyoruz, uyarlama ve değişiklik var mı?
Serkan Keskin: Uyarlamada değişiklik yok ama 10 yıl önce oynadığımız için bizde değişiklikler var; fizik, oyunculuk, hayat, algı olarak... Tiyatromuzun da adını taşıyan Sait Faik’in ‘Semaver’ ve ‘Kumpanya’ hikayelerini 15. yılımızda yeniden sahnelememiz ve yerli bir metin olması bizim için çok kıymetli. Biz de oyunda anlatılan hikayeyi 15 yıldır yaşıyoruz. Ama aslında hikaye çok uzun zaman önce başlamış. Dönemler değişmiş ama tiyatro kumpanyası yapmak isteyenlerin o hevesi hiç değişmemiş.
*Oyunu uyarlayan olarak siz ne söylemek istersiniz?
Yavuz Pekman: Sait Faik güçlü bir kalem ve yazdığı hikaye o kadar çok iyi ki, değişikliğe gerek kalmıyor. Değişiklik bizde oldu; yaşlandık, tecrübelendik, hayata, insana, sanata ve aktörlüğe başka türlü bakmaya başladık. O yüzden de farklı bir oyunu oynuyormuşuz gibime geliyor. 1940’larda yaşayan bir tiyatro kumpanyasının hikayesi; aslında sadece Türkiye tiyatrosunun değil, Semaver’in de tarihi anlatılıyor. Koşullar, yaşam ve seyirci değişmiş ama tiyatronun tarihi değişmemiş. Ben, Semaver Kumpanya’yı o tarihin, zincirin bir halkası gibi görüyorum.
Bizler proje bazlı bir araya gelmiş insanlar değiliz
*Ekip, farklı algı ve hünerleri olan oyunculardan oluşuyor, ayrıca mesleğinizin egosal bir yanı da var; bu nasıl bir özgürlük yahut sınırlandırma getiriyor?
Serkan Keskin: Bir arada olmamızın temelinde sevgi var, zamanla da aile olduk. Ekip olmak tam da burada devreye giriyor. İyi tanıyoruz birbirimizi. Birbirinizi kabul ederek yaşamayı öğrendiğinizde gelişiyor mevzu. Bu süreç en büyük kırılma noktası. Öyle sert bir viraj ki bu. O virajı dönemeyebilirdik de ama döndükten sonra tekrar düz yol var, belki bir viraj daha çıkacak ama artık o viraja nasıl gireceğimizi biliyoruz.
Sezin Bozacı: Bizler proje bazlı bir araya gelmiş insanlar değiliz. Uzun yıllar devam etme niyetinde bir kumpanya olduğumuz için ekip olabilmek, herkesin
yeteneklerinin ve eğilimlerinin doğru şekilde değerlendirilmesi, yeni insanların yetiştirilmesi bizim için çok önemli. En önemlisi arkadaş olabilmek!
Volkan Sarıöz: Her şey hâlâ devam ediyor; ego da kavga da sevgi de… Bir saniye sonra ne olacağımız belli değil, yaşam devam ettiği ve bu sevgi var olduğu sürece kavga da ego da yanında gelecek.
Sarp Aydınoğlu: Egomuz yokmuş gibi davranmıyoruz. Herkes bir şekilde egosuyla beraber… Zen olup da gelmiyoruz, kavga edilmesi gerekiyorsa ediyoruz.
*Yeni sezonda tiyatroseverleri neler bekliyor?
Sarp Aydınoğlu:Herman Koch’un aynı adlı romanından Kees Prins’ın sahneye uyarladığı ‘Akşam Yemeği’. Koch’un 2005’te gazetede gördüğü nezih bir semtte evsiz bir kadının önce dövülüp, ardından yakılarak öldürüldüğü haberinden etkilenerek yazdığı bir oyun. Ayrıca İstanbul Tiyatro Festivali’ne, Işıl Kasapoğlu’nun yaptığı Bernard-Marie Koltès’in “Batı Rıhtımı”nı sahnelemeyi düşünüyoruz. Arada sürprizlerimiz de olacak. Bir tane de henüz karar veremedik ama yerli metin sahneleyeceğiz.
Detaylı oyun programı için: www.semaverkumpanya.com/tr